1 Ağustos 2015 Cumartesi

İslami harekete karşı Müslümanlık!

Hem Müslüman olmak hem de İslami harekete yani tevhide karşı olmak ne yaman çelişki!

İslam, yalnızca Allah’a kayıtsız-şartsız teslim olmak ve indirdiği hükümlere nefsi arzu ve istek katmaksızın bütünüyle boyun eğip itaat etmektir.

Ne var ki, İslam’ın özü olan anlam ve mahiyete değil de hangi kökten türediğine atıfta bulunarak manipülasyona kalkışmak suretiyle üstü örtülü iradesel ortaklık gütme demokratik ve hümanist düşünce; İslam’ın Arapçada “s-l-m” kökünden türediğini, dolayısıyla barış ve sulh anlamı taşıdığına vurgu yapar, böylece Mutlak İrade’ye mecburiyeti gizlemeye çalışır. Velev ki, doğrudan sulh ve barış ihtiva etmiş olsa dahi barışın yaratıcı Allah’tan başkası ile olabilmesi hiçbir fayda getirmeyeceği gibi, büsbütün lanet getirir. Allah ille barış içinde olmayanın beşerle barışı imkânsızdır. Çünkü beşer ile barışı ancak Allah mukim kılabilir ve koyduğu sınırlar çerçevesinde barış mümkün olabilir.

İslami hareket ise Kur’ani olmaktır. Kur’an’ın hükmettiği ilkelerde ümmet bütünlüğü içinde Kur'an'ın evrensel değerleri doğrultusunda bir araya gelip kökeni, ırkı, milleti ve ulusu vs. ne olursa olsun her inanmış kişinin tevhid çatısı altında toplanmasıdır. Bu bağlamda, toprak, bölge, soy, kavim, dil gibi unsurların belirleyicilik ve üstünlük özellikleri yoktur; kesinlikle hiçbir imtiyaz kabul edilmemektedir. 
Bu sebeple Allah, ancak müminler kardeştir; dosttur; birbirlerinin velisi, yardımcısı, destekçisi ve sırdaşıdır buyurmaktadır. Böylece müminin mümine malını ve canını haram kılmış; nefsi hiçbir çıkar arayışı gütmeksizin kendi adı ve hükümleri egemenliğinde barış içinde yaşamalarını şart koşmuştur. Ancak batıla kaymış, batılla işbirliğine girerek kurallarını kabullenip yol edinmişler her ne kadar Müslüman kimliği taşısalar da tevhid çemberinde olmadıklarından Müslümanlıkları sözden öteye geçmemektedir.

İslami Hareket, vahyin izin vermediği herhangi bir 'köklü dönüşüme' geçit vermez. Batıl yönetimlerin yanı sıra İslami yönetimlerin dahi Kur’an’a aykırı yanlış ve hatalarının düzeltilmesi noktasında ıslah edicidir; diğer bir ifadeyle bozulmayı engelleyici bir kalkandır.

Sonuç olarak, İslam yahut İslami Hareketin amacı, iktidarların küfrü yani batıl güçlere ait olduğu coğrafyalarda, hâkimiyeti Allah adına ele geçirmeye çalışması, hiçbir şart ve koşulda batıla taviz vermeyip, Ku’an’ı düzen olarak hayata geçirme mücadelesidir. Dolayısıyla düzenleri ile egemenlik iddiasında bulunan beşerden yetkiyi alarak, Allah’a teslim etmesidir. 
  
“Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (İnkara) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.” Enfal 39

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere İslam kimlikli liderler, Allah’ın hükümranlığı ve indirdiği hükümlerin hâkim olmaması için İslami Hareketlerin tamamına karşıdırlar; insanlığa karşı terör işledikleri gerekçesiyle batılla aynı safta birleşerek, ortak düşman kabul ederler. İslam olduğunu bildirenin İslami düzene karşı savaşabilmesi İslam olabilir mi?

Seküler demokratik düzenin tartışılmaz tek düşmanı cihaddır. Cihadı kendi egemenlikleri için “şer” bulan İslam karşıtlarının düşmanlıkları anlaşılabilir de, sözde İslam olduklarını ikrar edenlerin düşmanlıklarına ne demeli? “Cihad, hıristiyan uygarlığı için şerdir.” George W. Bush

Allah’ın Kur’an’da en çok emrettiği ve karşılığında cenneti vaat ettiği hüküm olan cihadı “aşırılık” düşünmek ne demektir biliyor musunuz; Allah’ı (haşa) teröristlikle suçlamak ve peygamberliğini cihad yaparak geçirip İslam’ı yeryüzünde hakim kılmaya çalışan Hz. Muhammed (s.a.v)’i terör örgütü kurmakla yaftalamaktır.

Kur’an hükümlerini aşırı bulurcasına sanki Peygamber Efendimiz Allah’a karşı gelmişçesine “orta yolu” tavsiye etmiş gibi hezeyanda bulunanların batılı savunma arayışları fevkalade vahimdir. Peygamber, Allah’ın hükümlerinden dışarı çıkmamış, ne vahyetmişse ona itaat edip yapmış, dolayısıyla ne bir kelime sarf etmiş ne de ilavede yahut eksiltmede bulunmuştur.

İslam, nefsi gerekçelerle savaşı ve insan öldürülmesini kabul etmeyeceği gibi en basit bir kavgaya hatta tartışmaya da izin vermez. Savaşlar, mücadeleler ve öldürülmeler, ancak Allah adına ve Allah’ın koyduğu sınırlar çerçevesinde yapılır. Dolayısıyla kimilerinin iddia ettiği gibi “İslam bir kişinin öldürülmesini tüm insanlığın öldürülmesi olarak görür. Bir insanın hayat bulmasına aracı olmayı ise tüm insanlığın hayat bulmasına aracı olmak olarak görür” yaklaşımı tamamen nefis odaklı mücadeleler içindir. Ki, madem insan öldürülmesine karşı bir hümanist tavır içindeler, her bir ülkenin dünya nüfusunu ortadan kaldırabilecek silahlanmalarına ne demeli? Ancak egemenlikleri mevzubahis olunca bombalarıyla o çok düşündükleri insanları parçalarlar; sıra Allah’ın egemenliği ile ilgili cihada gelince ise hümanist kesilip ahkâmda sınır tanımazlar.

İslami harekete ve cihada şiddetle karşı çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi,  'Biz İslamız' veya 'Müslümanız' demekle Müslüman olunmuyor.”

İslam, hak ve adalet; İslami Hareket de barışı, hak ve adaleti tesis etmektir. Dolayısıyla kötünün hükmettiği bir dünyada iyinin hâkim olabilmesi için cihadsız yani savaşsız bir İslam, ancak şeytanı-batılı galebe çaldırır. Lakin batılında iyilik adına hareket ettiğini, dolayısıyla iyilik nedir diye soracak olursanız; Allah’a ve hükümlerine itaattir. Gerisi kötüdür, sömürüdür, batıldır, şeytanidir, haksızlık ve adaletsizliktir.

Bu sebeple İslami Hareketi ve cihadı terörle özdeşleştiren Müslüman olabilir mi?

“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” Tevbe 111

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir.” Maide 54

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Tevbe 24


“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Hiç yorum yok: