13 Ocak 2015 Salı

Batı, güçlü değil kibirlidir!



Hem de öyle bir kibir ki, kendini Allah’a adamış iman sahibi bir mücahid dahi sarsılmalarına kâfi gelmektedir.

Kendilerini yeryüzünün sahibi ve dokunulmaz güç sanan Batı, kibirlerinden dolayı kökü kurumuş ve ayakta durmaya zorlanan pis bir ağaç misali yıkılacak durumdadır ama yaratıcılarına ihanet eden münafıkların dayanakları yüzünden ayakta kalmaktadırlar.

Nasıl çürük bir yapı oldukları gerek 11 Eylül ABD’ye gerek Avrupa ülkelerine gerekse Paris’e yapılan cihadi saldırılarla kanıtlansa da, kibirlerinin etkisine kapılmış İslam kimlikli münafık iktidarlarca sahiplenmelerinden ötürü olmayan güçleri manipüle edilerek, sanal egemenlikleri sürdürülmüştür.

Batı, şeytanın doğrudan dostu ve adımlarını takip etmekten misyonlarını yerine getirmekte; dolayısıyla zulümde, düşmanlıkta, haksızlık ve adaletsizlikte sınır tanımayan düşünce ve davranışlarından dolayı makul karşılıyorum. Ancak Allah’a, Resulüne, Kur’an’a ve İslam’a fiyat etiketi koyarak Batı’nın hegemonyası için koşan o Müslüman kimlikler yok mu; işte asıl düşman onlardır.

Hak ile batılı bütünleştirerek alenen sözde inandıkları Allah’a ve Kur’an’a savaş açmış münafıklar, iman ehli karşısında “bizde sizdeniz, aman bize dokunmayın, bizimle savaşmayın, bizi öldürmeyin” diyerek, İslam’ı ve Müslümanlığı kimseye bırakmaz; Batı’nın boyunduruğu altına girmeyeni ve kulluğunu kabul etmeyeni bozguncu, insanlık hasmı, terörist ve İslam düşmanı ilan ederler.

Allah hükümlerini harfiyen uygulayan İslam Devleti’nin münafıkları temizleme harekâtı, İslami düzenin egemenliği ve fitnenin ortadan kalkabilmesi için şarttır. İki yol vardır; ya hak ya da batıl! Her iki yolu rehber edinen ise münafıktır, haindir, riyakârdır, böylece batıldan yetmiş kat daha zararlı ve tehlikelidir.

Münafığın taşıdığı Müslüman kimliğe kendini Allah’a ve Kur’an’a adamış cihad ehli kanmamakta, dolayısıyla öldürülmeleri ya da cezalandırılmalarıyla ilgili hükümleri yerine getirmektedirler. Hiçbir Müslüman, çok büyük bir günah ve haram olmasından dolayı asla Müslüman kardeşini öldürmez! Ama münafıkların Müslüman sayıldığı çakma İslam anlayışında öldürülmeleri suç ve günah sayılmaktadır. Bununlar beraber İslam’a düşmanlık gütmeyen, azgın olmayan ve asi davranmayan gayrimüslimlerde öldürülemez. Ancak Allah’a, Resulüne ve İslam’a saldırarak savaş açanlarla muharebe farzdır.
  
Allah, iman edenlere kimin Müslüman, kimin müşrik, kimin kâfir, kimin fasık ve kimin de münafık olduğunu onlarca ayetle bildirmiş; Allah’ın indirdiği ayetlere göre değil de nefsi istek ve arzular doğrultusunda inananlar sapıklıkla yaftalanmıştır. 
   
Kibirli Batı’nın önünde kalkan olmuş her münafık düşmandır, dolayısıyla Batı’nın kalbine ulaşabilmek için münafıklarla savaş farzdır. Ne var ki, Batı’yı kollayıp koruyabilmek için münafıkların Müslüman kimliklerini öne çıkarmaları, Müslümanların Batı’yı fethetmelerini zorlaştırmakta, zamanın uzamasına ve zulümlerin devamına sebebiyet vermektedir.

Batı’yı hallaç pamuğu gibi evirip çeviren atalarımız zamanında, günümüzdeki gibi münafıklar yığını yoktu. Allah ve Resulü ne karar vermiş ise, hiçbir yorum getirmeksizin aynen itaat eder; hem zaferleri hem de şehadetleri gökyüzünde yıldızlara dönüşürdü.
   
Müslüman’ın Müslüman olduğuna dair en önemli kanıt nedir biliyor musunuz; dünyada yaşamayı değil ahirete ulaşabilmek için ölmeyi dilemeleridir. Batılılar gibi hayatı sevip ölümden korkup kaçan hakkıyla iman etmiş bir Müslüman olabilir mi? Hem dünya hem de ahiret dileyenler, kalplerinde şüphe ve tereddüt hastalığı taşıyanlardır!

“İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.” Bakara 200

“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz?” En’am 32

Dinini bir oyuncak ve eğlence yaparak dünya hayatının aldattığı Başbakan Davutoğlu’nun cihad karşıtı gösteriye katılarak haçlı-siyonistlerle aynı safta yer almasının bedeli Allah nezdinde çok dehşet vericidir. Eğer sonradan tevbeyle Allah affeder diye düşünmüş ise; Allah, Lokman Süresi 33. Ayette; “Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” buyuruyor.
  
Batı, terörün cihad olduğunu açıkça dile getirirken, hatta cihadın hıristiyan uygarlığı için bir şer olduğu vurgusunu açıkça yaparken, gerek cumhurbaşkanı Erdoğan gerekse başbakan Davutoğlu, müttefikleri gibi üstü kapalı terör sözcüğü kullanırken; neden cihad demekten çekiniyorlar? Batı, cihaddan başka bir terör tehdidi taşımazken, terör adına saflarına katılan Erdoğan ve Davutoğlu, Allah’a karşı bir savaş içinde midirler? Oysa cihad, Kur’an’a bakıldığında namazdan, oruçtan ve hacdan çok daha fazla yer almakta, Allah rızasına ve cennete kavuşmanın tek yolu olduğu vurgulanmaktadır. Cihad, küfre yani batıla karşı bir savaş ve Allah’ın emri olduğuna göre; Erdoğan ve Davutoğlu, cihad ehline terörist demekle Allah’ı da terörist ilan etmiyorlar mı? Cihad ile ilgili yüzlerce hadisi bulunan ve peygamberlik dönemini cihadla geçirmiş olan Hz. Muhammed (s.a.v)’de terörist midir? 

Hatırlarsanız, 2011 yılında Norveç’te benzeri görülmemiş bir katliam gerçekleşmiş ve aralarında Türklerinde bulunduğu 92 üniversite öğrencisi genç, bir adada acımasızca öldürülmüştü. Eylemini “Avrupa’da artan Müslüman sayısına dikkat çekmek ve İslam’ın istilasından korumak “için yaptığını açıklayan Anders Behring Breivi adlı cani ile ilgili liderler; neden terör aleyhine bir araya gelinmedi?  Neden Paris’teki gibi protesto yürüyüşü düzenlemedi? Neden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu, mücahidlere karşı duydukları tepkiyi, kini ve düşmanlığı Anders Behring Breivi aleyhine göstererek Avrupa’yı ayağa kaldıramadılar? Avrupa’nın Norveç canisine gösterdiği hoşgörü ve tolerans, cinayetlerin İslam karşıtlığı adına işlemesinden miydi?

Öyle bir imansızlık aşikâr ki, Allah’ın kendilerinden razı olmasını veya kabul etmesini değil, Batı’nın kabullenmesi için uğraşanlar, kâfirden da daha aşağıdırlar. Öyle ki, artık İsrail’in köleliğini sindirmiş Filistin’in gerek El Fetih gerekse Hamas yöneticileri münafığın ta kendileridirler. Her ne kadar halkı demesem de, yöneticileri halkın seçmiş olması, halkında aynı olduklarını ortaya koyuyor ki, Allah’ın yardım ve desteğinden yoksundurlar. Şayet iman eden mümin olmuş olsalardı; Allah, kendilerini onlarca yıl yahudi mezalime layık bulmazdı!

Filistin, İslami değil ulusal bir dava güttüğünden öyle bir zillete mahkûm edilip hor ve hakirliğe terk edilmiş ki, Batı’nın hoşnutluğunu kazanabilmek için ne din ne namus ne de şerefi değer edinmişlerdir. Batı’nın tepkisiyle karşılaşmamak için cihadi tüm düşünce ve eylemlere karşı çıkmakta, cihad ehlini dışlayarak adeta düşmanlarmış gibi Batı cephesinde yer almaktadırlar.    

Düşünebiliyor musunuz; terör gerekçesiyle İslam’a karşı Paris’te gerçekleştirilen haçlı yürüyüşüne Benjamin Netanyahu ile birlikte katılabilen Mahmud Abbas, İsrail’e düşman değil dost olduklarını açıkça deklare etmiştir. Oysa İsrail terörünün en dehşetli mağduru Filistinliler değil midir? Öyleyse sözde teröre karşı düzenlenen yürüyüşte, Abbas’ın Metanyahu ile aynı safta yer alması ne demektir?

Şu demektir; aslında Filistin yöneticileri, İsrail saldırılarından o kadar memnundurlar ki, her saldırıdan nemalanmakta, İslam ve mağdur sömürüsüyle dudak uçuklatıcı yardımlar almaktadırlar. Yaser Arafat’ın ölmesiyle İngiliz bankalarından çıkan astronomik hesaplarını hatırlatmak isterim. Onlar öyle acımasız, sömürücü ve mazoşistlerdir ki, nasıl olsa ölen halktan birkaç kişi diyerek, nefislerini tanrı edinmişlerdir. 
        
Arkadaş; kibirli Batı, elerinde ne kadar silah, kasalarında ne kadar para, inisiyatiflerinde ne kadar görsel ve yazılı medya, emirlerinde ne kadar asker, işbirlikleri içinde ne kadar ülke, topraklarında ne kadar vatandaşı olursa olsun; İslam’ın fethini ve egemenliğini önleyemeyecekler, Allah’a kul olmaktan başka bir çareleri kalmayacaktır. Batı’ya arka çıkan münafıklarda aynı akıbete uğrayacaklardır.

Güç Allah’tadır ve imanın karşısında hiçbir kibir barınamaz! Çünkü iman, kibrin düşmanıdır…

“De ki: Yeryüzünde gezin de, günahkârların akıbeti nice oldu, görün!” Neml 69

“Sizden önce nice (milletler hakkında) ilahi kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da yalan sayanların akıbeti ne olmuş, görün!” Al-i İmran 137

“Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın gazabından koruyan da olmadı.” Mü’min 21

“Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir.” Nisa 139

“Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah'ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.” Nisa 84

“O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” Nisa 74

Hiç yorum yok: