21 Temmuz 2016 Perşembe

Demokrasi değil adalet!

Müslümanların kitabı Kur’an’ı Kerim de, Hz. Peygamberin sünnetinde ve İslami literatürde olmayan “demokrasi” öyle bir küfürdür ki, tıpkı ateist köklü laiklik misali hiçbir zaman kendini sunmaz; akıl ve kalpleri iğfal ederek öyle manipülasyon yapar ki, insanken insan numunesine, Müslümanken kafire yahut münafığa dönüştürüp hayvandan daha aşağı mahluk kılar.

Allah’a olan iman ve inancı reddedip aklın üstülüğünü kabul eden laiklik ile Allah iradesini yok sayarak beşer iradesini üstün tutan demokrasi, dolaylı olarak İslam’a karşı bir düşmanlıktır.

Haçlı- Siyonistlerin İslam’a karşı sürdürdükleri argüman olan demokrasiye farklı anlamlar yüklense de özü itibariyle dolaylı olarak Mutlak İrade’ye bir başkaldırı ve savaştır. 

Nefislerin arzu ve istekleri için kendini adayan şeytan ne kadar iyi ise, insanın egemenliği için var olan demokrasi de o kadar iyidir.

Sekülerizm, ateizm, rasyonalizm veya pozitivizmin dogması olan demokrasi, her düşünce ve inanç sahibinin kabul edebileceği öyle sinsi bir nefistir ki, hedef ve gayesi yalnızca Allah’ın egemenliğine karşı meydan okumak olup, eşitlik ve özgürlük adına otoriter tek çare savıyla insanı yani toplumu dolaylı olarak mutlak irade sahibi kılar.

Dolaylı olarak insana üstünlük hakkı tanıyan demokrasiyi Kur’an’a iman etmiş hiçbir Müslüman kabullenemez! Çünkü Müslüman, imanı gereği Allah ve Resul’ünün hükümleri dışındaki her hükmü reddeder; dolayısıyla sözle bağlı olduğu Allah ve Resul’üne ameliyle de riayet eder.
     
Hâlbuki demokrasi adına seküler yasaların koyduğu hükümler gibi Allah’ta hükümler indirmiş ve o hükümler doğrultusunda insana kulluk verilmiştir. Ancak demokrasi, insanı egemen kılıp Allah’a kulluğu reddeden bir anlayış olmasından nefis, gerçekte olmasa da teoride egemen olma mastürbasyonuyla seküler düşünceye tav olmuştur.

İnsana özgürlük değil kulluk verilmiştir! Dolayısıyla Allah’ın hükümlerine karşı özgürlük değil kulluk vardır. Özgürlük ve kulluk nasıl zıt ise, demokrasi ile İslam öyle zıttır! Cumhuriyet düşüncesinde halkın kendi idarecisini seçme hakkı vardır ama demokrasi gereği dilediği yasayı çıkarma, Allah ve Resul’ünün hükümlerini reddetme ya da bir başkasını seçme hakkı bulunmamaktadır.

Aslında demokrasi inkârın, küfrün ve despotizmin en ileri şeklidir. Dolayısıyla demokrasi, yaratıcı Allah’ın değil de beşerin yani insanın sözün, sözlerin en yücesi, doğrusu, yöneticisi ve itaati kabul eder.  

Demokrasi, adalet önünde öyle keskin bir kılıçtır ki, tıpkı dini engelleyebilmek için kullanılan beyin ve bilim manipülasyonuyla insanlar nasıl aldatılıyor ise,  demokrasinin egemenlik iddiasıyla da insanlar öyle kandırılmaktadır. Dolayısıyla seküler düşüncenin demokrat maskeli hilesinin yegâne hedefi; Allah, Peygamber, Kur’an ve İslam’ın hâkim olmasını önlemektir. Batıl düşüncede olan halk çoğunluğunun seçimi, dinen meşru kabul edilemez. Her ne şartlarda olursa olsun her düşünce, mutlaka egemen olmak ister ve egemenliğin paylaşımına hiçbir gerekçeyle izin vermez.

Diğer bir bakışla; din dışı seküler-laik rejimlerin demokrasiyi yani halkın iradesel seçimini bloke eden totaliterliği, halk iradesinin ve seçiminin nasıl etkisiz olduğunu ortaya koymaktadır. İslam kimlikli bir parti, lider ya da siyasetçi; halk çoğunluğunun onayını almasına rağmen halkın dilediği İslami bir düzeni kurmakta özgür değil ise, demokrasi ne işe yaramaktadır? Çünkü demokrasi, varlığı itibariyle İslami düzene karşıdır ve İslami hiçbir şeyi onaylamaz; dolayısıyla halkın iradesi ve seçimi de dumur olur. Demokrasi, seküler-laik düşüncenin teminatı olup, kulluğa karşı özgürlüğü pompalayan nefsi bir başkaldırıdır. Her nefsin doğru yahut yanlışlarını meşrulaştırma amaçlı demokrasi özlemi, demokrasinin batıl-şeytani olduğunu kanıtlamaktadır.

Oysa insanın gıdası adalettir! Aç ve susuz kalmaya razıdır ama adaletsiz asla! Haçlı-Siyonist güçlerin güdümündeki İslam maskeli sözde Müslümanların adalete değil de özellikle demokrasiye ve çözümün demokraside olduğuna vurgu yapmaları apaçık bir ihanet ve Allah şirktir.

Bu sebeple demokrasi şövalyeliği yapan tüm İslam ülke lider ve siyasetçilerini lanetlediğim gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti iktidarını da şiddetle kınıyorum.  

Ülkemizdeki darbe kalkışmasıyla birlikte abdestlerini alarak “ALLAH ALLAH” nidalarıyla silah ve tankların önüne atlamak suretiyle şehid düşen şühedaya ‘demokrasi şehidi” ne demek? Halk, ALLAH iradesine teslim olup azgınlara karşı adını anarak canlarını vermiş ama geri kalanlar, sanki şehid düşen o insanlar ALLAH için değil de haçlı-siyonist darbeciler yahut nefisleri için can vermişlercesine “demokrasi şehidi” olmakla aşağılayabilmişlerdir. Öyleyse darbeyi yapan haçlı-siyonist güçlerden ne farkları kaldı ki, Müslümanlara karşı kullandıkları argümana sarılabiliyorlar?

Haçlı-siyonistlerin İslam’ı yıkma argümanları olan ‘demokrasi’ sözcüğünü kullanarak Müslümanları aşağılayıp dışlayan iktidar, nasıl Müslüman ve adalet yanlısıdır? Neden adalet değil de demokrasi! Allah’ın “el Adil” sıfatı taşıyıp seküler-laik rejime ters düşmesinden mi?  Siz demokrasinin anlamını değiştirmeye çalışsanız da demokrasi, laiklik misali ALLAH’ın iradesinden üstün ve meşru olduğunu kabul eder. Oysa demokrasi yerine “ADALET” desinler ki, insanların tek gıdası olanı vermiş olsunlar. Demokrasi dikte edildiği gibi kimsenin umurunda olmaz ama adalet olmazsa olmazdır. Unutmamalıdır ki, insanlar ancak adaletle doyarlar!  

Dolayısıyla demokrasi gerekçesiyle İslam ülkelerini işgal edip çocuk-kadın-yaşlı demeden katlederek yurtlarını başlarına yıkan, ırzlarına geçen, işkenceler altında zulmeden ve ALLAH’a savaş açan haçlı-siyonistlerin elebaşısı ABD, yaptığı her kötülüğü demokrasi adına yapıyorsa; ABD’den ya da FETÖ veya PKK/HDP/PYD/YPG’den ne fark vardır?


“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Ahzab 36

Hiç yorum yok: