18 Eylül 2017 Pazartesi

Savaştan korkup kaçan Müslüman değildir!

Savaştan kaçmak, ölümden yani ahirete göç etmekten kaçmak istemektir ki, apaçık bir küfür yani şirktir. Oysa kimi ölüm, savaştan öyle bin beterdir ki, kıyasları dahi mümkün değildir. Lakin savaştan kaçan insan, dinledikleri veya öğrendiklerini gerçeğin eleğinden geçirmemesinden dolayı hayatı nefsi hezeyanlarıyla izlemekte;  kaçamadığı ölümü hesap edememesinden ötürü fani dünya uğruna şerefsizlikle yaftalanabilmektedir. 

Allah’ın iradesine kayıtsız-şartsız bağlılık olan İslam, yaratıcı Allah’ın dışında hiçbir güçten korkmamayı ve mücadeleden sakınmamayı emreder.  

Al-i İmran 175 ayetinde; “Eğer iman etmiş kimseler iseniz şeytan ve dostlarından korkmayın” hükmüyle imanın temel şartı ortaya konmuş, dolayısıyla iman ölçüsünün herhangi bir beşeri güçten korkulmayarak Allah’a ortak koşulmaması zapt altına alınmıştır.

İslam’ı, dünya menfaatleriyle özdeşleştirerek materyalistleştiren ve hümanistleştiren din bilginleri, Allah ayetlerine fiyat etiketi koymak suretiyle mal ve candan üstün tutarak, nefsi bir ‘barış ve kardeşlik’ gibi vahiy karşıtı bir düşünceyle devşirmişlerdir. Barış ve kardeşliği İslam’ın kriterlerine göre değil de seküler odaklı hümanite anlayışıyla inşa etmelerinden İslam, egemen bir rejim ve siyasi düzen olmaktan çıkarılmış, kültürel ve teolojisel bir ibadete dönüştürülmüştür.

Müslümanlıkla şereflenilmemenin asıl sorunu; beşere ruhen değil bedenen kucak açılmış olmasındandır. Bundan dolayı Müslümanlar bedeller ödemekte ve ödemeye devam ederek tıpkı ateşin çeliği eritmesi misali lav olup haçlı-siyonist tezgâhlarında dövülmektedirler. Dolayısıyla kendine karşı derin bir inanç taşımayan sözde Müslüman, yaratıcısı Allah’a karşıda taşımadığından nefsine mağlup olmanın zilletine mahkûm olmaktadır.

Kuralları Allah ve Resulü yerine beşeri güçlerin koyması vahiy dışı fetvaları doğurmuş, böylece yeryüzünde bir fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar her Müslüman’ın yapması zaruri olan mücadelenin önüne geçilmiştir.

Müslümanların yüce kitaplarını açıp okuyarak Allah’ın ayetlerini öğrenmekten üşenmeleri gaflet batağında boğulmalarına ve İslam adına ahkâm kesen oportünistlerin avları olmalarına sebebiyet vermiştir. Zulüm ve küfür karşısında korkularından veya nefsi çıkarlarından hiçbir şey yapmayıp ağızlarından mırıldandıkları dualarla üzerlerindeki zilleti kaldırabilecekleri hezeyanları, neden süründüklerine kanıttır. Oysa Allah, onlardan korkulmayıp savaşılmasını, böylece Müslümanların elleriyle cezalandırılmalarını, rezil edilmelerini ve galip kılınarak kalplerin ferahlatılacağını buyurmuş ama sözde Müslümanlar, sanki kendileri tanrı, Allah’ta kullarıymış gibi ölüm ve felaket korkusuyla mücadeleden kaçınmışlar; böylece yardıma kavuşabileceklerini düşünmüşlerdir.

Cihad yahut savaşın İslam’la bağdaşmadığı, zulme ve batıla karşı cengin insanlığa ve barışa karşı işlenmiş bir suç olduğu kanaatiyle Allah yolunda savaşan müminleri kınayarak teröristlikle yaftalamışlar ve Müslümanların nezdinde aşağılatmışlardır.

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” Maide 54  

Hâlbuki İslam karşıtı azgınların karşısına onurlu ve zorlu bir Müslüman toplumunun çıkmasını önlemelerinden günümüze değin ezilen, sömürülen, horlanan ve hakirliğe mahkûm kılınan yaklaşık 2 milyarlık bir toplumun sorumlusu Allah değil, vahyin emrettiği doğrultuda iman edilmemesindendir.
    
Sadece namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmekle Allah rızasının kazanılacağının vaaz edilmesinden inananlar, müşriklerin boyundurukları altına tutsak edilmiştir.

“Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da "Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez." Nisa 77

Bir taraftan cennetin ebedi saadetinden bahsederler, diğer taraftan ölmemek için nasıl kaçıp saklanacaklarını hesap ederler. Madem cennet eşsiz bir hayat, neden geçici bir dünya menfaati için ahirete kavuşmaktan sakınılıyor?

İman etmiş bir Müslüman, Allah ve Resulüne savaş açmış azgınlara karşı sert davranmalıdır. Ülkesine, anasına, babasına, eşine, çocuğuna ve kardeşine hasım bir kimseye hoşgörüyle davranmayıp her türlü bedeli ödemeye göze alarak mücadele edilebiliyor ama Allah, Resulü ve İslam daha az sevgili bulunup umursanmıyor.

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24 

Ölümden, işkenceden, hapsedilmekten ve makamını yitirebilecekleri korkularından Allah’ın ayetlerini az bir bedel karşılığı satanlar, özlerinde iman etmemiş fasıklar olmalarından, aslında tıpkı ateistler gibi tekrar dirilecekleri güne yani ahirete iman etmemiş şüpheci agnostiklerdir. Eğer inandıklarını imanlarıyla kanıtlamış olsalardı; ölümden veya savaştan yahut Allah’a rağmen herhangi bir beşerden korkarlar mıydı?

Eğer ölümden ve savaştan korkuyorsanız; Allah’a, Resulüne, Kur’an’ı Kerim’e, ahirete ve tekrar dirileceğiniz güne iman eden bir Müslüman olmadığınız aşikârdır. Ancak dünya hayatını ahiret hayatına tercih edenler savaştan ve ölümden korkanlardır! 
  
“(Resulüm!) De ki: Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmanın size asla faydası olmaz! (Eceliniz gelmemiş ise) o takdirde de, yaşatılacağınız süre çok değildir.” Ahzab 16

“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” Nisa 74


“Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” Tevbe 14

Hiç yorum yok: