10 Ekim 2012 Çarşamba

Teröriste acıyan Emniyet Müdürü insan mıdır?


Diyarbakır Emniyet Müdürünün, ”Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz” düşüncesi; Allah’a, insanlığa ve millete apaçık bir meydan okuma olup, topum vicdanı ve adaletin bekası adına derdest edilmesi kaçınılmazdır.

Birkaç hafta önce Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik adlı zatta, bir televizyon programında halkı acımadan tepelemek isteyen Balyoz Terör Örgütünün yargıca mahkûm edilmeleri akabinde günah çıkarcasına adaletten memnun olanları sadistlikle suçlaması, gidişatın fecaatini ortaya koymaktadır.

Bu anlayışa göre demek ki ben, hem insan değil hem de sadistim…

Bu söz bana, “laik olmayan insan, insan değildir, onların kanından şüphe ederim” açıklamasıyla Yekta Güngör Özden’i hatırlatmış, sert tepkimden ötürü Anayasa Başkanına hakaret ve tehditten dolayı 5 ay 16 gün hapis cezasına çarptırılmıştım. Aynı şekilde bilmukabele de bulunarak; “Kötüye, suçluya ve teröriste acıyan insan değildir, suçlunun cezalandırılmasına sevinmeyen sadisttir,  Allah’ın hükmü ve insaniyet adına şeytan dostları oldukları tartışılmazdır.”

Söz konusu Diyarbakır Emniyet Müdürünün, şeytanın sözcülüğünü yaptığı açıklamasında; "Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz. Ama eline silah alıp çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de enterne edemiyorsanız devlet değilsiniz. Ben bu iki cümle arasında gidip geliyorum. Benim yitik evladım dağa çıkmış keşke ulaşabilseydim, keşke ona normal bir hayat sunabilseydim" düşüncesi, paradoksal bir saçma olup, hem ucube bir duygusallığı hem de hümanist bir mantığı harmanlayarak, ‘yitik evlat’ dramatiğiyle vicdanları affa zorluyor.

Milletin asayişiyle hükümlü bir emniyet müdürünün klinik bir vaka edasıyla yaşadığı karmaşa, teröristten mi yoksa insandan mı yana olduğu belirsizliğiyle “gidip geldiğini” itiraf etmesi, o emniyet müdürünün derhal görevden alınıp akıl hastanesinde tedavisini mecbur kılmaktadır. Adalete ve suçlunun mutlak cezasına hedeflenmemiş bir düşünce şeytani değil de nedir?

Ağıt yaktığı teröristlerce katledilen binlerce polisin şehit edilerek geriye binlerce dul ve yetim bırakmalarına; acaba o emniyet müdürü ağlamış ve ilgili bir beyanatta bulunmuş mudur? Yoksa teröristleri, şehit edilen polislerden daha mı acınmaya layık bulmaktadır?

Suçu ve suçluyu hümanistlik temelinde aklamaya çalışan emniyet müdürü ve yandaşları, hayatta asla yeri olmayan ‘keşkelerle’ adaleti ve suçla mücadeleyi doğramakta, dolayısıyla insanlıktan çıkmış azgınların affedilmesi gibi korkunç bir hoşgörüyle insanlığı ve düzeni teröristleştirmektedirler.
Hastalıkları yaratan iradenin şifa veren ilaçları da beraberinde yaratması misali sorunları da yarattığı gibi çözümlerini de açıklamıştır. Dolayısıyla her sorunun mutlak bir çözümü vardır. Yeter ki o sorunla ilgili Mutlak İrade’nin kurallarına riayet edilebilsin!

İyi ile kötünün yaradılış amacı, mücadele zorunluluğunu, suç ve cezayı, hak ve adaleti dahi bilmeyen bir cahilin emniyet müdürlüğüne getirilmesinden daha felaket ne olabilir? Böylesine sefil bir emniyet müdürünün huzur ve güveni sağlayabilmesi mümkün müdür? “Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir.” Sokrat

Nüfusunun zerresi kadar kesimin dağa çıkmasını ya da suç işlemesini elem edinerek kendilerine ulaşamamanın hayıfını yaşayan emniyet müdürü, onlara normal bir hayat sunamamanın kahrıyla sözde dizlerini dövmektedir. Peki, dağa çıkmamış, teröre bulaşmamış ve suç işlememiş milyonlara ifade ettiği ulaşmayı gerçekleştirmiş ve normal bir hayat mı sunmuş ki, insanlık sürebilmektedir?

Yahut ırza geçen, adam öldüren, hırsızlık ve gasp yapan, tecavüzde sınır tanımayan, kadına şiddet uygulayan, çocukları kaçırıp tecavüzden sonra katleden gibi nice suç işleyen canavarların ardından da ağlıyor mu? Acaba kötülüklerin temsilcisi şeytanı ortadan kaldırarak dualiteyi sonlandıracak bir gücü mü var ki, adaletin gereğini yapmak yerine kötülüklerden arınmış yeni bir hayatın elinde bulunabildiğini iddia ediyor?

Şeytan dostu emniyet müdürünün son açıklaması, bilgisizliğinden özrünün kabahatinden daha büyük olduğunu kanıtlamıştır. Ama ağır bir klinik vakanın insani muhakemesi imkânsızdır. İfadesinde; ''Şu çocukları bu kadar terörist haline getirenlerden nefret ediyoruz, ağladığım konu da bu zaten. Yani bir çocuk öğretmenini nasıl yakmaya kalkar? Yani bir çocuk okuluna gelir de öğretmenini nasıl yakar ya? Bu çocukları bu hale nasıl getirirler? Şu çocukların hallerine baksınlar, ne diyeyim ben bunlara, bunların insanlığa faydası olur mu?''

Yaratıcı ile yaratık arasındaki bağı, kaderi ve ruhsal etkileşimi idrak edememiş o emniyet müdürü, Allah’ın bilinmeyen bir bilgiye göre kötülüklerin temsilcisi olarak yarattığı şeytanın ardına takılarak, ‘şu çocukları terörist haline getirenlerden nefret ettiğini’ belirtmesi, doğrudan Allah’ı işaret etmektedir. Bugüne kadar onbinlerce canavarlığa şahit olmuş bir emniyet müdürünün bir çocuğun öğretmenini nasıl yakabildiğini çözememiş olması, aslında teröristleri aklama amaçlı bir manipülasyondur.

Şeytan var olduğu müddetçe kötülük durmayacaktır. Ancak kötülüğün etkisiz hale getirilebilmesi için kötüye acımak ve kötülere ağlamak yerine adaletin emrettiği doğrultuda ceza vermek, yaşam gerçeğiyle özdeşleşip iman etmiş her insanın vazgeçilemez bir görevdir. Teröristle ağlayabilen bir mahlûk, ancak satanisttir. 
    
O emniyet müdürü, millet için canlarını veren polis teşkilatının kapkara bir yüz karası olup; vicdansız, insanlık ve adalet düşmanıdır. Dolayısıyla klinik bir vaka olmasından ötürü üzerinde fazla durmayı gerek görmüyor, şeytanın sözcülüğünü yapmasından sadece lanetliyorum.

Sözde hakkı ve adaleti temsil eden Ak Partinin, İsrail’e teslim bayrağı çekmiş Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ça o emniyet müdürünün desteklenmesi, Bülent Arınç’ın da insan olup olmadığı kuşkusunu doğurmakta, kuvvetle muhtemel gizli bir satanist olabileceği akılları kurcalamaktadır. Nasıl olurda iktidarın Başbakan Yardımcısı halkını çocuk-kadın demeden katleden ve Allah tarafından lanetlenmiş teröristlere ağlanması gerekliliğine destek verebilir?

Söz konusu o emniyet müdürünün ardında, fikirlerinin örtüşmesinden dolayı Fetullah Gülen olduğunu düşünüyorum. Şayet değil ise, o emniyet müdürünün görevden alınıp emniyetten ihracı ve teröristi övme suçundan yargılanması kaçınılmaz olmalıdır. Bakalım, Başbakan Erdoğan, açıklamalarına binaen o emniyet müdürünü yargıya havale edip cezalandırılma yoluna mı gidecek, yoksa sözleriyle çelişecek korumayı mı tercih edecek? 

Teröriste ve suçluya acımanın ve ağlamanın cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlığın lanetine uğramalarıdır.

 “Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.” Bakara 178

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa 135

Hiç yorum yok: