15 Temmuz 2012 Pazar

Sözde Allah, özde hocalara iman ediliyor…


Allah’ın elçisi peygamberimizin vefatıyla şeytanın adımlarını takip ederek halifelerini dahi öldürebilen azgınlar, Allah ve Resulünün önüne geçmek suretiyle benlik odaklı aldıkları içtihad kararlarıyla bölünerek birbirlerini katletmişler, şeytana galebe çaldıran iktidarlık mücadelelerinden kutlu inançlarını nefislerine peşkeş çekmişlerdir. Allah emirlerini ve Resulün yolunu terk ederek fırkalara bölünüp birbirlerini doğramışlar, akabinde mezheplerle ayrılığa ve her mezhepte tarikatlara parçalanıp Allah ve Resulünün hükmetmediği İslam referanslı dinler oluşturmuşlardır.
 
“Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” Hucurat 1

Allah’ın korumasında olan Kur’an’ı Kerim’deki ayetlere müdahale edememişler ise de, Peygamberimizin sünneti ve öğretilerinden ittifak sağlayamayıp farklı yorumlara sapmaları sonucu doğan mezhepler ve tarikatlar, İslam’ın anlam ve hedefinin tahrip olmasına ve Müslüman bütünlüğünün tarumar edilmesine yol açmıştır.

Ayetlerle bildirilmeyip tamamen Peygamber efendimizin uygulamasına bırakılan fiziki ibadetler de bile uzlaşma sağlanamayarak mezhep doğurucu aykırıların baş göstermesi; Allah muhafazasında olmayan bir Kur’an’ı Kerim’in İncil ve Tevrat misali nasıl daha beter bozulabileceğini kanıtlanmaktadır.
          
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

Allah’ın hükmü gereği geçmişteki tescilli sapıklar örneği günümüzde de vahye fiyat etiketi koyarak, İslam’da icdihat özgürlüğü bulunduğuna dair açıklamalar, yukarıdaki ayetten de anlaşılacağı üzere nasıl sapıklığa düşüldüğünün bir belgesidir.

Sanki yaratıcı Allah, ileriyi ve değişimleri bilmekten acizmiş gibi önüne geçebilme cüretinde bulunan İslam kimlikli sapıklar, Hıristiyan ve Yahudi ilahiyatçıların bile cesaret edemediği reformlarla ilahlığa soyunmuşlar ve delillere rağmen inatlarını sürdürmektedirler. Çünkü amaçları Allah’ın vahyettiği İslam’ı değil, şeytanın bozmaya ant içtiğini egemen kılmaktır.

Oysa İslam Peygamberi, olabilecek fitneleri kestirdiğinden ve sözlerinin çarptırılmasını engellemek maksadıyla; “Bana nispet olan hadisi Kur’an ile karşılaştırınız. Kur’an’a muvafık ise benimdir, ben söylemişimdir” buyurarak, müminleri uyarmış ama maalesef fayda etmemiştir.

(Hidayet çağrısına kulak vermeyen) kâfirlerin (ve münafıkların) durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.” Bakara 171

Ancak tüm bu gerçeklere karşın sözde doğru yola ulaştırıcı, kurtarıcı ve hidayet verici şeytan hizmetkârları, yine de yığınları inandırarak kendilerine iman ettirebilmişlerdir. Bu sebeple hocaların bir eğitici olmaktan öte hiçbir iradelerinin bulunmadığını, zihin ve kalplerini nefsi çıkarlarına satmalarından ötürü okudukları ayetlerin süre ve ayet numarası ile hadis diye dayattıkları peygamber sözlerinin Kur’an’a muvafık olup olmadığı kanıtını ortaya koymaları talep edilmeli, ayrıca anlattıklarıyla amel edip etmedikleri takibe alınmalıdır. Aksi takdirde bir beşere imansı inancın bedeli çok çetin olacaktır.
 
Allah, birçok ayetinde Kur’an’ı açık seçik ayetler halinde indirdiğini ve itaatle ilgili anlaşılmaz hiçbir şey bırakmadığını vurgulamasına rağmen; özellikle Said Nursi gibi sapkınlar, kendilerini Allah ve Resulünün önüne koyarak, sözde Kur’an’ı anlaşılır hale getirdikleri iddiasında bulunup kendilerini kurtarıcı addedilirler. Oysa Allah, Kur’an’ı her ne kadar açık seçik ayetlerle indirdiğini buyurduysa da, Kur’an’ın anlaşılmasındaki hidayet ve doğru yola iletmedeki iradenin doğrudan kendisinde olduğunu belirterek, ancak doğru yola ilettiği kullarına kavramada yardımcı olduğunu buyurmuştur. Daha açık bir ifadeyle, kişinin ayetleri okuduğu halde anlayamayıp teslim olamamasındaki sebep Kur’an’ın anlaşılır olmadığından değil, Allah dilemediği içindir.

İşte böylece biz o Kur'an'ı açık seçik ayetler halinde indirdik. Gerçek şu ki Allah dilediği kimseyi doğru yola sevkeder.” Hac 16

“Andolsun biz (bilmediklerinizi size) açık seçik bildiren ayetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola iletir.” Nur 46

Allah’ın açık seçik bildirdiğini buyurduğu ayetleri anlayamayıp da Said Nursi ya da benzeri tefsircilerin açıklamaları sonrası idrak edilebildiğini öne sürmek, apaçık bir şirktir. Acaba Allah’ın anlatımda başarılı olamadığını, Said Nursi ve benzerleri mi başarılı kılıyorlar?

Ayetlerin anlamı son derece kesin ve açık delillerle sabit olup, ne içtihada ne de yoruma ihtiyaç vardır. Ancak kendilerini ön plana çıkarma gayretindeki istismarcılar, güya Allah ve Resulünün anlatamadığı dini anlaşılır hale getirme cüretinde bulunabilmektedirler. Şüphesiz insanoğlunca bilinemeyen terimler ve konular mevcut olup, peygamberlerin dahi ahkâm kesemeyeceği Allah tarafından bildirilmiş ise de, haddi aşan o sapkınlar, o konularda da hüküm verebilmektedirler.
Muhkem ayetlerin gereğini yapmayanların müteşabih ayetlere yorumlar getirerek Peygamber üstü bir konuma kalkışmaları, asıl maksatlarının bir göstergesidir. Zaten müteşabih ayetler Allah’ın ilminde saklı olup, çok az bilgi verilen insanoğlunun bilemeyeceği konulardır.

“İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysaki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.” Al-i İmran 66

Zanlarla, rivayetlerle ve tahminlerle İslam’ı pazarladıklarından insanoğlunu Allah ve Resulüne imandan daha da uzaklaştırıp Kur’an hakkında çelişki, şüphe ve tereddüt doğurtuyorlar. Peygamberlerin dahi bilemediği gizliliği, onlar nasıl bilebiliyorlar diye hiç düşündünüz mü? Diğer taraftan kendini her şeyi bilen biri lanse etmiş olan Said Nursi, Hıristiyan inancındaki İsa misali Allah’ın fiziki tezahürümüdür?

“Allah'ın peygamberleri toplayıp da "Size ne cevap verildi" dediği gün, "Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz gizlilikleri hakkıyle bilen ancak sensin" diyeceklerdir.” Maide 109

Eşya ve olayların bilgisi sadece Allah katında olmasına ve İsra Süresi 85 ayet gibi birçok yerde; “Size ancak az bir bilgi verilmiştir” hükmüne rağmen tefsirci bediüzzamanlar, şeyhler, hocaefendiler veya efendi hazretleri gibi asalaklar; her ne kadar bilgi sahibi olmayan cahiller ise de, Allah misali yeri göğü ve içindekileri bilenler ve gayıptan haber vericiler, hatta engelleyiciler olarak tahta yerleşmeleri, ancak sapmışların sundukları garabettendir. Kendilerine verilen az bir bilgiyle ahkam kesenlere şayet, ciddi bir bilgi verilmiş olsaydı, şeytandan daha acımasız dehşet saçarlardı!
Kur’an’da herkesin her şeyi içinde görememesi, şüphesiz Allah’ın hidayetiyle orantılıdır. İlimden yoksun dağdaki bir çobanın gördüğü ve ulaştığı dereceyi, sözde alametiyle insanları ardına düşüren bir âlimin görememesi; ilimden mi, yoksa hidayetten midir?

Allah’ın sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmış bulunduğundan, değiştirmeye yahut ilaveye çalışanların çabaları beyhudedir! Ancak kendileri gibi sapmışları ikna ederler…

“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.” En’am 115

İbadet ile ritüelin anlamını bile bilmekten cühela ilahiyatçı bir sapığın namazın ibadet değil ritüel olduğunu belirtmesi; tapınılan varlığa gösterilen saygı, aşk ve tazimi, yüzeysel bir gelenek ve alışkanlık olan ritüele dönüştürmesinden daha ahmakça ne olabilir? Ki, dinsel ritüelde dahi amaç, tapınılan varlığa ibadettir. Dolayısıyla camiyi tiyatroya, namaz kılanları da oyuncuya benzetebilecek kadar yoldan çıkmış münafığın kâfirden ne farkı vardır?

Tartışma konusu olan Alevilik, insan merkezli olup İslami bir fırka ile hiçbir ilişiği bulunmamaktadır. Kimi bunaklar, Aleviliği bir İslam fırkası olarak kabullense de (ki İslam, iman şartlarının bütününü kapsayıp seçim hakkı tanınmayan bir vahiydir) Alevilik bir ırk, uyruk, dernek, kulüp, devlet ve memleket olmayıp tamamen putperestliğe dayalı bir inanç sistemidir. Eğer İslam ile ilgileri olmuş olsalardı kendilerini Alevi değil, Müslüman olarak tanıtır; Allah’a, Resulüne ve Kur’an’a kayıtsız-şartsız teslim olup, farklı mecralarda yol aramazlardı. Örneğin kendimi sunni olarak değil Müslüman tanıtan bir mümin olarak, İslam’ın emri dışında hiçbir şeyi inancıma ortak koşmadım. Her ne kadar Allah’a inanan deist olduklarını söyleyip isteklerine göre kimi İslam’i ibadetleri yerine getirmiş olsalar da, Ahzab Süresi 36. Ayete göre sapıktırlar. İslami görünseler de Budistlerden de farkları yoktur. Aristo felsefesinde akıl nasıl tanrı ise, Alevilikte de insan, tanrıdır.  Dolayısıyla Aleviler putperesttir ve İslam’a fitne sokan bozgunculardır. İdolleştirip iman ettikleri dedelerini terk etmeyip Allah ve Resulünün buyruklarına girmedikleri müddetçe Aleviler kâfirdirler. Sözde ibadet olarak telakki ettikleri cemevleri dans ve çalgıyı ihtiva ettiğinden; bar, pavyon, müzikhol hatta sokaklar dahi, pekala Aleviler için ritüel yerleridir. Bu sebeple Müslümanların Alevilerle evlenmeleri kesinlikle haramdır!

İslam’ı, dolayısıyla Müslümanlığı kabul etmiş biri, Allah ve Resulünün hükmü dışında hiçbir katkıya meyletmez ve inanca sahip olamaz…

“Onlar, Allah'ı bırakıp, Allah'ın kendisine hiçbir delil indirmediği, kendilerinin dahi hakkında bilgi sahibi olmadıkları şeylere tapıyorlar. Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.” Hac 71
    Formun Üstü
“De ki: Allah'a itaat edin; Peygamber'e de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber'in sorumluluğu kendisine yüklenen (tebliğ görevini yapmak), sizin sorumluluğunuz da size yüklenen (görevleri yerine getirmeniz)dir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber'e düşen, sadece açık-seçik duyurmaktır.” Nur 54

Peygamberler bile Allah’ın elçileri olma imtiyazlarına rağmen sapkınları doğru yola getirememiş de, ortaya koyduğum bu kadar delillere karşın hocalarına iman edenleri vazgeçirebilmem mümkün müdür?

(Resulüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin?” Zuhruf 40

“Bil ki sen ölülere işittiremezsin, arkalarını dönüp giderlerken sağırlara da daveti duyuramazsın.” Neml 80

“Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.” Zuhruf 37

Hiç yorum yok: