14 Kasım 2018 Çarşamba

Devlet manipülasyonu…

Hak ve adaletin önünde öyle bir takozdur ki, hukuk ve yargıda o takozun kamalarıdırlar.

Seküler-laik bir düzende mesele Allah, Resulü ve vahiy ise, din adına yapılan hileli yönlendirmeler sadece ilahiyatta değil, tepkileri baskı altına almaya çalışan yargıda da mevcuttur.

10 Kasım’da yapılan şirke karşı tebliğ amaçlı reaksiyon gösteren Emine Şahin adlı 21 yaşındaki kız öğrenci; “Atatürk ilah değildir” ayetsi ve sünnetsi duruşunu yargının manipüle etmesiyle “puta” dönüştürülmek suretiyle genelleştirme ve yumuşatma girişimine hiçte yabancı değilim. Çünkü amaçları Kur’an karşıtı devlet aleyhine Müslüman halkın duyacağı infiali engellemektir.  

Aynı şeyi gerek emniyet gerek savcılık gerekse mahkemedeki ifadelerim esnasında aynen yaşamış; “sen öyle değil böyle demek istedin” gibi yönlendirilmelere kalkışılarak saptırmalarla karşı karşıya gelmiştim.

Ancak her defasında; “Bana verilecek cezadan kurtulabilmek için taviz vereceğimi sanıyorsanız umurumda değil. Hiçbir şantaj, baskı ve ceza alacağım kaygısı hakkı batıla çevirmeye; dolayısıyla geri adım atacak bir küfrü uzlaşmayı sindirmeye izin vermem” diyerek, Allah’ın lütfüyle haktan asla sapmadım. 

İman etmiş bir Müslüman’ın hakkı eğip bükerek doğrudan vazgeçebilmesi mümkün olmasa da, devlet güçlerinin tahakkümü adaletsizlikleri doğurabilmektedir. Ama her ne olursa olsun ilahın yani rabbin rızası gözetiliyorsa hiçbir tehdit ve çıkarın korku ve cazibesine kapılmamalıdır.

Yine bir gün Tempo Dergisiyle yaptığım ilk röportajdan dolayı hem şahsımın hem muhabirin hem de yazı işleri müdürünün hakkında dava açılmış ve mahkemeye çıkmıştık. Duruşma hâkimi savunmamı istemesi üzerine, Kur’an’daki bir ayet ışığında ifademi verdiğim sırada; hâkim sözümü keserek; “burada ayet okuyamazsın” dedi. Üstelik ayeti Arapça değil, Türkçe olarak mealden söylemiştim. Bende,”Allah indinde burada okumamın hiçbir sakıncası bulunmadığından söylerim” dedim.  Hakim, şaşkınlıkla bir müddet yüzüme bakmasının ardından; “Seni tutuklarım” dedi. Bende; “Allah izin vermezse tutuklayamazsınız” demem üzerine, beni mahkemeden dışarı çıkartmakla kaldı.

Çünkü Allah dilememişse beni tutuklayabilmesi mümkün değildi!    

Oysa hak ve adalet peşinde koşan Müslümanlar,  tek ilah gördükleri rablerine tumturaklı iman etmiş olsalardı, dünyanın herhangi yerindeki barbarlarca güdülmez; eziyetlerine aldırış etmez; baskı ve tehditlerinden yılmaz; ruhlarına fiyat etiketi koymak suretiyle ölümlü nefislerine peşkeş çekmez, yok öyle değil böyle demiştim diyerek münafıklığa yeltenmezdi.  

Seküler-laik ve demokratik bir düzen Müslümanlar aleyhine her ne kadar zulüm ise de, o zulmün karşısında durmamak, adaletle şahitlik yapmamak, mücadele vermemek, kardeşlerin yanında olmamak, göğsü siper etmemek, kaygılanarak kaçıp kurtulmaya çalışmak, doğruyu savunmaktan imtina etmek, hakkı haykırmamak, Allah’ından ötürü üstün olduğun halde boyun eğmek, hapsedilmekten ya da ölmekten korkmak da, kendine yaptığın zulümdür.  

Filistin, Suriye, Yemen, Doğu Türkistan, Arakan ve dünyanın pek çok yerinde fiziki zulümler var ise de, Türkiye’de de ruhi zulümlerin olduğu bir gerçektir.

Bir Müslüman’ın rabbi olan Allah’ını, Resulünü ve kitabı Kur’an’ı savunmaktan daha normal ne olabilir ki, savunma yasak kılınarak tutuklanılabilmektedir? Tebliğ yapılmasını Allah şart koşmuş ve Peygamberin de bir sünneti olduğuna göre; nasıl oluyor da tebliğin adı provokasyon; tebliğ yapanda provokatör olabiliyor? Güya iman edilen Hz. Peygamber Efendimiz ve sahabelerde tebliğ yapmamışlar mıydı?  Onlar da Türkiye’deki hukuk sistemine göre tutuklanacaklar mıydı?

Emine Şahin adlı 21 yaşındaki kız öğrenci gibi nice Müslüman Türk evladının tutuklanma sebebi, Türkiye’deki ilahın Allah değil Atatürk adlı ölü bir beşerin ilah sayılmasından mıdır?  

Gerek devlet gerek hukuk gerekse yargı Müslüman Türk Milleti’nin tartışılmaz değerlerini muhafazayla yükümlü değiller mi ki, mal ve canlarını Allah’a adamış milletimize ihanet edebilmektedirler? “Allah’tan başka ilah yoktur” ilkesiyle binlerce meşakkatle boğuşarak sayısız şehit veren ve nefsi çıkarları uğruna hiçbir İslam düşmanına prim vermeyen Müslüman Türk Milleti görülen böylesine bir zillet reva mıdır?

Müslüman Türk Milleti asla ne ikinci bir ilahı ne de Allah’tan başkasının ilkelerini kabul eder. Dolayısıyla Müslüman Türkiye asla Atatürk Türkiye’si olamaz. Çünkü Müslüman Türkler, Allah adına savaşmalarından ötürü şehitliği şeref addetmiş; dolayısıyla küfrü bir hukuk zorlamasıyla Allah’ı satmak suretiyle Atatürk’ü ilah edinmez. Ki, canlarını veren Türk asker ve polislere; “ALLAH için mi; yoksa Atatürk için mi” yaşamdan vazgeçtikleri sorulduğunda alınacak yanıt; TÜRKİYE’NİN TA KENDİSİDİR!

“İlahınız bir tek Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O, rahmandır, rahimdir.” Bakara 163

“De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah'ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine) insanların ilahına sığınırım! Nas Süresi

“«Allah'tan başka bir takım uydurma ilahlar mı istiyorsunuz?»” Saffat 86

“De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir. En’am 164

Hiç yorum yok: