24 Ağustos 2016 Çarşamba

Cinsi şeytan mı; yoksa insansı şeytan mı?

Hangisi daha şedittir; düşmandır; sapkındır; inkarcıdır; asidir; şirk koşucudur; fitnecidir; bozguncudur; hilekardır; sihirbazdır…

Şeytanı şeytan kılan ırkı mıdır; yoksa asiliği, şirki ya da kötülüğü müdür?

“De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine, insanların İlâhına sığınırım! Nas Suresi

Allah, cin ve insanları zatına kulluk yapmaları ve indirdiği hükümlere kayıtsız-şartsız itaat etmeleri için yaratmış; aksi düşünce ve davranış içinde olanları şeytanlıkla, diğer bir ifadeyle tağutlukla yaftalamıştır. İnsanoğlu yaratılmadan önce yaratılmış ve hatta melekler seviyesine çıkarılmış olan cinler, tıpkı insanlar üzerinde farz olan hükümlere harfiyen uyarlarken, insanoğlunun yaratılmasıyla birlikte bir kısmı kibre ve bozgunculuğa kalkışarak şeytanlıkla damgalanmışlardır. Tıpkı insanlar gibi!

Ancak cinsi şeytan, asla yaratıcısı Allah’ı inkar etmediği gibi hiçbir varlığı da ortak koşmamıştı. İnsan ise cinsi şeytanın sınırlarını da aşarak zalimlikte öyle hadde ulaştı ki, cinsi şeytanın dahi cüret etmeye korktuğu fiilleri işlemeyi zafer ve üstünlük sandı.

Kısa ömründe Allah’a karşı meydan okuyarak hakkında yazılan kaderi ve kulluğunu aşmaya çalışan insan, cinsi şeytan gibi hakkında yazılana razı gelmemiş, Rabbini tanımamış ve yaratıcısının karşısında güçsüzlüğünü kabul etmeyerek hakimiyet hezeyanında bulunabilmiştir.

Öyle ki, varoluştan itibaren iyi-kötü, güzel-çirkin, faydalı-zararlı ve hayır-şer ne varsa kabullenerek dünyaya gözlerini açmasıyla serüvene başlayan insan, cinsi şeytan misali kaderine boyun eğmeye ayak diretmekle kalmayıp çok daha ileri giderek savaşa girişmiştir. 
    
(Hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: «Şüphesiz Allah size gerçek olanı vâdetti, ben de size vâdettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim.» Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır. İbrahim 22

Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan kimse ya da topluluğa; diğer bir ifadeyle Allah’ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler getirene ne denir? TAĞUT! 

Tağut, Allah'a karşı isyan etmekle beraber O'nun kullarını kendisine doğrudan yahut dolaylı yollardan kul edinmek gayretinde olandır. Bu sebepten dolayı bir insanın Müslüman olabilmesi için tağutu kökten reddetmesi yetmez; ameliyle yani uygulamaları ya da davranışlarıyla da kanıtlamak zaruriyetindedir.
Türkiye dahil olmak üzere yeryüzünde yürürlükte olan seküler-laik-demokrasi rejimlerin yani siyasetin tamamı beşerî rejimler olup, hükümlerini kendileri koymaktadırlar. Dolayısıyla da Allah'ın hükümlerine muhalefet etmektedirler. Bu sebeple vahiy ve sünnet dışı rejimlerin hepsi tağutlukla yaftalanmıştır.

Mamafih her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından konulmuş ve Allah'ın hükümlerine muhalefet eden hükümlerin "tağut" olarak isimlendirildiği; Kur’an’i bir gerçektir.

Bir kişi, toplum ya da ülke Allah'a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, lâik, sosyalist, kapitalist gibi seküler rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat ederse o kimsenin irtidadına (dinden çıktığına) hükmedilir. Zira insanları yaratan Allah'tan başkası, insanların nasıl idare olunacağı hususunda ve onların sosyal yaşamlarına yönelik hükümler koyma yetkisine sahip değildir. Çünkü hüküm koyan insan, o hükme tâbi olmasını istediği insanlardan üstün, yetkili ve herhangi bir ayrıcalığa sahip değildir.

Kendilerinde, siyasetlerinde ve devletlerinde seküler yetkiler gördükten sonra, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyip, heva ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar aynı zamanda "ilahlık" iddiası içindedirler. Dolayısıyla Allah’ın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar da, tevhid akîdesinin dışına çıkıp kâfir olurlar!

İnsansı şeytanlar yani tağutlar geçmiştekilerden daha felaketsidirler. Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tağutlar varlıklarını korumuş olsalar da, bugün daha çetindirler. Çünkü inandıklarını iddia eden toplumlarda tağutlaşmışlardır. Dolayısıyla tağut, sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp yaşama imkânı bulan bir güç değildir. Tağut, bugün de Müslüman’ın en büyük düşmanıdır. Tağut, devlet sistemlerini, ahlâki değerleri ele geçirmiş ve onları Müslüman’a zarar verecek bir hale dönüştürmüştür. Kısaca tağut, Müslüman’ı dört yanından kuşatmış bulunmakta ve Müslüman’a hayat hakkı tanımak istemeyerek ancak hümanist yani seküler insani çerçevede bir hak tanımaktadır.

Böylece tağutların hükümlerine göre yönetilen ülkelerin tamamı "Dâr'ul-Harp" durumundadırlar. Tağutun hüküm sürdüğü beldelerde yaşayan bütün müminlerin, din Allah'ın oluncaya, Allah'ın indirdikleriyle hükmedilinceye kadar cihad etmeleri farzdır. Bu cihaddan kaçıp, tağutun hükmüne razı olanlar ise, ister bilerek, ister bilmeyerek yapsın; kâfir olma durumundadırlar.

Bu gerçekler ışığında İslam olduğu sanılan Türk Milleti’nin nasıl tağutluk rejimi altında olduğu; vahyin ve sünnetin hükmettiği Müslümanlıkla şereflenmediği apaçık ortadadır.

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. “ Nisa 60


“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İsyana) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür. Enfal 39

Hiç yorum yok: