20 Ağustos 2012 Pazartesi

Türkiye, PKKBDP’nin işgalinde mi?


Onlar meydan okuyor, devlet ise uyarıdan öte hiçbir icraat yapamamanın acziyetiyle sünüyor.
Artık onurlanacak ve güvenilecek bir devletin olmadığı gerçeğiyle milletin kendini savunma hakkı doğmuş, demokrasi adına oynanan kahredici entrikaların idrakine varan millet, azılı düşmanı PKKBDP belasını ortadan kaldırmak için olaya el koymaktan öte hiçbir çareleri kalmadığı kesinlik kazanmıştır.

Dolayısıyla siyasi güruhun ihanetten başka bir haritaları olmadığı anlaşılmış, parçalanmaya bir kulaç kala frenleme hakkı doğmuştur. Özellikle BDP terörist vekillerini ve destekçi gazetecileri bertaraf etme gayesiyle oluşturulacak millet gücüne, maddi ve manevi her türlü yardımda bulunmaya hazırım. Çünkü onlar, İslam ve insanlık düşmanı kâfirlerdir; mücadeleye girişmek Allah’ın bir hükmüdür.

Böylece devleti yöneten politikacıların yapması gereken;

“Ya bir yol bul, ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.” Konfüçyus
  
Müslüman milletimizi laik ve putperest bir devletle diledikleri yörüngeye sokamayan haçlılar, Kürt kardeşlerimizle aramıza nifak sokmak suretiyle kadim emellerini sürdürmektedirler. Sanki devletin adından gayri hiçbir gücü ve otoritesi yokmuş gibi teröristleri izlemekte, ancak sokak kabadayıları misali attığı naralarla da göz boyamaktan geri durmayarak egemenliğin kendinde olduğu imajıyla ‘ninni’ söylemeye devam etmektedir.

TBMM’ni terörize eden BDP’li vekillerin PKK’lı canilerle çekinmeden buluşarak zafersi kucaklaşmalarına izin verip hiçbir müdahalede bulunma cesareti gösteremeyen devlet, tartışmasız teslim bayrağını çekmekle; hem şehit ruhlarını öfkelendirmiş, hem dışarıya karşı olan caydırıcı itibarımızı çökertmiş, hem de yürekleri dağlamıştır. TBMM, üyelerinin PKK’lı teröristlerle kucaklaşmasını hazmedebilecek mi?

Bir taraftan BDP’nin terör örgütünden talimat aldığını, PKK’ya terör örgütü itirafında bulunmayıp sürekli savunmasını ve teröristleri “canlarımız, kahramanlarımız” gibi bağırlarına basmasından şikâyet edecek; diğer taraftan BDP’yi TBMM çatısı altında tutmakla kalmayıp PKK’ya karşı alınacak tedbirlerle ilgili gizli görüşmelere bile dâhil ederek casusluk yaptıracaksın.
 
OHA, OHA, OHA…

Terörizme mahkûm bir siyaset; devlet ve milleti yüceltebilir, barış, huzur ve güven sağlayabilir mi?
Doğru-yanlış ile iyi-kötünün özde değil de çıkara endeksli yorumlanması, PKKBDP gibi şeytanları haklılaştırmıştır.

İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin’e Hakkâri’de yapılan saldırının emrini PKKBDP’nin terörist eş başkanı Selahattin Demirtaş vermedi mi? O saldırıyı organize eden PKKBDP’nin Hakkâri terörist vekili Adil Kurt değil miydi? Sonuç, “ciddi bir şey yok”. Acaba daha ne olması bekleniyordu?

TBMM’nin saygıdeğer(!) terörist vekillerinin silahlı gücüyle sözde tesadüfî karşılaşmaları ile CHP’li Hüseyin Aygün’ün PKK’lılarca sözde kaçırılarak kucaklaşmaları arasında hiçbir fark yoktur.

PKK yandaşı Hüseyin Aygün’ün ihtişamla yolcu edilmesi akabinde yaptığı övgü dolu açıklaması, CHP’nin de terör örgütü destekçisi olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Yoksa ne Hüseyin Aygün böylesi ihanetsi sözleri açıkça sarf edebilir, ne de CHP’de bir saniye barınabilirdi.

Yaptığı ihanetin bilinciyle istifasını genel başkanı Kılıçdaroğlu’na sunup da, Kılıçdaroğlu’nun istifasını geri çevirmesi, CHP’nin PKKBDP ile özleşmesinin bir sonucudur. Halkı ve güvenlik güçlerini katlederek vatan topraklarını işgale kalkışan bir terör örgütüne övgüler dizebilen bir vekili içinde tutmayı sindirebilen bir partinin terör karşıtı olabilmesi mümkün müdür? En azından düşünce ve davranışlarında açık olan BDP’den çok daha sinsi ve tehlikeli olan CHP, gizliden gizliye sürdürdüğü PKK desteğinden dolayı PKKCHP’dir. İşte bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun “PKK sorununu tek CHP çözer” vaadi, PKK’ya vaat ettikleri bağımsız devlet senedinden kaynaklanmaktadır. Zaten ver-kurtul politikasının bir onuru olsaydı, dünyada savaş olmazdı…

Bu sebeple PKK ile bütünleşen sadece BDP değil, CHP’nin olmasından, ne PKK’ya karşı kararlı ve cesur yasalar çıkartılabilmekte, ne de PKK’lı vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılıp yargıya teslim edilebilmektedirler.

Ak Parti ve MHP benliklerinden sıyrılıp omuz omuza verebilmeleri durumunda; PKK’nın siyasi arenadaki ruhları BDP ve CHP’nin omurgası kırılacağından şüphe yoktur.

Önceden planlanmış Hüseyin Aygün’ün PKK’lılarca konuk edilme senaryosunun Kemal Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dâhilinde olduğu, şu açıklamadan anlaşılmaktadır. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Hüseyin Aygün; "Kemal Bey ikinci gün aradığında yaptığım açıklamanın zamanı, mekânı, üslubu ve kullanılan kavramlar konusunda özen göstermem gerektiği ricasını iletti" demesi, ne anlama geliyor? PKK ile olan bağlılıklarını deşifre edici duruluktaki açıklamalara özen gösterilmesi gerekliliğini vurgulayan Kılıçdaroğlu’nun kalbindeki safı da ortaya çıkmıyor mu?

Hemşerisi vekili teröristleri övüyor, genel başkan da “dikkat etmesini, şu anda zamanı ve mekânının müsait olmadığını, üslup ve kullandığı kavramlara özen göstermesini” istemesi, CHP’yi PKK’lı yapmıyor mu? Bu kadar aşikâr açıklamayı dahi okuyamayan bir CHP’li, aptal değil de nedir?

Tunceli vekili olmakla kendini bir matah zanneden Hüseyin Aygün, “Benim üzerimden Kılıçdaroğlu’na vuruyorlar” diyor. Allah aşkına, sen kimsin ki üzerinden genel başkanına vurulsun? Müslüman Türk düşmanı, İslam aleyhtarı, terörist dostu ve manipülasyonla teröristlerce el üstünde tutulup milleti PKK’ya peşkeş çekmeye çalışan biri değil misin? CHP’nin kurumsal kimliğini taşıyıp Kılıçdaroğlu’nun kayıtsız desteğini almamış olsaydı, kendisinin dağdaki teröristten bir farkı kalır mıydı?

Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir.  Konfüçyus

Hiç yorum yok: