26 Kasım 2015 Perşembe

Zafer beden de değil ruhtadır!

Rusya gibi bedeni güçleri yaptırım sahibi tanrı gören düşünce ancak insan siluetindeki mahlûkların hezeyanlarıdır.

İnsanı insan yapanın beden değil ruh olduğu gerçeğini idrak edememişlerin düşünce ve sözlerine itibar öyle ziyandır ki,  esaret ve yenilgi için başkaca bir sebebe gerek bırakmamaktadır.        
Beşeri güçlü kılan Etkin Ruh’un mutlak varlığına iman etmemiş bedenler, her ne kadar canlı kalabilmeleri için ruhla bütünleşmiş olsalar da, Etkin Ruh’un yardım ve desteğinden mahrum olmalarından maddi güçlerin karşısında peşinen bir korku ve mağlubiyet psikolojisi içindedirler.

Bu, insanlığı hatta iman etmiş kalpleri çökerten öylesine zehirli bir hastalıktır ki, bedeni yani maddi gücü bulunanın zayıf olanı elimine edeceği önyargısını doğurduğundan doğrudan ya da dolaylı olarak kula kulluğu meşrulaştırmakta, ruhi kuvvet ve üstünlük yok sayılmaktadır.

Hâlbuki tarihte nice güçlü toplum ve devletlerin bedeni gücü olmayan zayıflarca nasıl sabun köpüğü misali yerle bir edilip dünyadan silindikleri kanıtlarla ortadadır. Dolayısıyla güçlü olan beden değil ruhtur! Velev ki, o ruh, tek bir bedende olsa dahi Etkin Ruh ile dayanışma içinde olmasından tüm dünyaya diz çöktürebilecek kudrettedir. Böylece Etkin Ruh ile vahdaniyet içinde olmayan insan ya da süper güç olarak sanılan devlet, görünüşte ne kadar güçlü olursa olsun zayıftır ve iman etmiş bir ruhun karşısında yok olmaya mahkûmdur.

Geçmişteki vatan toprağımız, sınırımız, kadim bir tarihsel ve yakinen dini ve milli bağımız olan Suriye’deki toplumların katledişlerine izleyici durumda olan Türkiye, söz konusu süper güç olarak addedilen bedeni güçlere kaygısından caydırıcı bir müdahalede bulunamamasına sebep, Etkin Ruh’a tumturaklı iman etmemiş ve dolayısıyla güvenmemiş olmasındandır.

Suriye ile bağı olmayan ABD, Rusya ve AB ülkeleri diledikleri gibi cirit atabiliyor ama Türkiye, o süper güç denilen zayıfların ya ardına takılarak emirleri doğrultusunda taşeronluk yapıyor, ya sınırlarımıza dokunmayın diyor, ya yurtlarından kaçan insanlara sığınma hakkı tanıyor, ya da katledilen dini ve milli kardeş yahut soydaşlarının kıyımlarını seyrediyor. Haydi, seküler yapısından dolayı dini olanları kabul etmiyor da, soydaşlarını da mı kendinden saymayarak ihanette sakınca görmüyor? Vatanlarını, barınaklarını ve yakınlarını terk etmek zorunda kalan insanlara sığınma hakkı vermek mi, yoksa yerlerinde kalmasını sağlamak mı insanlık ve hizmettir?

Suriye’de söz ve müdahale hakkı olması gereken tek ülke Türkiye ama Türkiye’nin dışında herkesin iddiada bulunabilmesi, Türkiye gerçeğini de kanıtlamaktadır!

Sınırımızı ihlal eden Rusya uçağını düşürmemizle birlikte Rusya’nın; “Sen kimsin ki uçağımızı düşürmeye cüret edebildin” meydan okuması ve yaptırım tehditleriyle karşılaşabilen Türkiye, bugüne kadar ki zayıf ve teslimiyetçi duruşunun bir sonucu olarak adam yerine koyulmamaktadır. Hak ve adalet adına savaştan kaçınan her toplum, barbar güdümü altında yaşamaya müstahaktır.

Hele düşürülen uçağın kimliksiz ve Rus uçağı olduğunun bilinmediği açıklaması özür niteliğinde tam bir kepazeliktir. Madem angajman kuralları gereği uçağın düşürülmesi meşru, uçağın kime ait olup olmamasının bir önemi tartışılabilir mi? 

Aman ekonomi ne olacak; ya doğalgaz kesilirse; ye enerji yatırımları durursa; ya ortak yatırımlar sekteye uğrarsa; ya meyve, sebze ya da diğer mamuller ihraç edilmezse; ya gemilerimiz limanlara sokulmazsa; ya vatandaşlar Rusya’ya giremezse; ya Rus turistler Türkiye’ye gelemezse! 
         
Böylece Rusya’nın rızık veren; zarar, fayda, gelişme ve kalkınma sağlayan tanrısal anlayış, mahkûmiyete götüren öyle bir zihniyettir ki, bir millet ve devlette ne din ne namus ne insanlık ne istiklal ne de şeref bıraktırır.

Oysa zalim Rusya ile olan siyasi ve ekonomi işbirliğinde Türkiye’nin tüm ilişkilerini bitirmesi kaçınılmaz olmalıydı. Dindaş ve soydaşlarını hunharca katleden Rusya’ya karşı hala Türkiye’nin “aman” diyebilmesi, Etkin Ruh’a değil bedene olan imanındandır. Ki, Rusya’nın da her açıdan Türkiye’ye ihtiyacı bulunmaktadır. Türkiye’nin ilişkilerini kesmesi durumunda Rusya’nın uğrayacağı kayıp ve düşeceği sıkıntı, Türkiye’den kat be kat daha fazladır. Rusya kibrinden dolayı kafa tutarken; Türkiye imanından hatta insanlıktan dolayı rest çekemiyor mu? Rusya ile çıkabilecek bir savaştan tedirginlik duyuyorsa, eğer o savaş yazılmış ise, gün ve saati geldiğinde mutlaka gerçekleşecek ve hiçbir güç durduramayacaktır.

Rusya, müşrik olduğundan bir pisliktir ve asla güvenilmez bir barbar olduğu tarihte yazılıdır. Nasıl ki kahraman ecdadımız Ruslar karşısında yılmayıp dimdik durabilmişler ise, biz varisleri olarak Ruslar karşısında mı sineceğiz? Bakın, Ruslarla mücadele eden bir avuç Müslüman Türkmen, Türkiye’nin davetine ve her türlü koşulları sunmasına karşın yine de kaçmamakta direnerek, “ya şehid oluruz ya da topraklarımızı koruruz” imansı duruşunda bulunabiliyor. Söyleyin bakalım; kimdir ecdadımızın gerçek varisleri?!!

İman etmiş bir ülke, asla ekonomik kayıplardan endişe duymaz. Rusya’dan alınan doğalgazın kesilecek olmasından mı tasa ediyor; korkmasın, Allah kendi lüffundan öyle kaynaklar fışkırttırır ki, bir de bakmışsınız Türkiye, dünyanın doğalgaz üreten en büyük ülkesi olmuş. Rus turistlerin getireceği gelirden mi telaş ediyor; etmesin, Allah, o gelirden binlerce kat fazlasını lütfedecek imkânları sağlar. Ama imanı olmayan kalbe tüm gerçekler ütopya gelir!

Aslında müşriklerin Mekke ve Medine şehirlerine girmelerini yasaklayan hüküm ile Allah, Müslümanlara ne vaat etmişti;  müşriklerden elde edilecek ekonomik kayıp gibi bir korku taşımamaları, Allah’ın kendi lütfundan zenginlik vereceği değil miydi? Peki, topraklardan petrol fışkırtarak Arap yarımadasına zenginlik bahşetmemiş miydi? Lakin söz ile iman ettiklerini ileri sürenler hakikatleri kavrayamazlar.


Hiç yorum yok: