12 Ocak 2017 Perşembe

Başka bir terör örgütü tanımam!

Gerek dışarıda gerekse içerde geri kalan sokaksal örgütler, sadece yamalardır.

Allah’ı siyasetten yani devlet yönetiminden ayrı tutan seküler-laik düşünce ve düzenlerin tamamı terörizmdir.

Terör, toplumu korkutmaya ve yıldırmaya yönelik bir eylem olup, silahlı yahut silahsız olunması, amaç ve hedefi hasebiyle bir önem taşımamaktadır. Çünkü fitne, Bakara Süresi 191. ayetinde bildirildiği üzere adam öldürmekten daha kötü bir günahtır; suçtur!  

Hatta silahsız terörün verdiği tahribat ve çıkardığı kaos, silahlı terörden bin kat daha etkili ve yıkıcıdır. Unutulmamalıdır ki, silahın verebileceği zarar ile fitnenin kapsayacağı tesir, tahmini imkânsız bir boyuttadır.

Terör kavramı diğerleri gibi öyle manipüle edilmiştir ki, devletler dışında haksızlık ve adaletsizlik yapanlar yaftalanmış; böylece devletlerin soyutlanmasından ötürü terör anlayışı kısırlaştırılmıştır. Oysa terör veya teröristlikle ilgili hükmün kimin verdiği inisiyatifi baz alındığında; yaratıcı Allah’a karşı isyan üzerine kurulmuş seküler-laik devletlerin tamamı terörün ta kendileri olmalıdır ama nefsani kararlar aslını değil sokaktaki gölgeleri yani azmedilenleri öne çıkarmasından dünyadaki terör örgütlerinin esası devletler muaf tutulmuştur.

Seküler-laik toplumlukların egemen olduğu devletlerde tek şey yalandır! Yerde ve gökte ne olduğunu bilmeyen; ayrıntısına inemeyen; eşya ve olayların bilgisine sahip olmayan; dilediği kaderi yazamayan; düşüncesini fiiliyata geçiremeyen; ecelini bilmeyen; ölümlü yani varlığının sonu olan; fayda ya da zarar veremeyen; halleri ve hadiseleri tayin ve tespit edemeyen; her şeyi bilemeyen ve her şeye güç yetiremeyen; istediğini istediği gibi yapamayan; bütün zaman içinde her yerde hazır ve nazır olamayan insan, iddialarının aksine terörist olduğu tartışılmazdır.

Dini siyasetten ayırmak ne demektir bilir misiniz; Allah hâkimiyetini devlet düzeninden ilga etmektir. Yoksa ifade edildiği gibi din işleriyle devlet işlerini ayırmak gibi yüzeysel bir anlam içermemektedir. Toplumdaki dinin Allah’ı işaret etmesinden manipülasyonlara gidilip Allah yerine din kullanılarak öyle bir aldatılma sağlanmış ki, laikliği devletin dinler karşısında tarafsız olduğu savunusuyla Allah karşıtlığı kamufle edilmiştir. Oysa yaratan ve dinleri paylaştıran Allah olduğuna göre; herhangi bir zulmün, ayırımcılığın ve adaletsizliğin olabilmesi mümkün müdür?  

Örneğin terörle ilk kez CHP ile tanışan Müslüman Türk milleti, bir terör örgütünün ilkeleriyle devlet olunması akabinde millete verilen yetki, asla tabeladan öteye gitmemiştir. Baskı, korku ve tehditle milleti sindirmeye çalışan CHP diktatoryası, bir milletin başına gelebilecek öyle büyük bir şerdir ki, halk düşmanlığı halk adına yapılarak, gayrimeşru ilişkideki ya da uyuşturucu kullanımdaki tatmin misali önce haz duydurmakta sonra krize götürmektedir.
Öyle ki, halen anayasa ilkeleri adına CHP diktatoryasının etkisinde olan diğer tüm siyasi partiler, milleti değil CHP’yi gözetip politika yapmak suretiyle halkın büyük bir çoğunluğuna ihanet edebilmektedirler. Oysa karar yani irade, anlayışlarına göre millette olması gerekirken, CHP devletinde bulunmaktadır. Böylece millet öyle kandırılmaktadır ki, zincirlerinden kurtulamayan sözde vekiller, milletin önüne attıkları batıl yemlerle ağlarına düşürüp midelerine haram sokabilmektedirler. O haram lokma nedir biliyor musunuz; “ALLAH ALLAH” nidalarıyla canlarını veren şehitler ve geriye bıraktıkları dul ve yetimlerdir.

Hani hâkimiyet kayıtız-şartsız milletindi! Hani nasıl ve neyle yönetileceği kararını sadece millet verirdi!

Azınlığın tahakkümü altında olan çoğunluk öyle mahkûmdur ki, sebebi millerin ta kendisi ve seçtiği vekillerdir! CHP cumhuriyetinin ilkeleri güdümündeki bir millet, devlet, meclis, yasama, yürütme ve yargı organları hak ve adaletle hükmedemez! Çünkü hükümlerinde Allah yoktur! Nasıl ki Allah’ın hükümlerini vahiyden koparmışlar ise; milletin din ve namusunu takılmayarak CHP ilkelerine peşkeş çekilmiştir. Dolayısıyla sürdürülen seküler-laik düzen milletin değil doğrudan haçlı-siyonistlerin güdümündeki CHP buyurganlığı olup, bugüne değin değiştirilemez denen anayasa maddeleriyle ilgili hiçbir referanduma gidilmeyerek millet üzerindeki totaliterlik, manipülasyonlarla meşrulaştırılmıştır. Ancak CHP ilkelerini değiştirmeye cesaret edemeyenler, vahyi deştirmede asla kesilebilmektedir.  

Seküler-laik düşünceler, hatta ölümlü insan kimdir ki, gücü, bilgisi, makamı ve iktidarı ne olursa olsun sözüne itibar edilebilsin? Ölümlü oldukları bilindiği halde kestiği ahkâmlara nasıl inanılarak rehber edinilebilmektedir? Bir geleceği olmayanın başkalarına gelecek vaat edebilmeleri mümkün müdür? Eğer yaratıcıları Allah’a meydan okuyabilecek birer tanrı seviyesinde iseler, neden sıkıntılara mağlup olup diledikleri düzenle kalıcı bir huzur ve güveni inşa edememektedirler? Ölüm, hiçliği kanıtlayan bir son değimlidir ki, ölümlüye güvenilerek umut bağlanılabilmektedir? Ölüme karşı koyamayan bir düşüncenin ne kadar yalancı olduğu apaçık bir ispat değil midir? 
 
Her olayın ardında yaratıcı Allah’ın olduğu apaçık ortada ise, düzen kurabilmeye ve istenmeyeni engellemeye kimin gücü yetebilir? Herhangi bir beşer, Allah’ı ve yazdığı kaderi etkileyip değiştiremeyeceğine göre; nasıl oluyor da seküler-laik bir iradenin üstünlüğüne ve muktedirlik otoritesine vurgu yapılarak teröre ve satanizme koşulabilinmektedir? Allah, indirdiği kitap ve hükmettiği kader hiç değişmeyip yenilik kazanmadığı halde; köksel herhangi bir değişimin ve yeniliğin ihtimali mümkün müdür? Dolayısıyla değişim ve yenilikten maksat öz yani kader değil ise, kozmetik ürünlerle mi ‘yaratıcılık’ ahkâmı kesilebilmektedir?

İnsanı yaratan ve sahip olduklarını veren kim ise, kural koymada O’nun hakkıdır. Yaratılan beşer, yaratıcısı Allah’ın kurallarına uymakla yükümlüdür. Uymadığı takdirde terörist olur ve kaos meydana gelir. Bu sebeple dünya anarşiden geçilmemekte; her nefsin doğru ve yanlışları bumerang misali kendilerine öyle dönmektedir ki, acı ve dehşetin tadını yaşamaktadırlar. Dolayısıyla kendine merhamet etmeyen bir kula, ne bir başkası ne de Allah merhamet eder!  

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.“ Nisa 135

“Bizim ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız! “ Araf 40

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” Tevbe 23


Hiç yorum yok: