8 Kasım 2015 Pazar

Demokrasi öyle sinsi bir isyan ve küfürdür ki;

Nefislerin arzu ve isteklerini yerine getirmede hizmette sınır tanımayan şeytan ne ise; insanı şımartarak azdırmak suretiyle iradesini hâkim kılma manipülasyonuyla ALLAH’a karşı asileştiren demokrasi de odur!

Seküler düşüncenin siyasi terminolojisi olan demokrasi, her ne kadar “halkın, halk tarafından, halk için idaresi” gibi masum bir tanımlamayla kabul sağlamış ise de, egemensel iradenin kayıtsız-şartsız beşerde olduğunu savunmasından tamamen insanı tanrılaştıran örtülü bir ateist beslemedir.  
Semavi olan hiçbir din, demokrasiyi kabul etmez! Hele İslam, Allah iradesi ve hükümleri dışında toplumun kendi arzu ve istekleri doğrultusundaki bir talebi küfür kabul eder. Kuralları koyan ve düzeni belirleyen tek hükümran olmasından dolayı alternatifleri şirk addeder.
 
Gerek Hıristiyan gerekse Yahudi inancındaki, “Allah gökyüzüne yerleşmiştir, yeryüzünün yönetimi insanlara aittir” itikatları demokrasi anlayışını kucaklayabilse de, İslam’da ne doğrudan ne de dolaylı olarak kabulü mümkün değildir.

Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Tarih öncesi zamanlara kadar uzanan demokrasi, Eski Yunan çağında başlamış; totaliter rejimlere karşı diktatörlüğe son verebilmek maksadıyla halkların kendi kendilerini idaresi ve özgürlük iddiası kuramdan öteye geçmemiş; hatta Sokrat gibi nice demokrasi bayraktarları, iktidara gelen demokrat hükümetler tarafından idam edilebilmişlerdir.

Demokrasinin asıl düşmanı dindir; Eski Yunan’da da öyleydi bugün de! Totalitarizmden maksat, dini otoriteyi ortadan kaldırmak, geçiş sürecini halkın özgürlüğü ve kendi kendini yönetme hürriyeti olarak tanıtmalarından ikna da zorluk çekilmeyip, Komünist rejimler de dahi itibar görebilmişti. Ki, Komünistler hem halka söz hakkı tanımaz, hem de kendi idarelerinin asıl halk idaresi, yani demokrasi olduğunu iddia ederler. Oysa demokrasi anlayışının en büyük düşmanı Komünistlik olması gerekirken; Komünizmin ateist-seküler-laik ilkesi gereği demokrasinin felsefi özüyle bütünleşmesinden tek düşmanın din otoritesi olduğu zamanla açığa çıkmıştır.

“Demokrasi bir devlet biçimidir, devletin özel türlerinden biridir. Bu nedenle, her devlet gibi, insanlara karşı, örgütlü, sistemli bir zor uygulamasıdır. Bu işin bir yanı! Ama demokrasi, öte yandan yurttaşlar arasındaki eşitliğin, herkesin anayasayı yapma ve devleti yönetme hakkının eşit olduğunun biçimsel olarak kabulü anlamına gelir.” Lenin

2000 yıl gibi uzun bir süreç içinde tarihe karışan demokrasinin 20. Yüzyılda tekrar ortaya çıkartılmasının yegâne amacı dini otoriteyi yıkmaktı. Demokrasi tanımının hala çözüme kavuşturulmayıp, her kesimce tartışmanın sürdürülerek her yere çekilebilme gizemi, sinsiliğini de kanıtlamaktadır. Canisi de, hümanisti de, faşisti de, şovenisti de, sosyalisti de, kapitalisti de, teröristi de, liberali de, komünisti de, sokaktaki de, devletteki de, hıristiyanı da, yahudisi de, Müslümanı da, ateisti de demokrasiyle yanıp tutuşmaktadırlar. Yeter ki, otorite Allah da değil, insanda yani kendilerinde olsun! Lakin her birinin düşüncesi, ideolojisi, amacı ve hedefi farklı hatta birbirilerini yok etmeye hazır bir tetikte bulunmalarına rağmen birleştikleri tek çatının demokrasi olabilmesi nefsin bir zaferidir.

Zaten Cumhuriyet rejimiyle halkın kendi idarecisini seçme ve seçilme hakkı mevcuttur. Öyleyse demokrasinin gereği nedir; güya cumhuriyetinin uygulanış şekliymiş. Peki, demokrasi düşüncesinde halk, dini bir anayasa talep ederse, elde edebilme imkânına sahip midir? Kesinlikle hayır ve savaş sebebidir. Değil dini bir anayasa, tek bir dini ibarenin hatta simgenin dahi kabulü mümkün değildir. Tıpkı seçimlerde “Bismillah” söyleminin yasaklanması gibi!

Neden İslam, cumhuriyetle yönetimi kabul ediyor da demokrasiyi reddediyor? Çünkü demokrasi de üstün ve kanun yapıcı olan insan iradesidir; dolayısıyla insan iradesinden ve kararından başka hiçbir gücün, diğer bir ifadeyle Allah’ın iradesini ve hükümlerini asla kabul etmez!

Yerden yere konmayıp arşta dolaştırılan demokrasi, tamamen seküler-laik düşüncenin hileli yönlendirmesi olup, özgürlük efsanesiyle dini siyasetten ayırma güdümünü itinayla ortaya koymuş öyle aldatıcı bir düşünüştür ki, bir kapılan bir daha savuşamamaktadır. Nasıl ki yenilen bir zehre acil müdahale edilmemesi sonucu ölüm gerçekleşiyor ise, demokrasi gibi fevkalade bir yanlışı hayatına düstur edenin de kazandığı zehirden kurtulabilmesi imkânsızdır.

Demokrasinin ne özgürlükle ne halk iradesi ne seçimle ne sosyal adaletle ne bağımsızlıkla ne fırsat eşitliğiyle ne hak ve adaletle bir ilişiği vardır. Demokrasi, hüküm süren ateist köklü seküler-laik rejimi muhafaza eden ve dine karşı koruyan bir kalkandır. Dolayısıyla ne halk ne de halkın siyasi temsilci olarak seçtiği özellikle İslam kimlikli parti yahut vekiller, her ne kadar demokrasiyi farklı tanımlamalarla delmeye kalkışsalar da demokrasi, din dışı seküler anayasanın dışına çıkılmasına fırsat tanımayan özgürlük maskesi takmış bir kapandır.

Ki, en radikal demokrat ve demokrasinin teorisyenlerinden Jean Jacques Rousseau dahi, “Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir demokrasi hiçbir zaman varolmadı ve varolmayacaktır” açıklamasıyla gerçeği dile getirebilmişti.
        
Ayrıca İngilizlerin tarihe adına yazdırmış ünlü başbakanı Winston Churchill de, “Demokrasi, geriye kalanlar hariç en kötü yönetim şeklidir.”

“’Demokrasi’ ve ‘demokratik devlet’ kavramlarının kullanımı konusunda büyük bir eksiklik vardır. Bu kelimeler açıkça tanımlanmadıkça ve anlamları üzerinde uzlaşılmadıkça insanlar bu anlam karmaşası üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir ve bu tartışmalar demagoji yapanların ve despotların işine yarayacaktır.” Alexis de Tocqueville

Hâlbuki seküler anayasanın ve yasaların koyduğu hükümler gibi Allah da hükümler indirmiş ve o hükümler doğrultusunda insana özgürlük verilmiştir. Ancak demokrasi, insanı egemen kılıp Allah’a kulluğu reddeden bir anlayış olmasından insan, gerçekte olmasa da teoride egemen olma mastürbasyonuyla seküler düşünceye ve kalkanı demokrasiye tav olmuştur. Demokrasi halka özgürlük değil, bilakis korumacılığını üstlendiği seküler-laik rejimlere despotluk yapmaktadır. Diğer bir bakışla; "Herkes fikrini söyler, kararı ben veririm. Burada demokrasi var.”

Demokrasi despotizmin en ileri şeklidir.” Aristo

Sonuç olarak; din dışı seküler-laik rejimlerin demokrasiyi yani halkın iradesel seçimini bloke eden totaliterliği, halk iradesinin ve seçiminin nasıl etkisiz olduğunu ortaya koymaktadır. İslam kimlikli bir parti ya da lider, halk çoğunluğunun onayını almasına rağmen halkın dilediği İslami bir düzeni kurmakta özgür değil ise, savundukları demokrasi ne işe yaramaktadır? Demokrasi, seküler düşüncenin teminatı olup, kulluğa karşı özgürlüğü pompalayan nefsi bir başkaldırıdır. Her nefsin doğru yahut yanlışlarını meşrulaştırma amaçlı demokrasi özlemi, demokrasinin nasıl sinsi ve batıl-şeytani olduğunu kanıtlamaktadır.


“Demokrasi, kendini hiçbir zaman olduğu gibi sunmaz. Işıkla dolu bir ortamda ortaya çıkartılmaya müsait olmayan bu sistem, umumi efkariyenin manipüle edilmesiyle amaçlarına ulaşır." Eddy Marsan

Hiç yorum yok: