19 Temmuz 2010 Pazartesi

Mitolojik Kemal gibi o da bir taşeron…

Siyaseti tümüyle lağvedip vicdan ve ahlakı doğrayan politikanın menfur bir meslek olduğu artık tartışılmazdır. Davranışın değil sözün, doğrunun değil çıkarın, hakkın değil batılın, mücadelenin değil boyundurukluğun hükmettiği politika; riyakârlığın, yalanın, manipülasyonun, haksızlık ve adaletsizliğin merkezi olmuş, dolayısıyla benlik ve çıkar odaklı taraflar insani ve vicdani değerleri yok etmiş, onur ve inançlara bedel biçebilmişlerdir.

Yıllardır sürdürdükleri fikri münazaalarıyla diledikleri iktidara kavuşamayan oportünistlerin ideallerine ihanet ederek “yeni bir üslup ve değişim” dönüşleriyle eksen kaymalarını sindirebilmeleri ve egemen evrimci ideolojiye teslim olabilmeleri samimiyetsizliklerinin bir kanıtı olsa da, ardına düşen yığınların da özde çıkarcı bir arayış içinde bulunmaları, neden ikna edemeyip başarılı olamadıklarına gerekli yanıttır.

Lider ve milleti şahlandıracak bir devlet adamı olabilme niteliğinden tamamen yoksun Numan Kurtulmuş adlı ezberci bir akademisyenin “beyefendi” duruşundan bir zümreyi ve toplumu yönetebilmesi asla mümkün değildir. Dünyanın en çılgın ve korkunç savaşının verildiği siyaset arenasında lider olabilmenin koşulu beyefendilik ve akademik unvan değil cesaret, kararlılık ve bükülmez inançlardır. Bu fazilete sahip kimseler dünyaya hükmetmiş ve lâyık oldukları liderliğe ulaşmışlardır. Bu liderler; başarılarını, zaferlerini ve kahramanlıklarını günümüz sahtekârları gibi çakma makam, yalan, taklitçilik, korkaklık, işbirlikçilik, esaret ve ihanetlerle değil vücutlarına saplanan oklarla, süngülerle, kılıç darbeleriyle, mermilerle acı çekerek, işkenceler görerek, felâketler yaşayarak, meydan okuyarak, düşmanın karşısında eğilmeyerek; ölümü, zindanı veya idamı şeref addederek elde etmişlerdir.

Dik durmak, her ne kadar fiziki bir kayıpmış gibi algılansa da aslında toplumları etkileyen ve insanlığı yücelten büyük bir zaferdir.

Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’a destek veren Anıtkabir Tapınak Şövalyelerinin sinsi iltifatları fevkalade ürkütücüdür. CHP Genel Başkanı Mitolojik Kemal’le Ak Partiyi deviremeyecekleri telaşı içinde Kurtulmuş’u kurtarıcı bir taşeron olarak seçen diktatorya, planlarının sonuç verebilmesi için önce Erbakan ve cenabını devre dışı bıraktırarak “milli görüş” söylemini anılara ittirmiş, akabinde CHP-MHP-SP koalisyon umuduyla aç tavuğun kendini darı ambarında görmesi misali hesaplara girişmişlerdir. Geçmişinde haksızlıklara karşı fedaisi bir mücadelede bulunmamış, hakkında tek bir soruşturma açılmayıp yargılanmamış ve hüküm giymemiş, sözden öte yiğitsi dik bir duruş sergilememiş, zulme uğrayıp aşağılanmış ve dışlanmış kitlenin başına kuklasal bir kaydırmayla geçmiş birinden değil lider, asker bile olamayacağı gibi haksızlık ve adaletsizliklere karşı erdemli bir mücadele beklenilmesi de düşünülemez. Ancak o da yakın bir gelecekte eski efendisi Erbakan gibi onurlu bir siyasi mücadeleden değil hırsızlıktan hüküm giyerek tarihin kirli sayfalarına karışır…

Şüphesiz 28 Şubat’ın utanç abidesi ve türbanlı bir vekiline arka çıkmayarak meclisten kovdurabilen Erbakan ve cenabının yüzkaralığını savunabilmek akıl ve ilzam dışıdır. Onlar nasıl kadın vekiline ve seçmenine ihanet etmişler ise bugünde Numan Kurtulmuş bilmukabele de bulunmuş, benliğinin tanrısı çıkarıyla öcünü almıştır.

Elbette liderlerini hatadan münezzeh tanrı seviyesine yücelterek ihanetlere ve yanlışlara sessiz kalan topluluklar, başlarına gelen musibetleri de hak etmektedirler.

Unutulmamalıdır ki siyasetle uzaktan yakından ilişiği olmayan çağımız politikacıları; pazarlıkçı, fırsatçı, komplocu, kumpasçı, sömürgeci ve bedel biçicidirler. Tarihteki siyasi ve dini liderler ile günümüzdekiler mukayese edildiğinde aralarındaki kıyası mümkün olmayan devasa fark görülebilecek ve nasıl olup da bu vicdan tüccarlarına itibar edilebildiği ve güven duyulabildiği sorgulanması gerekirken; her nasılsa hiçbir şey olmamış gibi sevgi, saygı ve tazimler devam edebilmektedir. Hâlbuki bu gerçeği defalarca tecrübe edinen insanlar, sanki kalpleri ve kulakları mühürlenmiş, gözlerine de perde çekilmiş misali onlardan vazgeçememekte ve kurtarıcı bağlılıklarını sürdürebilmektedirler. Neden satanistleri ya da Kemalistleri hor görelim ki?

Öyle ki sirkteki fil kafeslerinde biriken pisliklerin temizlenmesi gibi politikacı ve dini önderlerinin arkada bıraktıkları kocaman pislikleri temizleyebilmişlerdir. Oysa son derece inançsız, korkak, güçsüz ve erdemsiz olan bu asalakların azgın hırslarını tatminden ve çıkarlarını düşünmekten öte hiçbir şeyi tasa etmedikleri apaçık ortada olup, onları değil vekil tayin etmek, yanlarına gidip selam vermek bile kişinin kirlenmesine yeterli nedendir. Onların yüzüne baktığınızda görebileceğiniz tek gerçek; benlik, yalan, hile ve riyakârlıktır. Bir nevi şeytanın siluetini taşırlar.

Diz üstü yaşamaktansa ayakta ölmenin şerefini idrak edememiş sofistike liderlerin yönettiği toplumlar; aşağılanmayı ve manda altında yaşamayı hak edenlerdir.

Bu, öylesi bir aşağılık kompleksin kaçınılamaz bir ürünüdür ki, tıpkı ölümcül bir virüs gibi sizi bir sardı mı, o alçaklıktan bir daha kurtulabilmeniz mümkün olamaz. İşte bundan dolayıdır ki karmaşıklıktan ve korkaklıktan kurtulup sabır, cesaret ve metanetle kararlar alamamakta; yalnız kalma, dışlanma, kaybetme, yoksullaşma, hapsedilme veya öldürülme endişesiyle uzlaşma ve işbirliği adına berbat politikalar gütmektedirler. Hâlbuki taşıdıkları sorumlulukları gereği ya adam gibi var olmalı ya da şerefleriyle ölmelidirler. “Öl veya ol! İşte bunu bilmiyorsan zavallı bir misafirsin karanlık yeryüzünde.” Goethe.

Politikalarını vahyi yok etme üzerine inşa eden ve dinin siyasete alet edilmemesi gibi bir manipülasyonla evrimciliğin ve ateizmin siyasi terminolojisi laikliği ve Atatürkçülüğü amentü yapan CHP ve mitolojik başkanı Kemal, teşkilatına yayınladığı tamimde, Ramazan ayı münasebetiyle içki sofralarından uzak durulmasını, camileri Ak Parti’ye teslim etmeyerek doldurmalarını ve halkı referandum aleyhine ikna etme çalışmalarında bulunmalarını isteyerek, nasıl içten pazarlıklı bir riyakâr ve aldatıcı bir sinsi olduğunu kanıtlamıştır. Daha geçen yıl Ramazan iftarlarında içki servisi yaparak kutsal oruç ile alay eden CHP teşkilatını halkımız unutmamıştır.

“Siyaseti ve ahlakı farklı ele alanlar, her ikisini de asla anlayamazlar.” Jean-Jacques Rousseau

Saltanat sürdükleri iktidarlarını tehlikeye atmamak, kaybetmemek veya kazanabilmek adına binbir surata bürünüp halklarını kandıran, ezen ve ezdiren Kemal misali politikacılar, yeryüzünün en lanetli fiziki iblisleridir. Gerek Numan Kurtulmuş gerek Kemal Kılıçdaroğlu gerekse Devlet Bahçeli gibi politikacılara değil oy, arttırabilirler endişesiyle günahınızı dahi emanet etmemeli, vaatlerine asla aldanmamalısınız. Çünkü şeytanla işbirliği yapmanın ilk kuralı; YAPMA…

Kimileriniz belki neden Tayyip Erdoğan değil diye bir sorguya kapılabilirsiniz. Ancak adaletle şahitlik etmek gerekirse; böylesi bölücü, taraflı ve baskıcı totaliter bir rejimde tüm hata ve yanlışlarına rağmen ondan daha iyisinin şimdilik var olmadığındandır. Bir taraftan Ergenekon ve PKK teröristler ile avukatları CHP ve BDP ile sarılmış, bir taraftan Genelkurmay ve yargı oligarşisiyle kuşatılmış, bir taraftan milletimiz düşmanı yabancı emperyalistlerce sarılmış, bir taraftan da diktatoryanın ırkçı tetikçisi MHP’nin saldırısı altındadır. Bundan dolayı aynı seviyede değerlendirmeyi haksızlık addedip, kendisine karşı girişilen topyekûn gizli veya aşikâr bir savaş sürdürüldüğünün dikkate alınması gerekliliğine inanıyorum. Yoksa rejim güdümlü politikalarını tasvip ettiğimden değil!

Kötülük olmadan iyilik olmayacağı gibi savaş olmadan barış da var olamaz. Barış ancak ödenen bedeller ile mümkün olabilir. Ancak bedel ödemekten korkan insan kisvesi yaratık politikacılar yüzünden toplumlar bağımsızlıklarını, inançlarını ve onurlarını yitirmekte, dolayısıyla kan akıtıcı ve insan parçalayıcı acımasız ve sömürücü insafsızlar meydan okuyarak, hedefledikleri toplumları tahakkümleri altına alabilmektedirler. Onlar yok edilmedikçe ya da dize getirilmedikçe; ne barış ne adalet ne refah ne de güven sağlanabilir. Sürekliliği olamayan mutluluklara aldanma, sonuçta üzülen mutlaka sen olacaksın!

“Oğlumun öğretmenine,

Öğrenmesi gerekli, biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını. Fakat şunu da öğret ona; her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış lider vardır. Her düşmana karşılık bir dost olduğunu da öğret ona. Zaman alacak biliyorum. Fakat eğer öğretebilirsen ona, kazanılan bir doların bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı. Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını. Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat onu sessiz zamanlarda tanı. Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceğini. Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona. Kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi. Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma. Tüm insanları dinlemesini öğret ona. Fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret. Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini. Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret. Uluyan insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona. Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran, fakat onu kucaklama. Çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır. Bırak sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun. Bırak cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona, her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşıda derin bir inanç taşıyacaktır. Bu, büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsin bir bak bakalım. O, ne kadar iyi, küçük bir insan, benim oğlum.” Abraham Lincoln

Hiç yorum yok: