7 Mart 2014 Cuma

Abi ve ablalar nereye koşuyorlar!

İmandan sonra fasıklık çok kötü bir şeydir. Yaratıcı Allah yerine yaratık beşere uyanlardan daha berbat kim olabilir?

Allah ve Resulüne iman eden birinin nefsi galebe çalmış bir beşere itaati apaçık bir ortak koşmadır. Eğiticiye veya rehbere sevgi ve saygı duyulabilir ama haddi aşan bir aşk ve tazim ile sorgusuz teslimiyet kalbi hastalaştıran bir zehri doğurur ki, küfürden ya da yanlıştan geri döndürecek tövbeye de imkân tanıtmaz.

İslam kimliği altında gençlerimizi iğfal ederek vahiy aleyhtarlığına dönüştüren Gülen, tuzağı içindeki abi ve ablaları Allah ve Resulünün izinde değil de kendi izinde yönlendirerek hem dünyalarını hem de ahiretlerini kıyıma uğratmaktadır.

Amacı başta Türkiye olmak üzere ilişki kurduğu ülkelerde dukalıklar inşa etmek olan Gülen, din kisvesiyle siyasi ve ekonomik gücü eline geçirip gülenizm’i egemen kılmaktır.

Evet, bir hizmet hareketi var ama o hareket Allah adına değil şeytan lehine olup, tamamen batıl odaklıdır. Dolayısıyla abi ve ablalar, kendilerini adadıkları hizmetin İslam manipülasyonlu bir iblis yolu olduğunu; ya fark edemiyorlar ya da zaman içinde nefislerine yenik düşerek tanrılığı oynayan Gülen’e kulluğu kurtuluş sanıyorlar. Oysa Gülen’nin doğru mu yoksa yanlış yolda mı olduğunu Allah’ın yüce ayetleriyle kanıtlayabilirler. Hatta Kur’an’a uygun hadisler ve peygamber efendimiz (s.a.v) hayatıyla da ortaya çıkarabilirler!

 “Bana nispet olunan hadisi Kur’an’la karşılaştırınız. Kur’an’a muvafık ise, o benimdir, ben söylemişimdir.” Hz. Muhammed (s.a.v) 

Vahyi eğip bükerek parçalayan Gülen çetesiyle hiçbir ilişkileri bulunmamasını emreden Allah’ın hükümlerine kulaklarını tıkayan abi ve ablalar, iman sahibi Müslüman olduklarını iddia etmelerine rağmen hem Kur’an’a hem de memleketlerine hasım tutumları, ancak mühürlenmiş olmalarının bir sonucudur. Yoksa Gülen’in ne türlü dehşetli bir düşman olduğu aşikârken; nasıl oluyor da gözleri oldukları halde göremiyor, kulakları bulunmalarına karşın işitemiyor ve kalpleriyle kavrayamıyorlar? Eğer tanrıları Gülen değil de Allah ise, Allah yerine Gülen’i yeğleyebilmeleri mümkün müdür?

Sözde Allah özde Gülen’i tanrı edinenler, küfürlerini ne kadar kabul etmek istemeseler de söz ve davranışları beşere odaklı itikatlarını kanıtlamaktadır. Amelsiz ilim, merkebe yüklenmiş ciltlerce kitaptan farksızdır ama eğitici konumundaki abi ve ablalar, bu sebeple doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıramayarak muhakeme edememektedirler.

Bilgileri ezbere dayalı olmalarından kulaklarını aşıp kalplerine inmemekte, dolayısıyla hem dünyevi hem de uhrevi olaylara nefsi yorum katmalarından hain ve münafık etiketlerine maruz kalmaktadırlar.

İhlâslı bir iman, takiyye gibi adi bir riyakârlığa gereksim duymaz. Madem her işte hüküm verici, gözetici ve koruyucu Allah ise, Mutlak İrade’ye karşı herhangi bir beşerin üstün gelebilmesi, fayda veya zarar verebilmesi, dilediğini gerçekleştirebilmesi mümkün müdür?  Öyleyse takiyyeyi meşrulaştıran Gülen’in nefsine iman ettiği alenidir. Böylece kendisine bağlı abi ve ablalarda küfrü imana tercih ederek yoldan çıkmış takiyyecilerdir. 
            
Ey abi ve ablalar! Ardına takıldığınız zalim, sizleri Allah ve Resulünün hükümlerinden kopararak cehenneme koşturmaktadır. Sizler gibi yaratık bir insan olan Gülen, Allah yanında kimdir ki, kendisinden kazanacağınızı umut ettiğiniz şeylerin Allah’ın verecekleri yanında bir değeri olabileceğini düşünebiliyorsunuz. Hem dininizin hem de vatanınızın aleyhine çalışan Gülen’den öyle kaçınız ki, Rabbimin doğru yola eriştirdikleri kullarının arasına katılabilin. Allah’ın yüce kitabı Kur’an’ı incelediğinizde, nasıl sapmışların yolunda olduğunuzu inşaAllah kavrayabileceksiniz. Unutmayanız ki Gülen’in sizleri aldatması kurtuluşunuz için bir mazeret olmayacak, dünyada ve ahirette kaybedenlerin saflarına katılacaksınız.


“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Hiç yorum yok: