24 Temmuz 2010 Cumartesi

Org. Başbuğ’u yargılayabilecek cesur bir yargıç yok mu?

Gerek Türkiye’de gerekse dünya da orduları yöneten, hükümetlerin ve milletlerin emrinde olan bir rejimle idare edilen ülkelerde hükümete ve millete böylesine meydan okuyabilen mağlup bir Genelkurmay Başkanı’na rastlayabilmek mümkün değildir…

Göreve geldiği günden itibaren söz ve yükümlülerindeki tenakuz; aşırı bir ideolojik hoyratlık; hükümete ve millete savaş açan darbeci meslektaşlarını kayırıp kollama; ihanetsi faaliyetleri örtbas etme ve sorumlularını yargıdan kaçırma; adaleti ifa etmeye çalışan savcı ve hâkimleri tehdit; milletin ta kendisi olan TSK’ni istismar; iç güvenlikten sorumlu emniyet teşkilatını suçlayarak hedef gösterme; Ergenekon Terör Örgütü gibi bir felaketin yöneticilerine arka çıkma; bağımsız bir hukuktan değil oligarşik bir diktadan yana olma; terörün odağı haline gelmiş suçlu subayları halktan üstün tutma; deşifre olmuş onca ihaneti TSK adına savunma; millet iradesini yok sayma; pkk terör örgütünün çökertilmesine mani olan Ergenekoncu terör üyeleri hakkında hiçbir işlem yapmama; başbakan ve hükümete karşı dolaylı yollardan TSK’ni ve yargıyı kışkırtma; açılan soruşturmaları kadük çıkarma ve makamını kötüye kullanma; kendisini ve kurumunu hükümet ve milletin efendisi görme; irtica adına dindar Müslümanları ordudan ihraç etme ve her daim potansiyel bir tehdit belleme; terörle mücadelede şehit olan askerlerimize acımasızca ihanet ederek pkk örgütüyle işbirliği yapan komutanları orduda tutmaya devam etme ve terfi vererek ödüllendirme; katliama yönelik kanlı planların üzerine gitmeme ve delilleri imha ederek karartma; haksızlıklar karşısında dayanamayarak ordudaki hainleri kamuoyuna duyuran şerefli subaylar hakkında dava açma ve ihraç etme; TSK’nin yıpratıldığını iddia ederek terörist meslektaşlarının yargılanmalarını engelleme; dehşet verici olayları bir oyun gerekçesiyle manipüle ederek sözde kendilerine karşı bir tertibin düzenlendiği propagandasıyla millet ile TSK’nin arasına nifak sokma; arka plan iddiasıyla hükümet ve milletin onurlu üyelerini odak haline getirerek yargıyı töhmet altında bırakacak şantajsı açıklamalarda bulunma; silah gücüyle halkı, hükümeti ve yargıyı sindirme; orduyu milletten ayrı tutma; dinsel ve düşüncel ayırımcılık yapma; milleti insan merkezli değil ideolojik bir metaa zorlama; teröristler hakkında gerekli istihbaratı yapmadığından onlarca askerimizin şehit olmasına sebep olmaktan Genelkurmay Başkanı Org.İlker Başbuğ’un hakkında dava açılarak yargılanmasını, rütbelerinin sökülüp TSK’den ihraç edilmesini talep ediyorum.

ADALET İSTİYORUM…

Org. Başbuğ’un binbirsurat Uğur Dündar adlı diktatorya sözcüsü gazeteciyle yaptığı söyleşide, ”Niçin Türkiye, 26 yıldır terör örgütünü yok edemedi” sorusuna; dünyanın en güçlü ordularından biri olan TSK’nın bir başkomutanı olarak değil de bir politikacı üslubuyla yanıt vermesi, onun nasıl başarısız ve karasız bir asker olduğunu kanıtlamıştır. ”Terörle mücadele dediğiniz zaman kapsamlı bakmak zorundayız. Terörle mücadelenin içinde güvenlik boyutu var. Bu güvenlik kuvvetlerine ait. Ekonomik boyut var, sosyo-kültürel boyutlar var, eğitimden tutun da sağlık boyutuna kadar. Psikolojik harekât var, bazıları bunu sevmiyor… Uluslararası boyutu var.”

Yüzyıllarca dünyanın barbar ordularına ve eşkıyalara kök söktürerek üç kıtada adaletle hüküm sürüp tarihe zaferlerini kazımış yenilmez Türk Ordusunu çapulcu bir terörist karşısında aciz bırakan Org Başbuğ, pkk’nın şanslı bir örgüt olduğunu ifade ederek, konjonktürel durumların lehine cereyan etmesini savunması, dünya âleme rezil rüsva olmamıza neden olmuştur. Güçlü ve kararlı bir devlet ve büyük bir ordu karşısında pkk gibi terörist bir grubun nasıl konjonktürel bir varlığından söz edilebilir ve alttan alta zaferi dillendirilebilinir?

Org. Başbuğ, kanla sulanmış vatanımızı parçalama amacıyla hazırlanmış ”İrtica İle Eylem Planı” gibi bir ihanet girişiminin deşifre olması akabinde önce öfkelenerek ve tehditler savurarak yalanlamış, sözde hukuksal gerekçe ve dokunulmazlık diktasıyla altında imzası bulunan emir subayı Dursun Çiçek adlı faili korumuş, sonra da söz konusu ihanet belgesini kabul etmek zorunda kalarak, fevkalade hassas olan Emniyet teşkilatı ile halkı karşı karşıya getirecek bir fitne içinde belgenin polis tarafından servis edildiği iftirasında bulunmuştur. Röportajının hemen akabinde Askeri Savcılığın Org. Başbuğ’u yalanlayarak, belgenin, altında imzası bulunan Çiçek tarafından basına sızdırıldığı duyurulmasına hiçbir yanıt verememiş, istifa etmesi gerekirken koltuğunda oturabilme cüretkârlığını sürdürebilmiştir. Genelkurmay Başkanı bir diktatör müdür ve açıklamalarıyla ne yapmak istiyor?

Ergenekon Terör Örgütü tarafından kuşatma altında bulunan TSK’de görev yapan astsubaydan ordu komutanına kadar hükümet ve millet düşmanlığı tartışılmaz delillerle belgelenmiştir. Ülkenin başbakanına “adi başbakan”, başbakana oy veren halka da “elleriniz kırılsın” diyebilecek kadar kin ve nefret dolu bir komuta anlayışından pkk’ya karşı samimi bir mücadele ve zafer beklenemez.

Org. Başbuğ; neden ihanetlerin kimin servis yaptığı üzerinde duruyor da örneğin Org. Saldıray Berk ve Tuğg. Hıfzı Çubuklu gibi suçluları adalete teslim etmiyor ve tutuklu yargılanan arkadaşlarının durumundan rahatsızlık duyarak hukuksuzluğu ve suçluluğu meşrulaştırıyor? Milletin ve adaletin yanında olmaktansa teröristlikle suçlanan arkadaşlarını müdafaa etmesini kim hazmedebilir?

Cephede canlarını veren ve yaralanan o mübarek askerlerimiz ne için çarpışıyorlar?

Org. Başbuğ’un yüreğini sızlatan arkadaşlarından biri olan ve Balyoz darbe planı davasından yargılanan Tuğgeneral Süha Tanyeri; “İrticaya karşı pkk ile işbirliği yapalım” düşünce ve hazırlığı, pkk’nın kim olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Böylesi bir ihanet ittifakında hükümet ne yapabilir?

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, ”Artık sözün bittiği yerdeyiz. Türkiye son bir iki ayda ne kadar şehit verdi. Bu hepimizin yüreğini yakıyor. Artık bu konuda sorumlulukları olan kişiler, kuruluşlar, devletler ve Irak’ın kuzeyindeki yapılanmaların üzerine düşeni yapma zamanları geldi ve geçiyor” ifadesiyle başarısızlığın faturasını usta bir manevrayla hükümete yıkmaya çalışmaktadır.

EVET, SÖZÜN BİTTİĞİ YER; istihbarat sağlayan ve askerlerimize yapılacak kahpe saldırıları engelleyen heronları düşürmeyi ve hedefsi koordinatlarını değiştirmeyi planlayan hain havacı üsteğmen, yarbay ve tuğamiral ile ilgili 3 yıldır soruşturma yapılmaması yahut soruşturmanın sumen altına itilerek ihanetle yargılanmalarını sağlamayıp şerefli ordumuzdan ihraç etmeyerek onlarca askerimizi diri diri toprağa gömmesi; şüphesiz pkk’yı kendi adamları görebilen Genelkurmay’ın hain kadrosundandır. Artık konuşulacak ve tartışılacak ne olabilir ki…

pkk terör örgütünün nasıl bu kadar etkili olabildiğini kanıtlayan bu cehennemsi skandal sonrası, Org. Başbuğ hakkından söyleyebilecek başka bir söz bulamıyor, bilgisi olmadan tek bir adımın dahi atılamayacağı emir komuta zincirinde tek sorumlunun Org. Başbuğ olduğu ve adalet önünde mutlaka hesap vermesi zorunluluğu millet vicdanının sesi ve şehit kanının yerde kalmaması adaletidir.

Israrla müdafaa edip belgeyi inkâr eden Genelkurmay’ın, artık kaçırıp saklayamayacakları “ihanet belgesini” başlarından savabilmek için Dursun Çiçek’i tek başına kurban vererek suçlu ilan etmelerinin hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır. Çiçek’in teknik takibe takılan telefon görüşmesinde; “Arkamda koca Genelkurmay var. Hukuki şeylerle, zaman zaman Karargâh’a gidip komutanlarıma bilgi veriyorum. Yoğun olarak, zaten kişisel değil bu kurumsal bir mücadele” sözleri milletin hafızalarındadır.

Bugüne kadar ısrarla vurguladığım ve adı geçen piyonların ciddiye alınmayıp doğrudan sorumlu tutulması gerekenin Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ olduğuyla ilgili; “Hala istifa etmeyi düşünmüyor mu?”, “Org. Başbuğ, derhal tutuklanmalıdır…”, ”TSK başsızdır…”, “Artık hiçbir suçlu yargılanamaz…”, “Org. Başbuğ, savcı ve hâkimleri tehdit ediyor…”, “Komutanlarca onuru çiğnenen TSK, kapkara bir utanç içinde…”, “Bu kadarda mı canavarlar!”, “Katletmeyi planlayacağınıza, neden sınır dışı etmiyorsunuz?”, “Adres Tapınak Şövalyeleri…” ve “Atatürk’le aldatıyorlar…” başlıklı yazımlarımda ortaya koyduğum gerçeklerden dolayı daha fazla detaya girmiyor; binlerce insanımızı ve askerlerimizi şehit eden terör örgütüyle omuz omuza mücadele edenleri doğrudan ya da dolaylı yollardan kayırıp kollayan Org. İlker Başbuğ’un yetmişbeş milyonluk Türkiye’den üstün tutulup hak ettiği cezaya çarptırılmaması; millete ve şehitlere apaçık bir ihanettir.

MUTLAKA HESAP VERMELİDİR…

Adalet kuvvetli, kuvvetlide adil olmaz ise; millet köle, suçlularda kahraman olur…

Merak ettiğin soru; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’de zerre kadar millet sevgisi, şehit merhameti, vicdan ve onur olup olmadığıdır. Artık şeytanla bütünleştiği tartışılmaz olan Bahçeli; terörün artması ve başarısız mücadeleden Başbakan Erdoğan’ı sorumlu tutup, “açılım” politikasını gerekçe göstererek insafsızca suçlarken, neden pkk ile işbirliği itiraf ve belgelerle kanıtlanmış komuta kademesine tek bir eleştiri getirip hesap soramıyor? Çünkü o da aynı diktatoryanın politik bir militanı ve ihanet kadrosunun bayraktarıdır. Halk düşmanı faşistler, darbeciler ve pkk ile tek yürek olan Bahçeli, diktatoryayı sarsacak Anayasa Değişikliğine karşı çıkması da bu yüzdendir.

Genelkurmay, TSK’nin inanç ve ruhuyla bütünleşmemiş bir komutadır. Tek düşmanları vahiy (irtica) gerekçesiyle Müslüman millettir. Bu sebepten azılı terörist pkk ile işbirliğini ideolojik rejim çıkarları lehine mubah sayabilmektedirler. Dolayısıyla acil bir müdahale yapılmadığı müddetçe pkk’yı alt edebilmek, birlik ve beraberliği tesis edebilmek asla mümkün değildir. Ayrıca güya terörle mücadelede yitirdiğimiz kahraman Mehmetçiklerde oynanan oyundan bihaber canlarını vermekte, ne acıdır ki hainler, stratejik yerlerdeki görevlerini sürdürebilmektedirler.

Bu da yetmiyormuş gibi şehitlerin geriye bıraktıkları gözü yaşlı ve acılı anne, baba, kardeş ve evlatlarını tesettürlü, sakallı ve türbanlı gerekçesiyle askeri alanlara sokulmamaları, nasıl insafsız bir ihanet ve diktayla karşı karşıya olduğumuzu belgelemektedir. Bu vatan kimin ve Mehmetçiklerimiz ne için şehit oluyorlar?

Hükümeti ve Müslüman milletimizi tepelemek ve yok etmek maksadıyla hazırladıkları Balyoz planının mimarlarından eski hava kuvvetleri komutanı Org. İbrahim Fırtına’nın nasıl vicdansız bir insanlık düşman olduğu görevini sürdürdüğü dönemdeki gibi hakkında hazırlanan iddianameyle de kanıtlanmıştır. Allah aşkına bunlar kimdir ve bu cesareti nereden almaktadırlar?

Belki mevki ve makamları yüksek olabilir ama hukuk karşısında dağdaki çobandan ve çöpçüden farksızdırlar. Bir suç işlediğimde nasıl yargılanıp mahkûm oluyorsam, onlar da yargılanıp mahkûm edilmek zorundadırlar.

Şerefimi borçlu olduğum peygamberim ve atalarım, aleyhlerine dahi olsa hiçbir zaman adaletsiz hükmetmemiş, hilkatte eş saydıkları insanların inanç ve ibadet özgürlüklerine müdahale etmeyip, sağladıkları özgürlüklerle her dini ve etnik kökenli insanları barış içinde bir arada tutma ve mutlu etme güç ve erdemliğini göstermişlerdir.

Makamı ve gücü ne olursa olsun; hiç kimse ama hiç kimse haksızlık ve adaletsizlik karşısında size boyun eğdirmemeli; sokaktaki vatandaşlara nasıl hesap soruluyorsa, gerek Org. Başbuğ gerek komutanlara gerek yargı üyelerine gerekse en güçlü mevki sahiplerine de hesap sorulabilmelidir. Aksi takdirde sadece devlet değil millette var olamaz…

İşte çağdaş laik diktatörlüğün hukuk ve adalet anlayışı; işte irtica diye düşman bellenen İslam’ın hem Müslümanlar arasında verdiği hükümler, hem diğer din, dil, ırk ve topluluklardan olan kişilere karşı adil ve hoşgörülü tutumu, hem de zengin- fakir, general-er, kral-çoban ayırmaksızın herkese eşit davranmasıyla ilgili kesin kuralları…

Adaletin hedef ve gayesi eşitliği sağlamak değil de nedir?


Hiç yorum yok: