17 Temmuz 2010 Cumartesi

İnsanlığı çökerten zehir; “çıkar”

Öncelikle Darwinist çakma maymunlara hatırlatırım ki; insanların topraktan hayvanların sudan yaratılmalarını öğrendikten sonra evrimleşmenin mümkün olup olamayacağı konusunda bir yargıya kalkışsınlar. Böylece iddialarının ölü bir hipotez olduğunu da idrak edebileceklerdir. Ayrıca Allah’a olan iman ve inancı reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden laikliğin evrim teorisiyle olan “Tanrı ve vahiy” karşıtı ortak bağını da araştırmalarını öğütlerim…

Evrim teorisinin siyasi terminolojisi laikliktir…

İnsanlığı duygulardan arındırarak ruhu bedenden koparırcasına tamamen maddileştiren, vücutta üreyen bakteri, virüs veya parazitler misali erdemlik ve faziletin çürümesine neden olan “çıkar”; insanı insan yapan yüce değerleri haramsı bir bedele odaklayarak vicdani olmaktan soyutlamış, dolayısıyla enfeksiyon benzeri hızlı bir yayılmayla yaratıklar dünyası oluşturmuştur.

İnsanoğlu ve iktidarların aşk ve tazimle bağlandıkları “çıkar”, artık tapınılan bir amaç ve gizli bir tanrı olarak öylesine meşrulaşmış ve olağan bir davranış haline dönüşmüş ki; barbarlık, haksızlık ve adaletsizliklerin haklı bir gerekçesi olarak toplumlara aşılanmış, böylece çıkara dayalı menfaatperestlik siyasallaşarak yenidünya düzeninin anahtar ilkesi olmuştur.

Organizmada hastalığa yol açan bir mikrobun genel veya yerel gelişmesi ve yayılması nasıl sinsi bir düzenekte olgunlaşıyor ise; “çıkar” da aynı maskelikte ilerlemesini sürdürerek, iyiyi bitirip kötülüğü, merhameti tüketim gaddarlığı egemen kılmaktadır. Ancak riyacı ve şeytansı kötülüğünü sözde iyilik adına gerçekleştirmesi; çok geçmeden korkunç ve ürkütücü hilesini ortaya çıkarsa da, beraberinde telafisi imkânsız zararları da meydana getirmektedir. Başka bir deyişle; insanın, zevksel en doruğa ulaştığı anın cinsellikteki tatmini ve sonrasında yaşanılan hüsran dikkate alınarak bir sorgulamaya gidilirse, çıkar ilişkilerinin de aynı gidişatla bir anlık mutluluk ve yıkıcı üzüntüyü tattırdığı muhakeme edilebilecektir. Tahrip ettiği insanlığı zamanla eriterek bambaşka bir dönüşüme yol açması, içinde yaşadığımız yabanî dünya ile kanıtlanmaktadır.

Sözde insanların gözü önünde cereyan eden İsrail, ABD ve laik diktatörlüğün vahşet ve baskısına seyirci kalan yığınlar ve seçtiği iktidarların soğukkanlı tepkisiz duruşları, işte bu pespaye çıkar ilişkisi adına kurbanlar vermenin politik manevra anlayışındandır. Sapıklarda ve şeytanda olmayan merhamet ve adaletsizliğin tüm dünyayı kuşatması, geçmişte örnekleri olan mutlak bir sonu işaret etmektedir. Eğer “çıkar zehri” tedavi edilemez ve engellenemez ise, kurtuluşun, paylaşımın,insanlığın ve barışın sağlanabilmesi asla mümkün değildir.

Gündelik ilişkilerden devlet ve uluslararasına kadar; aşkta, iş âleminde, siyasette, dinde, bilimde, sosyal yaşamda ve her alanda, hatta aile arasında bile samimiyet ve dürüstlüğün doğranarak vazgeçilmez hale gelen çıkar birliktelikleri insaniyet erdemliğini ve dürüstlüğünü kırmış, makyajlı suratların gizli veya aşikâr sömürüleri, dünyayı mezarsı bir karanlığa gömmüştür.

İlişkilerde sinsice beslenip saklanan çıkar zehri, gerekli güveni sağladıktan sonra hiç beklenilmeyen bir anda öyle bir kalbi vuruş yapıyor ki, mağdurun diri mi yoksa ölü mü olduğunu dahi hissettirmeyerek perişan edip bırakıyor.

Artık insanlık, vicdan, iyilik, barış ve merhamet gibi terimlerin kullanılamayacağı öyle bir dünya oluştu ki, acımasız suç imparatorları kıyasıya meydan okuyarak yakıp yıkmakta ve adaleti biçmekte, olaylar karşısında gözyaşı akıtarak üzüntülerini dile getiren, ancak çıkar zehrinin etkisi altında düşünen bednamlarda dur demeyerek izlemekle yetinmektedirler.

Gerçek bir siyaseti imar edemediklerinden her şart ve koşulda hak ve adaleti ilke edinmeyen devletlerin hazin varlıkları; hem kendilerini hem de sevk ve idareyle yükümlü oldukları halklarını mahvetmekte, dolayısıyla suçluların haklılık gerekçelerine gösterilen müsamaha, insani düzeninin inşasına engel olmaktadır.

Sonunda amaçlanan yenidünya düzenine ulaşılıyor; kötü ile cahil, iyi ile eğitimli, zengin ile fakir, zayıf ile güçlü, politikacı ile halk, dinsiz ile dinli, liberal ile milliyetçi arasındaki davranış farkı, tamamen çıkara endeksli bir benzerlik teşkil ediyor. Tek fark; özellikleri muhtevasında samimiyetsiz taleplerini dile getiriliş ya da getirilmeyiş tarzlarıdır…

“Çıkar tanrısı” mutlaka zihin ve gönüllerden söküp atılmalı, insanlığa fiyat etiketi yapıştırılmamalıdır…

“Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar. “ Goethe

“Kahrolası insan! Ne de nankör!” Abese.17

“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir.” Maide. 105

Hiç yorum yok: