4 Haziran 2016 Cumartesi

Seküler-laiklikten taviz yok ise;

Müstemlekelikten yani kölelikten de kurtuluş mümkün değildir!

Osmanlının yıkımıyla Müslüman Türklere zincir vuran Haçlı-Siyonist Batı, milletin dinini değiştiremeyerek her ne kadar hedefine ulaşamadıysa da asimilasyonda binbir türlü argüman kullanarak devrimler gerçekleştirmek suretiyle Müslüman Türk milletini tevhidden koparmış ama çoğunluğunun özünü tüketememiştir.

Damarlarındaki asil kandan ziyade ruhlarındaki iman dolu serhadleri Allah’ın kulları olma şerefini öyle kazandırmış ki, başları ne kadar eğilse de bir kıvılcımla parlayacak güçleri zayıflamamıştır.

Lakin Allah ve Resulü hükümleri çerçevesinde Müslüman Türk milletini şahlandıracak batıldan tamamen arınmış bir lider bulunmamaktadır. Dolayısıyla ne Cumhurbaşkanı Erdoğan ne de Ak Parti İktidarlığı kurtuluş için bir umut değil, geçmiştekilerin aynısı tutsaklığı daha da perçinleştirici “Manukyan” politikası gütmektedirler.

Para ile erişilebilen ekonomik güç her şeyi yapar ve hedeflere ulaştırır politikası ödül ya da etiket kazandırabilir ama şeref, itibar, istiklal ve zafer asla!

Oysa her türlü kötülüğü ve iyiliği iradesinde bulunduran Allah, dilediğini yüceltip alçaltmakta, her türlü izzeti, ikramı, itibarı ve namütenahi zaferleri bahşetmektedir. Dolayısıyla Allah’a iman ettiğini lafla ikrar eden bir kimse, nasıl olurda Allah’a ortak koşarcasına başka arayışların peşine düşebilir?

Allah’ın hükümlerine kayıtsız-şartsız bağlılık özellikle seküler-laik siyasette önemli bir kırılma oluşturduğundan harlayan savaş, Kur’an’da emredilen safları ayrıştırarak hak ile batılı birbirlerinden koparmaktadır. Barış ancak İslam’ın hâkim olmasıyla elde edilen bir sonuçtur ki, kıyamete kadar savaş kaçılmazdır. 
   
14 yıldır iktidarda bulunan ne Erdoğan ne de Ak Parti, Allah ve İslam adına hiçbir şey yapmadıkları gibi aralıklarla lakırdıdan ibaret deneme cüretinde bulunsalar da geri püskürtülmüşlerdir. Bir taraftan haçlı-siyonist batıl harici güçler, diğer taraftan haçlı-siyonist batıl dâhili güçler karşısında iman yoksunluklarından aciz kalmaları ve Allah’ın hesapları dışında planlara ve hırslara dalmaları galebe çalmalarına sebep vermemiştir. 

Tek başlarına iktidarda bulunmalarına rağmen reklamlarında kullanmayı düşündükleri “Haydi Bismillah” içerikli kompozisyonları dahi yasaklanmış, seküler-laik rejimin despot yasağını Müslüman millete açıklamaktansa örtbas ederek İslam’a ihanet etmişlerdir. Gerçi türban ve namaz gibi insanlık özgürlüğü ile ilgili hürriyetler sağlamışlar ise de, hiçbirini ne Allah ne de İslam adına kesinlikle yapmayıp “demokrasi ve İnsan Hakları” adına yapmışlardır.  
        
Dolayısıyla diğerleri gibi Ak Parti de vahiy konusunda samimi ve ihlâslı olmayıp, ne Türkiye ne de dünyada İslami hükümranlığı ve birlikteliği asla gerçekleştiremez! Allah’ın öncelikli emri ve müjdesi olan küfre karşı “CİHAD”’a düşman Ak Parti, görünüşte hak, içsellikte batıl bir düşüncedir. Çünkü içselde hak olanın hariciyede batıl davranabilmesi mümkün değildir!

Allah’a iman, Allah’ı anmadan ürkmez ve başına bir bela gelecek endişesine kapılmaz. O zaman Allah’ın mutlaklığından şüpheye düşülür ki, münafıklığın ta kendisi olunur!

Hem Şeriat hem de Cihad karşıtı olan Ak Parti, meşru sayılabilmek için yandaş din adamlarıyla birlikte kendi hümanist odaklı dinlerini kurmuşlar, böylece Allah’ın Kur’an’da yasak kıldığını helalleştirerek batılla yekvücut olmuşlardır. Dolayısıyla Ak Parti, Kur’an dışı öyle bir küfrü siyaset sergiliyor ki, zulümsüz esarete “evet”; istiklalsi bir cihada “hayır”! Ak Parti, sürü mantığıyla efendi kabul ettiği Batı kime saldırıyorsa tereddüt etmiyor; kime dost ise düşmanı olsa dahi şikâyetle yetiniyor. Amelsiz bir gürleme; tıpkı ruhsuz beden misali şatafatlı bir anıt mezara benzer.

Haçlı-Siyonistler için doğru-yanlış, hak-adalet, vicdan-merhamet yoktur; var olan tek şey para, Hıristiyan Uygarlığı ve benliktir. Dolayısıyla hak arama, tartışma ve eşit bir ittifaklık beyhudedir. 
Dolayısıyla İslami egemenlik olan cihadı uygarlıkları için nasıl bir tehdit ve şer buluyorlarsa; vahiy karşıtı Ak Parti gibi İslami maskelilerde amansız şeriat ve cihad düşmanıdırlar. Varsa yoksa batı ile olan birliktelik; batıl ile olan ittifak! Hakkın adı olsun ama devlet ya da siyasette yer almasın! 

Müslüman Türkler Allah’ın lütfüne mazhar olarak İslam için her ne kadar seçilmiş mücahidler ise de, başta batılla iş tutan lider ve temsilcileri tarafından ihanete uğrayıp zelil bırakılmışlardır. Yoksa ne Almanya ne İsrail ne ABD ne de başka bir batılı güç konuşmaya cüret edemezlerdi.

Sonu ölüm olan bir dünya için hiçbir Müslüman satın alınamaz inançta olması gerekirken kendilerine fiyat etiketi koymuş Müslüman kimlikliler tarafından pespayeye dönüştürülen milletimiz öyle silkinmelidir ki, üzerine yapışan tüm çerçöp, cüruf ve pisliklerden temizlenmeli ve seküler insan hakları adına kötüye yaşama hakkı tanıyarak üzerine giymek suretiyle yanlışı meşrulaştırmamalıdır.   
Hizmet ama neye hizmet? Sözü ahirete özü dünyaya hizmet kör, sağır ve idraksizleri aldatabilir ama ahiretten başka yurt tanımayanları asla! Dolayısıyla hizmet kuruluşlarının tamamı yalandır; İslam Devleti’nin olmadığı bir ülkede İslami müesseseler, fetvalar ya da beklentiler ölünün kırık kolunu tedavi etmekten farksızdır. Allah’a hizmette madde değil mana aranır; tağuta hizmette ise madde aranır!  

Sadece bu dünyadan ibaret olmayan yaşam için ahiretteki yaşamı satma ki, fani ile baki arasında şüpheye düşmeden şehadete koşabil. Dünyadan değil ahiretten söz et; dünyayla değil ahiretle övünebilecek bir çalışma yahut mücadele içinde ol ki, bir saniye sonrası meçhul yaşam için hayatını heba etmemiş olasın! Tek olan bir şey vardır ki, o da dünya için değil ahiret için hazır ve nazır olmaktır!
Dolayısıyla hesabın ahiret üzerine kurulmuş olsaydı; korkak değil cesur; batıl değil hak; yenilgi değil zafer; söz değil amel; beden değil ruh; küfür değil iman; maske değil yüz taşırdın. Lakin hesabın dünya üzerine olmasından her şey sana öyle lâyık, müstahak, uygun ve yaraşık ki, Allah’a lüzum kalmaz!
“Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir? Tin 8
“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Ahzab 36

Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.“ Casiye 24  

Hiç yorum yok: