21 Ocak 2017 Cumartesi

Helal ve haramlarda laikleştirilmiş…

Seküler-laik-demokratik bir anayasa temelinde laikleşilmeden imanı muhafaza edebilmek o kadar zordur ki, cehennem üzerindeki sırat köprüsünden geçmekten farksızdır!

Allah’a olan inancı reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden laiklik, ateizmin siyasi bir terminolojisi olarak Kur’an ile siyaseti yani devleti birbirinden ayırarak dünya işlerinde dini hükümlere karşı çıkmış öyle bir düşünce düzeyidir ki, helal ve haramlar laikleştirilmeden Allah adına kullanılamamaktadır.

Helal ya da haram, vahiysel hükümler olup ne nefsin ne beşeri bir gücün ne de seküler-laik düşüncelerin inisiyatif kullanamayacakları dinsel terimlerdir ama vahyi her değeri biçen laik kurallarca batıllaştırılmışlardır. 

Neyin haram yahut helal olduğuna hüküm verme yetkisinin kime ait ve kime itaat edilmeli sorusu ve yükümlülüğünü manipüle eden vahiy dışı düşünceler şirki öyle meşrulaştırmışlardır ki, çeşitli akıl karıştırıcı yollarla iman adına küfre rağbet ettirebilmişlerdir.

Vahyin haram buyruğuna helal yahut haram fetvaları veren seküler-laik devlet güdümündeki popüler din adamları öyle kullanılmışlardır ki, vahyen haram olan anayasaya ya da devlet hükümleri asla eleştirilememiş hatta helalmiş gibi korunup kollatılmıştır. Her ne kadar vahiy karşıtı seküler-laik ateist güruhlar olsa da, asıl iman sahiplerine tecavüz ederek akıl ve kalplerini karıştıran münafık din adamlarıdır.

Seküler-laik-demokrat düşünce özündeki yapılaşmaları yani yasaları ve siyaseti helalleştirerek, kavramları bozmak suretiyle dolaylı yollardan savunabilen İslam maskeli ilahiyatçılar, yalnızca Müslümanları değil ateistleri, Hıristiyanları, Yahudileri ya da diğer inanç kesimlerini çelişkide bırakıp zihinlerini öyle iğfal etmişlerdir ki, apaçık olan ayetleri anlaşılmaz kılıp karanlığa götürmüşlerdir.

“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Her ne düşünce, inanç veya dinde olunursa olsun söz sahibi sadece Allah ve buyruklarını insanoğluna tebliğle görevli Resul’üdür. Dolayısıyla tek ve hak olan din İslam’dır; diğer bir ifadeyle kayıtsız-şartsız olarak Allah’ın iradesine teslimiyettir. Bunun dışındaki her düşünce, söz ve din gayrimeşru yani batıldır.
Ancak yaratıcı Allah’a karşı nefislerini galebe çaldırarak açı edinen insanlar öyle bir ihanet ve nankörlük içindedirler ki, ya hilkatteki eşlerinin ardına düşerler ya da yaratılmış canlı-cansız mahlukatları idol yaparak rehber edinirler. Her kulun bir doğrusu ya da yanlışının var olduğu bir düzende kaostan başka bir sonuç alınabilir mi? Kin, nefret, düşmanlık ve çatışmadan başka bir barışın olabilmesi mümkün müdür?

Her kim ne fikir yürütürse yürütsün seküler-laik-demokratik düşüncelerin edine geldikleri savaş, doğrudan Allah ve indirdiği düzenledir. Geri kalan iddiaların tamamı asılsızdır, yalandır, dünyevi çıkar amaçlıdır ve hilesel yönlendirmelerdir.

Allah ve Resul’üne iman etmiş bir Müslüman olarak dünyada yapayalnız kalsam dahi, demokrasi gerekçesiyle başka bir inanca sahip halkın çoğunluğuna uyabilmem ve birliktelikte batılı paylaşabilmem mümkün değildir. Aynı şekilde İslam dışı seküler-laik bir düşünceye, düzene veya devlete razı gelip itaat edemem de. Velev ki aynı ırka ya da millete sahip olsam hatta babam ve kardeşim hakkı batıla tercih etmiş olsa bile!

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” Tevbe 23

Bu sebeple seküler-laik bir devlete razı olan Müslüman olamaz! Allah’ı, tıpkı hıristiyan ve yahudiler gibi gökyüzüne yerleştirip yeryüzünde hâkimiyetlik taslayan Müslüman olamaz!  Kur’an hükümleri ile devlet yapısını birbirinden ayıran Müslüman olamaz! Allah’a eş koşarcasına özgür irade güden ya da kaderle çatışan Müslüman olamaz! Kendi istek ve düşüncelerine hatta rivayetlere göre ahkâm kesen Müslüman olamaz! Allah ve Resulünden başkasını üstün tutan Müslüman olamaz! Herhangi bir şeyi ya da icraatını Kur’an hükümleri doğrultusunda değil de seküler-laik-demokrasi sınırlarında gözeterek amel eden Müslüman olamaz! Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyen Müslüman olamaz! 
 
Aslında helal ve haramın karşılığı doğru ve yanlıştır. Eğer doğru veya yanlışlar seküler-laik düşünce doğrultusunda nefislere hak yani özgürlük tanımışsa; helal veya haramın devletteki yani kamusal alandaki anlamı yahut yaptırımı nedir?

Hocalar çıkıp şu helal, bu haramdır vaazları yaparak ahkâm kesiyorlar ama Allah nezdinde haram olan seküler-laik anayasa ve devlete tek söz edemiyorlar. Devletin serbest bırakarak helal kıldığı şeyleri Allah yasaklayıp haram sayarken; Müslüman bir vatandaş kime uymalıdır? Devlete itaat etse, Allah tarafından cezalandırılarak lanetlenecek; Allah’a boyun eğse devlet tarafından teröristlikle suçlanıp cezalandırılacak? Her ikisine uymaya çalışarak gizliliğe kalkışıp rıza kazanmaya yeltense münafıklıkla yaftalanıp şirk koşmaktan müeyyideye çarptırılacak!

Öyleyse Müslümanlara yegâne şart olan bir İslam Devlet’inin olmadığı bir düzende helal ya da haramdan bahsetmek neyin nesidir? Seküler-laik bir devlette imana erişebilmek mümkün müdür? Birbirlerine tezat hatta hasım düşünceleri birarada yaşatabilmeyi hangi güç, kitap ve karakter izin verebilir? Egemen bir irade kendini imha edercesine başkasına salahiyet yahut vekâlet verir mi? Bir sevgili dahi bir başkasına tahammül edemezken; yaratıcının bir başkasına duyulan aşk ve tazimi kabulü ya da rızası mümkün müdür?

İnsan, ölümlü bir kul olduğunu her an hatırlamalıdır ki, beşerin doğru veya yanlışına değil, Allah’ın helal ya da haramına odaklanarak diri kalabilsin! Ama devletleşmeden imkânsız! 
    

 “Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır. İman etmelerinden, Resûl'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkârcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” Al-i İmran 85-86

Hiç yorum yok: