28 Haziran 2016 Salı

Hani dinimiz ve namusumuz vardı!

Benliği ve gururu tavan yapmış olanlar eleştirilerimi düşmanca; kul olduğunu idrak etmişler ise hediye olarak alacaklardır. Lakin kim ne olarak alırsa alsın; düşüncelerimin Allah nezdinde ki adaletine riayet ederim.  

Tamamen sekülerleştirilmiş küresel bir politika arenasında şeriat beklemek imkânsız ise de hiç bitmek tükenmeyen umut öylesine Müslümanlıkla şereflenmiş siyasetçiler arıyor ki, gürleyen hele de imajı olan biri bulundu mu “işte beklediğim lider, kurtarıcım yahut mehdim geldi” duruşuna geçilebiliyor.

Yıllar önce dünya siyaset literatürüne One Minute” nişanı ile çakılarak İslam âlemine rahmet gibi yağan Recep Tayyip Erdoğan, aslında yağışının bir rahmet değil gizli bir şer olduğu İsrail ile vardığı mutabakatla bugün kanıtladı.

Nasıl oluyor da mübarek Ramazan Ayında İslam âleminin iki azılı düşmanı Rusya ve İsrail ile ardı ardına anlaşmalar yapılabiliyor? Hani katlettikleri Müslüman çocuk-kadın-yaşlı ve mağdurlar için gözyaşı akıtıp naralar atıyorduk? Hani kardeşlerimizdiler; hani soydaşlarımızdılar; hani komşularımızdılar; hani masumdular; hani dinimiz ve namusumuz vardı!

Oysa yeryüzündeki hiçbir Müslüman ne Rusya ne de İsrail ile şartlar ne olursa olsun hiçbir konuda uzlaşma sağlayamaz. Ancak Allah’tan umudunu kesenler istisnadır ki, Ak Partinin inancı ne olursa olsun Allah’tan umudunu kestiği aşikârdır! Rızık endişesine düştüğünden Rusya ve İsrail’den nemalanacağını düşündüğü gelirlere bel bağlamışsa da sonucu yine takdir edici Allah verecekse, değişecek nedir?

Daha Ak Parti’nin kuruluş yıllarında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile girdiği tartışmada söylediği söz; artık dini olarak Recep Tayyip Erdoğan’dan hiçbir beklentinin olamayacağı bizzat ifadeleriyle kanıtlanmış; dolayısıyla kendisinin hak değil batıl yolda bir politikacı olacağını dolaylıda olsa vurgulamıştı.
Ne demişti; Değiştim, değiştim, gelişerek değiştim. 30 yıl öncesinde kalmadım. Çünkü çağdışı değilim."

Bu sebeple hem Recep Tayyip Erdoğan hem de Ak Parti, Kur’an hükümlerine göre hak yoldaki bir parti olmadığından diğerlerinden hiçbir farkı bulunmamakta; böylece vahye iman etmiş Müslümanlar için muhalif konumdadırlar.

Akıl ile birlikte paranın da tanrı sayıldığı küresel seküler dünyaya kendini kaptırmış sözü başka ameli başka olanlar öyle fikir birlikteliği içindedirler ki, parasız ne dinin, ne ibadetin, ne hizmetin, ne tebliğin, ne mücadelenin, ne dostluğun, ne de zaferin olamayacağını savunur ve menfaat için her yolu mubah addederler. Oysa son derece yoksul olan hatta fazladan bir hurma ve kıvranacak bir döşek dahi bulamayan Allah’ın Resul’ü, nasıl oldu da onca zorluklarıyla İslam’ı yeryüzüne yaymayı başarıp zaferleri çoğalabilmişti?

Diğer muhalefet partilerin Rusya ve İsrail kararlarına tepki göstermeleri samimiyetten değil tamamen rekabettendir. Eğer onlar iktidarda bulunmuş olsalardı, olaylar günümüze dahi gelmeden peşinen teslim olmuşlar; tahribat çok daha derin yaşanacaktı.

Madem siyasetinize Allah’ın Kur’an’la indirdiği hükümleri katmayacaksınız; neden Allah, Peygamber, Kur’an ve İslam’a bağlılığınızı dile getirip inananları sömürüyorsunuz? Haçlı-Siyonist müttefikleriniz nasıl Allahsız, Peygambersiz, Kur’an’sız ve İslamsız politika yapıyorlarsa, siz de yapın ki hesap sorulmasın!

Eğer Müslüman’ım; Allah ve Resulüne itaat ederim demişsen; sana başkaca bir yoldan gitmek veya başkasını rehber almak ya da isteklerine uymak haramdır. Ya Müslümansın ya da Müslüman maskeli münafıksın!

Şu Ak Parti içinde İslam dışı düşünce ve eylemlere; Rusya ve İsrail uzlaşmasına yok diyerek itirazda ya da direnişte bulunabilecek hiç mi iman sahibi kimse kalmamış! Recep Tayyip Erdoğan’ı tanrı edinmişlerse; Atatürk’ü tanrı edinen CHP veya MHP’lilerden ya da Apo’yu tanrı edinen PKK/HDP’den ne farkları kaldı?

İnsanlık o kadar yitmiş ki, geçmişte başta Peygamber Efendimiz olmak üzere nice halifelere ahali hesap sorar ve yanlışları karşısında diklenirlerdi. Çünkü doğrultulmayan yanlış tedavisi imkânsız bir zehirdir!

Halifeliği döneminde Hz. Ömer (r.a), halka hitap ettiği bir gün, eğer yanlış işler yaparsa, kendisine nasıl davranacaklarını sormuştu. Halktan biri hemen ayağa kalkarak, “Ya Ömer, seni kılıcımızla doğrulturuz” demişti. Bunun üzerine Hz. Ömer, adamın cesaretini sınamak için, “Benim hakkımda böyle konuşmaya nasıl cüret ediyorsun?” diye sordu ve o adamda gözünü kırpmadan, “Evet, bu sözleri senin hakkında söylüyorum, çünkü bizler Allah için ardındayız” demesine pek sevinmişti. Dönerek, “Allah’a şükürler olsun ki, yanlış yola sapacak olursam, halkımın içinde beni kılıcıyla doğrultacak kimseler var” demişti.

"Benim için insanların en sevimlisi, bana hatalarımı hediye edendir" Hz. Ömer (r.a)


Hiç yorum yok: