21 Kasım 2018 Çarşamba

Zina yapmayan yok!

Ateisti de, deisti de, teisti de, dinlisi de, dinsizi de, ılımlısı da, takvalısı da, solcusu da, sağcısı da, liberali de, muhafazakârı da, mütedeyyini de, açığı da, kapalısı da, erkeği de, kadını da…

Fiziki ilişkiyle yapılan zinada ar gözetilip gizliliğe önem verilirken; gözle yapılan zinada öyle bir özgürlük var ki, bedeni birlikteliği azmettirerek sapkınlığa götüren çok daha felaketsi bir haram vuku bulmaktadır. Çünkü göz zinası, bedeni zinayı teşvik eden gizli bir fuhşlyattır; gizli fuhşiyat da insanı zinaya götüren hayâsızlıkların ve sapkınlıkların bütünüdür.

Göz yani bakış zinası öyle bir kapıdır ki, şehveti tetikleyen tahrik edici güdümünden her türlü sapıklığı da doğuran bir giriştir.

Cinsel doyum arzusuyla bakmak olan göz zinasına sebep olan çevresel tesirin umursanmaması tamamen fıtrata aykırı olup, kadın ve erkeği yaratan Allah’ın yaradılış mutlakıyetini yok saymaktır. Dolayısıyla hiçbir insan, yaratılışlındaki fıtratının dışında herhangi bir iradeyi ortaya koyabilmesi mümkün değildir.

Manevi zina, maddi zinadan o kadar çok daha bedbaht bir zehirdir ki hem kalbi duyguların anlığını gidermez, hem cinsel zaafları çoğaltır, hem de eğilimleri arttırır. Bu sebeple bütün ahlak dışı istek ve münasebetler, önce bakışlarla başlar.

Kalp, ruhi ve bedeni tüm organların yönetim merkezi; gözde kalbin ana girişidir. Dolayısıyla ‘kalbi temizlik’ gibi sığ ve yüzeysel düşünceler, fıtrata zıt ve tamamen saçmalıktır. Bilinmelidir ki, duyu organlarımızdan, özellikle gözden kalbe şehevi duyguları uyancı ve azgınlaştırıcı mesajlar gelirse, insan ahlâk dışı bir hayatın ve ilişkilerin arzulusu olur. Çünkü cinsel arzulu bakışlar, Peygamberimizin ifadesiyle: «Şeytanın zehirli oklarından bir oktur...» ve kalbe ekilen şehvet tohumlarıdır.

Cinsel duyguları kamçılayıcı şartların hâkim olduğu öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, gerek tacizci gerek tecavüzcü gerekse çocuklara yapılan sapıklıkları teşvik eden seküler-laik ve demokratik düzenlerdir.

İslam öncesi cahiliye döneminden daha berbat olan çağdaş yani modern düşüncelerin hoyratlıkları, cinsel arzuları fantezileştiren çeşitlerle azgınlaşmış, utanma duygularını öldüren sinema ve televizyon filmleriyle mahremiyet katledilmiş; tiyatrolar, kitaplar, gazeteler, mecmualar, danslar, şovlar ve sokaklardaki dekoltelerle göz ve kalpler fesada uğrayarak, yıkıcılığı tarif edilemez boyutlara ulaşmıştır.

Öyle ki, helal bir ilişkiden tatmine erişilemez olunmuş; fırsatını yakalayamayanlar; ya etkilendikleri erkek ya da kadınları hayal ederek eşleriyle cinsel ilişkiye girmiş ya mastürbasyonla şehvetlerini söndürmeye çalışmış ya da zor kullanmak suretiyle taciz, tecavüz ve sapıklıklara meyledilmiştir.

Kadın fıtratı, erkeğin fıtratından başkadır. Erkek, zinasında cüretkâr olurken; kadın ise saklı ve sabırlıdır. Erkek anında şehvetsi tepkisini gösterirken; kadın, deşifre olmayacak bir kaçamak arar ve fırsatını bulduğu anda; hani derler ya,” denizden babam çıksa yerim” misali tatmini için hiçbir şeyi umursamaz.  Erkek avcısı kadınların, kadın avcısı erkeklerden hiç az olmadığını hatta daha fazla olduğunu biliyor musunuz?

Ama mesele kişinin erkek ya da kadın olması değil, zinadır!

Cinsellik ve şehvet, tıpkı yoğun bir yangının havadaki oksijeni tutuşturup ateş fırtınalarına ve rüzgârın etkisiyle türbülanslara sebep olması misali insanları öyle etkileşmiş ki,  ırzın, ahlakın, namusun ve sadakatin muhafazası imkânsız olmasa da fevkalade zordur.  Çünkü nefis serbest bırakıldığından ahlaklı olmaya fırsat tanıyacak düzen yoktur.  

Tecavüzcüyü ve sapığı tahrik eden hukuktur; devlettir; özgürlüktür; demokrasidir; seküler-laikliktir. Nefse gem vurmayan bir otorite, suçu sokakta değil, kendinde aramalıdır.

Ki, Allah, yarattığı kullarını bilmesinden dolayı indirdiği hükümlerle uyarılarda bulunmuş ve yasaklar getirmiştir. Öyleyse insanların fıtratlarını yaratan Allah bilmiyor da, hürriyet tanıyanlar mı biliyor? Kim o fıtratı verenin üstünde söz söyleyebilir?

Sen kalk, şehveti kamçılayan cinselliği uygarlıkla özdeşleştirerek böbürlenen; sonra da ahlaklıktan ve insanlıktan dem vurarak tecavüzcüyü ve sapığı suçla.

Uyuyana dek cinsellik ve şehvetle bileylenmiş bir erkek yahut kadının uykusunda dahi o etkinin atında kaldığı malum iken, ırz nerededir?

Çok şeyin içinde bizzat bulunarak şahit olmuş biri olarak ahlaksızlıkta öyle dipleri gördüm ki, namuslu sanılanın nasıl bir sapık olduğunu; cinselliğin ve şehvetin insaniyeti nasıl bitirdiğini, hiç ummadığım insanlardaki sapkınlıkları gözlemledim.

Sokaktaki tecavüzcü ve sapıklardan çok daha fazla öyle eğitimli, bilgili, kariyerli, makamlı, itibarlı, şöhretli, servetli, dokunulmaz, müessir ve kitleleri ardına takmış namussuzlar var ama düzen bayraktarı olmalarından baş tacı yapılabilmektedirler.

Her kim ne derse desin gerçek odur ki, şehvet, doğuran cinselliktir; cinselliğin etkisinde kalan şehvet, tepkisini açığa çıkarabilmek için ya gözle ya da ilişkiyle ya da zoraki yanıt vermeye mecbur kalır.  Bu sebeple Kur’an yasaları tartışılmaz bir hassasiyetle kabul edilmelidir.      

 “Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur. “ İsra 32
(Resûlüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler.” Nur 30 - 31

Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” Mü’min 19

Hiç yorum yok: