29 Haziran 2011 Çarşamba

İlahi adalet…

Pkk tarafından acımasızca öldürülen oğlunun acısını kalbi hançerlenircesine derinliklerinde hisseden anne Oya Eronat, Diyarbakır milletvekilliğini hak eden ve anasının ak sütü gibi helal olan tek şahsiyettir.

Terörist Hatip Dicle’nin veto edilmesiyle oğlunun katili yerine milletin vekilliğine kavuşması, apaçık ‘ilahi adaletin’ bir tecellisidir. Oğlunun kasabı pkk yandaşlarının desteğiyle seçilen Oya Eronat, muhakeme edebilenler için fevkalade ibrete şayandır.

DTK ya da BDP’nin seçtirdiği vekiller milletin değil teröristlerin vekilleridir. Bu sebeple kendilerini milletvekili değil terörist vekilleri olarak tanıtmalı, halka meydan okuyup katledenlere asla inisiyatif tanınmamalıdır. Ayrıca CHP ve MHP’nin aday gösterdikleri Balbay, Haberal ve Alan gibi azılı elebaşlılarını seçtirmeleri, onların da BDP’den hiçbir farkları olmadığını ortaya koymakta, dolayısıyla BDP gibi parlamentoya girmeyerek millet meclisini kirletmemeleri, özürlerinin bir gereği olmalıdır. Teröristlerin ikamet ettiği bir meclis, terörizmi engelleyemez…

AKP’ye baskı kurarak Oya Eronat’ın istifasını dile getirme fütursuzluğunda bulunan Diyarbakırlı iş adamı, gazeteci ve politikacı yandaşlar, acaba kendi çocukları da teröristlerce öldürülmüş olsaydı aynı düşünceyi taşırlar mıydı? Masum insanlarımızın alçakça öldürülmelerinden memnunluk duyarcasına teröristlere arka çıkan vicdansız mahlûklar, Sayın Eronat’ın hukuken kazandığı hakkı etik sömürüsü yaparak mazbatasını iade ettirme utanmazlığında bulunmaları, binlerce şehit ve günahsızca öldürülen vatandaşlarımıza bir hainliktir. Ancak teröristçe düşünen ve hisseden zalimlerin vicdanlı davranabilmeleri ve muhakeme edebilmeleri mümkün müdür?

Sanki milli irade ve demokrasi; halkı acımasızca tepelemek, şiddet uygulamak, darbeyle rehin almak ve hükümeti silah zoruyla devirmekmişçesine yargıyı eleştirip iktidarın güdümünde olmakla suçlamak, nasıl adalet, yargı ve millet düşmanları olduklarını kanıtlamaktadır. Şüphe yok ki gerek CHP gerek MHP gerekse BDP’ye oy verenler büyük bir pişmanlık içindedirler. Aksi takdirde mazoşist oldukları savı meşruiyet kazanır.

Demokrasi ve milli irade manipülasyonuyla zehir akıtıp toplumu felç eden zorbalar bilmelidirler ki, terörist eylemler, sokak çatışmaları, insanları ve iş yerlerini yakma, güvenlik güçlerini öldürme, anaların gözyaşlarını akıtma, meclisi çalıştırmama, boykot etme, anayasayı yaptırmama, kriz ve gerilim gibi eylem, tehdit, şantaj ve korkularla teröristlerini aklayabilme lehine meclisten hiçbir karar çıkartamaz, zulümlerinin bedelini ödemekten kaçamaz, kanları akıtılan onbinlerce vatandaşımızın ve şehitlerimizin ruhlarına eziyet ettiremezler. Halkımız Başbakan Erdoğan’ı, onlar gibi zalimlerden kurtulabilmek ve bedelini ne olursa olsun adaleti egemen kılabilmek için seçmiştir.

Aziz milletimiz, ne ihanet, savaş ve krizlerin üstesinden gelerek güç ve direncinden hiçbir şey kaybetmedi de, CHP, MHP ve BDP gibi günahkârların çıkarmayı planladıkları krizleri mi aşamayacak?

Haksızlıkların cezasız kalmasından daha felaket ne olabilir? Özellikle MHP, kendi terörist vekili Engin Alan’ı aklayıp meclise girmesinde ısrar edebiliyorsa; neden BDP’nin de apo ile ilgili mücadelesi meşru sayılmasın? Azılı katil KCK teröristlerinin de vekil gerekçesiyle tahliyelerini beklediği sırada Bahçeli’nin Alan’ı sahiplenerek mahkemelere ve hükümete saldırması, gizli emelini de ispatlamaktadır. Apo’nun idamını gerçekleştirmeyip başımıza bela eden Bahçeli değil miydi? Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Engin Alan CHP ve MHP’ce aday gösterilip milletvekili seçtirilebiliyor ise, neden BDP’de apo’yu aday gösterip milletvekili seçtirmesin?

Kabul edilmiş bir yanlışlık kazanılmış bir zehir olduğuna göre; gerek CHP ve gerekse MHP’nin canhıraş çırpınışlarının ardında apo’ya af sağlama düşüncesi kuvvetle muhtemeldir. Yoksa Balbay, Haberal ve Alan gibi toplumu yönlendirmede etkisiz güruhlar için halkı kışkırtacak böylesi yıkıcı bir tepkiyi ve yargıya hakareti başka hangi amaçla açıklayabiliriz? MHP ve CHP’nin KCK terör örgütü davasından tutuklu hain düşmanların ellerini güçlendirecek söylemleri, sadece terörist vekillerini kurtarmak değil, müttefikleri pkk’ya da destek çıkmaktır. Nasıl olurda millet düşmanları milletin vekili olabilir?

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin hukuka ve millete nasıl hasım oldukları, kaos provokatörlüklerinden anlaşılmaktadır.

13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Köksal Şengül’ün muhalefet şerhine hayret edip, gerekçesini okuduğumda yanlı hareket ettiğine karar verdim. Birkaç kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanan teröristler için; Haberal’ın sağlık koşulları ve Balbay’ın toplumsal konumu dikkate alınarak tahliye edilmeleri gerektiğini; kaçma, saklanma ve delilleri karartmalarının ihtimal dâhilinde olmadığı; pkk’lı terörist Sebahat Tuncel’in kararını gerekçe göstererek mutlaka serbest bırakılmalarını talep etmesi; sağlık koşulları yerinde olmayanlar ve toplumsal konumu etkili olanlar her ne suç işlerlerse işlesinler cezalandırılamaz gibi bir anlayışı meşrulaştırıyor ki, Köksal Şengül’ün adaleti mukim kılabilecek bir liyakate sahip olmadığı ortaya çıkmaktadır. Millet adına derhal istifasını vererek davadan çekilmesi, yargının selameti açısından fevkalade hayatidir. Bu sebeple HSYK’nın derhal soruşturma başlatarak, 13. Ağır Ceza reisi Köksal Şengül’ü görevden alması zorunluluk haline gelmiştir.

Sebahat Tuncel ile ilgili örnek verirken; neden milletvekiliyken yurt dışına kaçan ve hala interpolce aranan Turan Çömez ve Haberal gibi üniversite sahibi kaçak Bedrettin Dalan’ı emsal göstermiyor? Müebbet hapisle yargılanan ve aleyhlerinde birçok delil bulunan Balbay ve Haberal’ın tahliye edilmeleri akabinde değil milletvekilliği, cumhurbaşkanlığı dahi verseler bir saat Türkiye’de kalmayacakları son derece açıktır.

Eğer toplumsal konum, müebbet hapisle yargılanan suçlulara ayrıcalık sağlayabiliyorsa; neden apo cezaevinde tutuluyor? Yaklaşık iğfal edilmiş 2 milyon kişiye hükmedebilen apo’nun sosyal ve siyasi konumundan daha mı üstünler ki o taşeronlara sağlanacak imtiyazlar apo’ya tanınmıyor? Acaba Köksal Şengül, apo için de mi aynı düşünce ve duyguları beslemektedir?

Milletin amansız düşmanlarının işledikleri suçlara millet adına hesap soran yargıyı yerden yere vuran Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, demokrasi manipülasyonlarıyla apo’dan farksız bir söylem ve konum içindedirler. Halkımız sandıkları gibi o kadar aptal mıdır ki, kendilerini yok etmek isteyen teröristlerin salıverilmemelerini milli irade gaspı olmakla değerlendirsinler? Asıl milleti kandırarak teröristleri seçtiren Bahçeli ve Kılıçdaroğlu, millet iradesine hıyanet etmişlerdir.

Milletin huzur ve güveni adına teröristlerin hak ettikleri cezaevlerinde kalıp mahkûm olmaları; nasıl bir mantık ve vicdanla milli irade gaspı, yargı krizi ve siyasi kriz gerekçeleriyle nitelendirilebilir? Halkın ele geçirdiği egemenliği ne kadar hazmedemeseler de, bir daha asla dikta iradesini yerleştiremeyeceklerdir.

Şunu çok iyi bilsinler ki, sırf terörist vekillerine meşruiyet kazandırabilmek ve statükoyu sürdürebilmek için TBMM’de hiçbir yasal düzenlemeye gidilemez, gerek Başbakan Erdoğan gerekse Ak Parti vekilleri, verdikleri mücadeleye ihanet edemezler. Darbecilerin, mafyanın, çetelerin, terörün ve bilumum suç imparatorluklarının üzerine cesaretle giderek halkının teveccühünü kazanmak suretiyle iktidarını pekiştiren Ak Parti, hiçbir suçlu için ne af ne de ayrıcalık getirebilir.

Bozkurt Bahçeli’nin ifade ettiği gibi yargı; milli iradeye, demokrasiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne meydan okumamış, bilakis millet adına adalete olan güven duygusunu arttırıp, milleti merhametsiz ve iflah olmaz teröristleri zincirlemekle korumuştur.

Ayrıca Bahçeli’nin ardına takılan kurtların tekbir getirme yerine ulumaları, kendilerine daha yakışır bir davranıştır. Unutmasınlar ki tekbir düşmanı Engin Alan için attıkları tekbirler, İslam’a ve insanlığa apaçık bir hakarettir…

Suçu ve suçluyu övmek suç ise de, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin yargılanmamaları toplumu suça teşvik etmektedir.

“İşlenmiş olan bir suçu veya işlemiş olduğu suçtan dolayı bir kişiyi alenen öven kimse, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” TCK. 215

“Halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” TCK. 217

Hiç yorum yok: