21 Ağustos 2016 Pazar

İslam dünyasına lider olamazsın!

Batıl dünyaya da lider olamazsın!

Ancak hak ile batılın harmanlanmasını kabul etmiş muhafazakâr demokrat yığınlara lider olabilirsin ama ne hak ne de batıl kesimler liderliğine asla razı olmazlar.

Hak gelip batıl zail olmuş ise de batıl zehri içenler, hak görünmüş olsalar da batılı silip atamamaktadırlar.  Ruhun batıllaşması beden üzerinde hak bir etki oluşturamadığından görüntü yanıltmamalı; kayıtsız-şartsız hak yolda olmayanın ruhi yahut bedeni düşünce ve eylemleri aldatmamalıdır.

Müslümanlara karşı hak görünüp batıl olan ile; haçlı-siyonistlere karşı batıl görünüp hak olmayı sürdürmeye çalışanların kim oldukları ve safları belirsizdir.  Ne vahye iman etmiş müminlerce ne de küfre boyun eğmiş batıllarca güvenilmeyen o kimseler, hak ile batıl arasına sıkışmış öyle bir psikoloji içindedirler ki, her ikisini bir arada götürmeye çalıştıklarından düştükleri bataklıkta çırpınıp dururlar. 

Kişinin kimliği yahut durduğu saftaki maksadı güttüğü kaynaktır. Kimileri yaratıcısı Allah’ın kriterleri doğrultusunda vahiyden; kimileri şeytan yani tağutun ilkeleri batıllıktan; kimileri de ne Allah’ı ne de şeytanı tumturaklı kaynak edinmeyip kendi istek ve düşüncelerine yani menfaatlerine göre edindiği açıyı yol edinirler.

Hakkın nasıl tek bir amacı olup İslam’ı hâkim kılmak ise, batılın da amacı İslam’ı devlet, siyaset ve bilim kanalıyla ya dışlayarak ya da tümüyle yok ederek ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla kullandığı argümanlar nefse mantıklı gelse de doğrudan kulluk karşıtıdır yani Allah’a karşı beşeri hâkim kılabilmektir.

Din dışı seküler-laik-demokratik sistemlerin asıl amacı nedir biliyor musunuz; insanları gerçekten korumaktır! Diğer bir ifadeyle gerçekleri saklamak ve engel olmaktır. Peki, gerçek nedir? ALLAH’ın mutlak hâkimiyeti, Kur’an’ı Kerim ve ‘o kitap’ta yazdığı kaderdir. Bu sebeple din dışı düşüncelerin dine saygı duyup tahammül etmek suretiyle yanlarında yer verebilmeleri mümkün müdür? Velev ki, toplumları ürkütmemek tedirginliğinden yer verseler de, vahyin buyruğu doğrultusunda değil, hâkimiyetlerini ve ilkelerini kabul ettirdikleri hurafeler bazındadır.

Bilim de din dışı düşüncelerin sihirsel bir şövalyesidir. İnsanı yaratıcı Allah’a karşı bilgili ve üstün getirmeye çalışan bilimin tıpkı ruh ile beden misali neden ilimden koparıldığı incelendiğinde; amacın Allah’ın yarattığı eserleri bir araya getirmek değil, doğrudan yaratıcı unvanına ulaşmak olduğudur.
  
 "Benim tek yaptığım, Allah’ın yarattığını insanların kullanabileceği hale getirmek. Bu, Allah’ın eseri, benim değil." G. W. Carwer

"Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum.
Bu durum şöyle ifade edilebilir. Dinsiz bir bilime inanmak imkânsızdır." Einstein

"Dünyanın beni nasıl gördüğünü bilmiyorum. Ama ben, kendimi, deniz kenarında oynayan küçük bir çocuk gibi hissediyorum. Uçsuz bucaksız doğrular denizi, bilinmez olarak önümde dururken, şurada ve burada daha düzgün çakıl taşlarını ya da güzel midye kabuklarını toplamakla yetiniyorum." Newton

Mümkün olan bir şey, başlı başına bir şeyi yoktan var edemez. Çünkü o, kendinin malik olmadığı bir şeyi kendi dışındaki şeylere vermek imkânına sahip değildir. Nasıl ki, sıfırdan pozitif bir sayı türetmek mümkün değil ise, mümkün olmayan bir şeyden de yeni bir şey meydana getirmek mümkün değildir. Bunun için muhakkak harici bir sebebe ihtiyaç vardır ve ancak o şekilde etkilenip varlık kazanabilir. Bu harici sebep kendiliğinden mevcut değil ise, elbette ki bir başkasına ihtiyaç duyacaktır. Ve bu sebepler zinciri neticesinde bütün sebeplerin ana sebebi durumunda olan bir sebebin varlığını zaruri kılacaktır.  

Dinsiz bir bilime inanmak nasıl imkânsız ise; dinsiz bir devlete, siyasete, anayasaya, yönetime, düşünceye ve topluma da inanmak, razı göstermek ve idaresi altında boyun eğmek imkânsızdır!

Her ne olursa olsun her şey “İlk”’e bağlı hareket gösterip sebepleri oluşturduğundan hiçbir şey, hiçbir konuda ne bağımsızdır, ne özgürdür, ne de dilediğini gerçekleştirebilecek bir iradeye veya güce sahiptir.

İnsanın insan, Müslüman veya lider olabilmesi ancak Mutlak İrade’nin hükümlerine teslimiyetle mümkündür. Demokrasi sesini yani insan sesini Allah sesinin üzerine çıkarabilme amacı taşıyan din dışı seküler-laik düşünceler ilkesinde siyaset yapanlar öyle kukladırlar ki, ömürlerini kuklacılarını aramakla geçirirler. Oysa kukla yerine tevhidi kulluğa razı olup Allah hükümlerinin dışına çıkmayarak emirlere boyun eğmiş olsalardı, kuklacı yerine Allah ile bütünleşmeyi hedef edinir; dolayısıyla hain ve nankör bir mahlûk ya da mahlûkları yöneten bir lider olmaktan ise, Müslümanlıkla şereflenmiş insanlar zümresine ilhak olurlardı.

Eğer emreden ve yaratan Allah ise; sen kimsin ki lider kabul edeyim. Liderliğin ancak kulluktur ve kulları Allah’ın indirdiği hükümler doğrultusunda aracı-yönetici olarak idare etmektir.    

İnsanların en pespayesi; sözü başka, hissi başka olandır! Yani riyakârlıkta, takiyelikte ve maskelikte sınır tanımayandır. Hani bir atasözü vardır. “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı de” diye. İnançsızlığın, güvensizliğin, kimliksizliğin ve şerefsizliğin tüm kıstaslarını taşıyarak dünyayı pespaye kılan nedir bilir misiniz; Allah’a karşı şüphe ve tereddüt duyulmasından doğan güvensizliktir. Allah, “İnsanlardan korkma Benden kork; Bana dayan, güven, vekil ve destek olarak Ben yeterim” buyurduktan sonra batılın kucağında ne işin var? Diğer taraftan batılın bayraktarı şeytan da ‘bana inanıp güven’ diyerek sadakat beklerken; hem hak hem de batılı idare etmeye kalkışmak; çift kocalı kadına benzemektir. Böylece doğacak gayrimeşru çocuğun hak mı batıl mı olacağı yanıtı; zaten çocuğun gayrimeşru yani harami olmasıyla kanıtlıdır!

“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir! “ A’raf 54  


“«Şüphesiz kullarım üzerinde senin bir hâkimiyetin yoktur. Ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna.»” Hicr 42

Hiç yorum yok: