20 Ocak 2012 Cuma

Bu kadarda mı düştün Türkiye!

“’Türk”’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur" açıklamasıyla tepkileri üzerine çekip milli duyguları öfkelendiren Hrant Dink adlı militarist bir gazetecinin sokak ortasında öldürülmesiyle oluşturulan abartı, Türkiye’nin dinden soyutlandığı gibi milli hassasiyetlerden de nasıl koparıldığını ortaya koymuştur.

Dini ve milliliğini yeryüzünden silebilmek için amansız düşmanlarına karşı tarihi savaşlarla geçerek yüz binlerce şehit vermiş Müslüman milletimiz, önce dinine şimdi de milli varlığına hasım hale dönüştürülmüş, haçlıların küresellik tuzağında kendini inkâr eden teslimiyeti, her alanda hissedilir olmuştur.

Hrant Dink’in Türk kanına pis dediği, gerek Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, gerek Yargıtay 9. Ceza Dairesi, gerekse Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından kararlaştırılmış; ancak devletin kendisine hak ettiği cezayı verip layık olduğu hapse atmaması üzerine, milli duygularını canlarından öte tutan birkaç yiğit Türk’ün atalarının yolunu izleyerek müdafaa amacıyla Hrant Dink’i öldürmeleri, yasalarca suç sayılsa da vicdanen haksız bir eylem değildir. Bu sebeple aşağılanan milleti adına yükümlülüğünü yerine getirmeyen devlet, söz konusu cinayetinde azmettiricisi olarak yegâne sorumludur. Çıkardığı yasaları efendisi Batı ve dâhili uzantılarının direktifleriyle sil baştan yapabilen kararsız bir meclis; milletin değerlerini tahrik edip suça meylettirmekte, dolayısıyla vatandaşını, tartışılmaz değerlerini müdafaaya zorlayıp sonra suçlamaktadır.

Aslında eylemi gerçekleştirenler, geçmişte haçlılara karşı canlarını veren dedelerinin duruşlarını sergilemişler, Müslüman Türkleri Anadolu da yok etmek ve Asya steplerine sürmek isteyen düşmanların politika arenasında elde ettikleri zafere halkın geçit vermeyeceği mesajını göndermişlerdir. Dolayısıyla Müslüman ve Türk olan hiç kimse Hrant Dink’in öldürülmesine üzülmez, bilakis millet adına kendilerini feda eden mücahitlere karşı duyarlılık göstermek zorundadırlar. Ağır tahrik karşısında Hrant Dink’i öldürenlerin aldıkları cezaları vicdanen kabul etmek mümkün değildir.

Sıradan bir insana hakaret yapmayı suç sayan yasalar, Türk kanının pis olduğu aşağılamasında bulunan Hrant Dink’i masum addedebilmesi; Türklerin soysuz, Ermenilerin soylu olduklarını tasdik ediyor demektir. Neden?

Herhangi Müslüman bir Türk vatandaşı öldürüldüğünde geberen bir hayvan misali mezara konuyor, Ermeni bir militan öldürüldüğünde ise yer gök inletilerek katiller anında yakalanıyor, topyekûn Ermeni olunabiliyor, 5 yıldır süren mahkeme safhasında öfke ve intikam sıcak tutularak asıl hedef devletin suçlu bulunabilmesi için baskılar uygulanıyor. Cinayetin örgütçe işlendiğinin asıl amacı, devleti mahkûm ettirmektir. Acaba Hrant Dink gibi bedeli pahalı ve bir toplumu Ermenileştiren bir cesede dünyada şahit olunabildi mi?

Ermeni terör örgütü Asala’nın saldırılarıyla katledilen onca diplomatımıza aynı duyarlılık gösterilmiş ve Ermenistan tarafından katiller cezalandırılmış mıydı yoksa mükâfatlandırılmışlar mıydı?

Yaşadıkları vatan topraklarını bizlere emanet eden atalarımızın hangi amaç uğruna canlarını verdiklerini öğrendiklerinde, nasıl korkunç bir ihanet içinde olduklarını da anlayabileceklerdir. Lakin şerefli ve adil dedelerini Ermenilere soykırım yaptıkları iddiasıyla özür dileyen hainlerin kurduğu Diaspora hizmetli lobi; yaptığı yaygarayla Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, bakanlar, Ak Parti kurmaylarını, hatta karar veren hâkimi dahi etkileyip, sözde halkın vicdanını yaraladığı gerekçeler, satılmışlığın ve esaretin bir ikrarıdır.

Hangi halkın vicdanı yaralanmış? Ne zamandan beri Ermeni lobisi Müslüman Türk Halkının vicdanına sözcülük yapıyor? Müslüman Türk Milleti, dinini ve ırkını aşağılayan bir Ermeni’nin hak ettiği cezaya uğramasından rahatsızlık duyabilir mi?

Evet, Müslüman bir Türk olarak vicdanım sızlıyor! Otobüste diri diri yakılan genç kızama; teröristlerin bombalarıyla parçalanan masum vatandaşlarıma; kahpece öldürülen asker ve polislerime; geriye kalan dul ve yetimlere; ayırımcılığa; adaletsizliğe; kişiye özel çıkarılan yasalara; terörist BDP vekillerinin meydan okumalarına; eşleri tarafından hunharca öldürülen kadınlarımıza; haçlıların zincir vurduğu devletime; hak din olan İslam’ın haçlılara peşkeş çekilmesine; asimile edilmiş insanlarıma; dinime yapılan saldırılara ve daha nice ayırımcılık ve haksızlıklara…

Neymiş efendim? İki kişi bu cinayeti işleyemezmiş, arkalarında mutlaka azmettiren bir örgüt varmış. Yazık, hem de öyle yazık ki, her Müslüman Türk’ün tek başına nasıl dünyaya bedel bir inanç ve cesarete sahip olduklarını unutmuşlar.

Kim ki Hrant Dink? Bir tinercinin dahi yanına yaklaşarak öldürebileceği sokaktaki bir insan değil miydi? Vatanı için canını veren bir Mehmetçikten üstün müydü?

Müslüman Türklere hakaret etmeden ve cesedi sokak ortasına uzanmadan önce Hrant Dink’i kim tanırdı? Güya devlet görevlilerinin ihmali yüzünden bu cinayet işlenmiş, ihbar geldiği halde devlet yetkilileri görevlerini yerine getirmemiş ve söz konusu kahramanlar yargı önüne çıkarılmamış. Bu sebeple günde onlarca cinayetin işlendiği, hele eski eşlerinden dolayı ölümle tehdit edilen onlarca masum kadın savcılara yüzlerce şikâyet vermelerine rağmen korunamayıp öldürülmüyorlar mı?

Nice imparatorlukları ve azılı düşmanları dize getirip vahşilerin başlarını vurarak yeryüzünü kötülerden temizleyip hak ve adaleti hâkim kılan kahramanların geriye bıraktıkları torunlarının kendileri gibi fiyat etiketiyle dolaştıklarını sanan sefiller, ecdatlarının yaptıkları gibi değerleri uğruna canların verilebileceği özden öyle uzaklaşmışlar ki, hayretler içinde bocalayıp materyalist mantıkları ve mühürlü kalpleriyle çırpındıkça batıyorlar.

Silahsız Mücahitlerin 11 Eylül saldırılarında da mantıkları durmuş, yenilmez sandıkları ABD gibi bir gücün kendi topraklarında nasıl paçavraya dönüştüğünü kabul etmek istememiş ve komplo teorileriyle saldırıyı ABD’nin yaptığını dahi ileri sürerek debelenip durmuşlardı. Yaratıcı Allah’ın mutlak iradesi ve gücüne inanamayanların acınacak halleri, basit biri olan Hrant Dink cinayetinde gözlemlemekteyiz. Korku, Batıya nasıl hesap verileceği ve art arda alınan Ermeni Soykırım kararlarından duyulan acizliktir.

Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik adlı şahıs; "Bu kadar organize bir cinayette 'örgüt ötesi örgüt' aranması gerekirken, örgüt yok denmesi, kamu vicdanında karşılık bulmadı. Tam tersine çok organize bir örgütün varlığını daha da çıplaklaştırdı" ifadeleri, aslında ne kadar zavallı olduğunu kanıtlamaktadır. Madem 30 saatte failleri yakaladılar, neden ısrarla var olduğunu iddia ettikleri o örgütü ortaya çıkaramadılar? Ömer Çelik adlı arkadaş, mandası altındaki efendilerinden o kadar korkmasın! Geçmişte olduğu gibi bugünde atalarının kanını taşıyan bu milletin Müslüman evlatları kendilerini korur. Ermenilere hoş görünebilmek adına ne kadar yaltakçılık yapsa, yargı kararını eleştirse, kendini inkâr etse de; yine avucunu yalayacak, asla Ermenileri ve Batıyı memnun edemeyecektir…

Belki de Erivan’da bir sokağa verilen Hrant Dink adı gibi Ömer Çelik ya da başka bir şövalyenin adı da Erivan’da bir sokağa verilir.

Evet, milletinin şerefini müdafaa eden sanıklara verilen cezanın ağır olmasından dolayı kararı ben de vahim bir gelişme olarak buluyor, yakın bir gelecekte ne din ne de Türk milleti gibi bir değerin olmayacağının işareti görüyorum.

Allah’ın dinine savaş açarak vahye şeytan ayetleri diyen Aziz Nesin adlı ateiste gösterdiğim tepki sonrası hapis hayatına mahkûm edişim, nasıl bir örgüte mal edilememiş tamamen inancımın bir reaksiyonu bulunmuş ise, Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast ve Yasin Hayal de herhangi bir örgütçe kullanılmamışlardır. Aksi olsaydı uluslar arası baskıya karşın mutlaka ortaya çıkar ve otuz saat içinde failleri yakalamakla övünen hükümet, açıklamalarıyla tenakuza düşmezdi. Bugüne kadar kısa bir zaman içinde örgütsel hangi cinayet ortaya çıkarılmıştır? Öyleyse neden örgütsel faili meçhul cinayetler aydınlatılamıyor?

Müslüman Türk milleti, duygusuz ve uğruna fedakârlık yapabilecek değerleri olmayan mekanik yaratıklar ya da kiralık katiller mi ki, illa birileri tarafından yönlendirildikleri düşünülmektedir. Her iki eylemci de dini ve milli hassasiyet taşıyan kimlikler olup, aşağılanmalarının karşılığında öçlerini almışlardır. Eğer devlet zamanında fitneciye sahip çıkmayıp adaletle şahitlik yapsaydı, ne eylemciler katil olacak (ki ben katil demiyorum) ne de Hrant Dink öldürülecekti.

Tıpkı Aziz Nesin olayında olduğu gibi devletin yapması gerekeni milletin Müslüman evlatları yapmış, millet değerlerine önem vermeyen devletin boşluğu o devletin hamilerince doldurulmuştur.

Ayrıca kahramanlığa yüceltilerek hain Türk ve Kürtleri Ermenileştiren Hrant Dink’in Türk düşmanı eşi Rakel Dink, Fransa’daki Ermeni Soykırım inkâr yasasının mimarı Valerie Boyer’in işbirlikçi dostu ve destekçisi olduğu halde, maalesef ülkemizde el üstünde tutulabilmekte, şehit analarından üstün bir liyakatte görülmekte ve meydan okumasına fırsat verilebilmektedir.

Bu nasıl bir paradokstur ki, bir tarafta Fransa’ya tepki gösteriliyor, diğer taraftan Ermeniler dokunulmaz kılınabiliniyor…

Bundan dolayı açıkça ifade erdim ki, Hrant Dink, karşılaştığı şiddetli tepkiler ve hakkında açılan davalar akabinde her ne kadar sözlerini değiştirmeye kalmışsa da, o bir suçluydu, onu cezalandıran Ogün Samast ve Yasin Hayal’de ağır tahrik karşısında değerlerini müdafaa etmişlerdir.

Hrant Dink’in; “‘Türk’ Ermeni kimliğinin hem zehri, hem de panzehiridir” ifadesinin ne anlam ifade ettiğini bir düşünün!

Hiç yorum yok: