15 Ağustos 2012 Çarşamba

İdamı yasalaştırmayan TBMM…


İnsanlığın tartışmasız düşmanıdır!

PKK-BDP’li acımasız teröristlere karşı hümanist yaklaşımıyla halkın mal ve can güvenliğini tehdit altında bulunduran TBMM, canavarca işlenen eylemlerin cüretkârı ve azmettiricisidir.

Öyle ki, TBMM’nin Gülten Kışanak adlı üyesi; milleti katleden ve vatanın müdafaasını üstlenen şerefli güvenlik güçlerimizi şehit eden bir teröristin leşsi töreninde, “Bir canımızı daha uğurluyoruz” sözleri, TBMM’nin açık kimliğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla TBMM milleti ve insanlığı değil, terörü ve canavarları temsil eden bir kurumdur.

Acımasız teröristlerin hüküm sürdüğü TBMM; milletin, hakkın, adaletin ve vicdanın meclisi olabilir mi?

Artık terörizmle özleşmiş TBMM’nin terörü önleme adına hiçbir samimiyeti bulunmamakta, bilakis milleti oyalayarak kanlarını döktürmektedir. Bu sebeple terörizmin odağı TBMM’dir.

Allah aşkına! Kahpece güvenlik güçlerimize roketatarla saldırarak yüzlerce kahramanı şehit eden teröristlere “canımız” diyebilen alçaklar, TBMM’nin çatısı altında desteklerini sürdürebiliyorlar ise,  o meclisin apaçık bir düşman olduğu aşikâr değil midir?

PKK-BDP’yı doğuran, ülkeyi kuşattıran, özerklik vadeden, din karşıtlığında müttefik olan ve meşruiyet kazandırarak milletin başına bela kılıp TBMM’ni ilkeleriyle tutsak eden CHP değil midir? Yıllardır sürdüğü din dışı muhalefetiyle ayırımcılığı, gaddarlığı, suçu ve terörü kudurtan CHP’nin iktidar olma halinde ne büyük bir felaketle karşılaşacağımızı düşünmek bile ürpertiyor. Dolayısıyla CHP var olduğu müddetçe başka bir kuşatmadan sakınılmaması, CHP’nin olduğu bir mecliste, ne barış ne hak ve adalet ne merhamet ne de kardeşliğin mümkün olabilmesi imkânsızdır…

İşte bu yüzden teröristlerin idamıyla ilgili yasa gündeme getirilemiyor, katledilen her Mehmetçik, polis ve insanımızın akan kanlarından ve dökülen ağıtlarından akan mutluluk, yüreklerini ferahlatıyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca 10 Aralık 1948’de çıkarılan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” tamamen suçluları kollayıp masumları mahkûm eden seküler bir bildirgedir. Zaten özü, Allah’a karşı olan kulluğu yıkıp insanı tanrılaştıran rasyonalizmi egemen kılmaktır. Dolayısıyla insanın suçlu ya da masum olması önem taşımamakta, insan olmasından ötürü özgür ve üstün olduğu vurgulanmaktadır.

Türkiye’de de 27 Mayıs 1949’da kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 4. Maddesi tamamen Allah’ın ulûhiyetine atıfta bulunup, “Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz” yaptırımıyla, ayetlerin suçlulara öngördüğü cezalar ortadan kaldırılmakta; dolayısıyla vahiy, siyasetten ve dünya işlerinden dışlanmaktadır.

İnsanların canlarına kasteden azılı suçlulara uygulanması kaçınılmaz olan idam cezası; suçluları ya da suç işlemeye niyetli olanları caydırmasının yanı sıra, insanların vicdanlarındaki adaleti ve adalete olan güveni sağlama ehemmiyeti taşımaktadır. Çünkü insanların besin odağı, adalettir. Her kim bir cinayet işlediğinde, o otomatikman yaşam hakkını yitirmiştir. Daha açık bir ifadeyle zaten intiharı seçmiştir. Yasaların hükmü, ölümü seçmiş bir suçluya hukuken son görevini yerine getirerek resmi infazını icra etmektir. Bu sebeple sırf insan olduğu gerekçesiyle mağdur bir insanın yaşamına kastedene yaşama hakkı tanınmak, tüm insanlığa karşı işlenmiş bir kırımdır.

Suçluların idamlarına karşı çıkıp ancak kendi canları yandığında acımasız cellât kesilebilen hümanistler, Evrensel İnsan Haklarının 5. Maddesini referans alarak, müebbet hapis gibi bir seçenek varken idamın insanlık dışı kaldığını öne sürmeleri kadar trajikomik bir yaklaşım olamaz.

Peki, Evrensel İnsan Haklarının 5. Maddesi ne diyor? Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.” Bu hükme göre;  hayvanlara dahi müstahak görülmeyen ömür boyu hapis, diri diri mezara gömerek zalimce işkence yapmak ve insanlık dışı bir onursuzluk değil midir? Acaba idam mı yoksa müebbet hapis mi zalimlik ve insanlık dışıdır?

3. Madde; “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır” bildirisi, suçlu-suçsuz ayırımı yapmaksızın herkesi kapsadığına göre; müebbet hapisle cezalandıran bir kişinin özgürce ve güvenle yaşadığı söylenebilinir mi? Böylesi korkunç bir çelişkiyi açıklayabilecek bir idam karşıtı var mıdır?

Acaba idam edilen suçlular mı toplumda vicdan azabı oluyor, yoksa onca vahşiliğine rağmen idam edilmemesi mi vicdanları kahrediyor?

Ayrıca müebbet hapis, vergi veren insanlara açıkça bir ihanettir. Suça ve suçluya karşı hiçbir insan, kendini ve insanlığı tehdit eden bir suçlunun ömür boyu cezaevinde yedirilip, içirilip ve güven altında bakılmasına asla razı olmaz. Örneğin Apo gibi bir cani için harcanan milyarlara hangi vergi mükellefi rıza gösterir? Binlerce masum insan bir dilim ekmeğe ve barınağa muhtaç iken, canilerin korunup beslenerek ihtiyaçlarının giderilmeleri adil ve vicdani midir?

Foça’da Apo’nun teröristlerince şehit edilen askerimizin ailesi, tenekeden yapılmış bir gecekonduda şehitten gelecek 50 liranın umuduyla çocuklarına bayramda bir şeker alabilmenin umudunu taşırlarken, TBMM ve belediye başkanı terörist vekilleri ve liderlerinin millet bütçesiyle saltanat sürmeleri, nasıl bir akıl ve vicdanın doğrusu olabilir?

Gülten Kışınak adlı TBMM’nin terörist vekili; “Bir canımızı daha uğurluyoruz” diyerek terörist ardından ağıt yakabiliyor ise; ben o meclise ve fırsat veren hükümete tükürürüm…

CHP’li Hüseyin Aygün’ün PKK’lılarla kurgulayacakları hain stratejilerini görüşmek üzere konuk edildiğini TBMM’nin bilmediğini mi sanıyorsunuz? Ancak Gülten Kışınak gibi üyesi olmasından ona da sahip çıkarak, aptalla yaftaladıkları millete şov yapıyorlar.

Özellikle teröristler için idam yasasını çıkarmayan TBMM, milleti tehdit eden ve PKK-BDP terörüne peşkeş çeken bir haçlıdır! Dolayısıyla başka hiçbir düşmana ihtiyaç yoktur…

Yoksa insanoğluna Allah’tan daha yakın ve merhamet sahibi midirler ki, Allah’ın suçlulara karşı öngördüğü cezaları insanlık dışı bulup, güya insanlık adına bir toplumu ateşe mahkûm kılıyorlar?     
TBMM ve iktidardaki hükümet, idareleri altındaki halkın mal ve can güvenliklerini muhafaza altına alıp adaletle yönetmeye ehil olmadıklarından, zerre kadar saygı ve itimat duymuyorum.

“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” Nisa 58

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa 135

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.” Maide 8

2 yorum:

serdar tunoğlu dedi ki...

SELAMÜN ALEYKÜM MEHMED ALİ ABİ.SİZE İKİ SORUM VAR.
1-FİRAVUN İLKE VE İNKILABINA BAĞLI BİR REJİMDE ŞEHİDLİKTEN VE GAZİLİKTEN BAHSEDİLEBİLİNİR Mİ?
2-İSLAM HUKUKUNUN UYGULANMADIĞI BİR SİSTEMDE İDAM NASIL UYGULANICAK?


SERDAR TUNOĞLU

Unknown dedi ki...

Aleykum Selam! Asla bahsedilemez. İslam hukukunun egemen olmadığı bir düzende Allah adına hak, adalet ve ceza mümkün değildir. Suçluya idam cezası uygulanmasında hümanizme yer olmadığı gibi Allah için şahitlik yapma mecburiyeti vardır.