21 Haziran 2011 Salı

Seçimi kazanabilmek için mi esip gürledi?

Başbakan Erdoğan’ın seçim kazanması akabinde halkımıza en ağır hakaretlerde bulunan, milletimizi insafsızca aldatarak varlıkları boyunca sömürüp baskı, tehdit ve yasaklarla zulümlerini sürdürmek isteyen, terör ve ahlaksızlıklarıyla insanlığı doğrayan jakobenlerden helallik isteyerek partisi ve milleti adına hakkını helal edip hesaplaşmayı bitirme çabası, her ne kadar barış ve uzlaşı adına bir hoşgörü sayılıp toplumca takdir edilse de, özde kabul edilebilmesi mümkün değildir.

Günlerdir aklımı kurcalayan Başbakan Erdoğan’ın özrünü hem vahyen hem siyaseten hem de sosyal bazda irdelemiş, ancak seçim meydanlarındaki söylemlerinin yalan ve iftira, amacının da milleti kötülerden sakındırmak değil seçim kazanabilmek olduğu imajı doğuran helallik talebi fevkalade rahatsız edicidir. Neden kararlılığında cesaretle ısrar etmiyor da sığınsı bir afta bulunabiliyor? Acaba seçimi kaybetseydi de helallik isteyecek miydi?

Oysa dik duruşuyla gerçekleri açıklayıp halkı tuzaklara karşı korumasından daha cesur ve insani bir davranış ne olabilirdi ki; teröristlerden, sömürücülerden, halkı köleleştirmek isteyenlerden, hak ve adaleti kıyıp ahlaksızlığı ve terörü meşrulaştıranlardan helallik talep edebilme hezeyanına düşebildiğini anlamakta zorluk çekiyorum. Geri adım atmasının nedeni düzensel ve çıkarsal bir uzlaşma arayışı mı, umutla beklenen anayasa değişikliğinde statükocuların taleplerini yerine getirme işareti mi, tek başına altından kalkamayacağı bir ürkeklik mi bilemiyorum. Art niyetli kötülere karşı herhangi bir nezaket gösterisi insanlığa apaçık bir savaştır. Lâkin kötülüklerin ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. Hak yoldan sapanların cehennemde odun olacaklarını vaat eden Allah’a karşı gelircesine millet adına nasıl helallikte bulunabilir?

Pkk, Ergenekon ve Balyoz gibi acımasız ve azgın terör örgütlerini müdafaa eden bir muhalefetten helallik istemesi, kendine güvenen milletine ihanet değil de nedir?

Halkı acımadan tepelemek isteyen canileri partilerinden aday gösterip fütursuz desteklerini açıklayan, türban gerekçesiyle vatandaşlarını dışlayarak vatanlarında özgürce okuma, çalışma ve kamu alanına girmelerini yasaklayan, dindarlara karşı amansız bir kin ve nefret güden, çağdaşlık adına ahlaksızlığı savunup dini hükümleri yererek fitnelerle milleti birbirlerine düşman kılan, ırklarını diğerlerinden üstün görerek hegemonyası altına almaya çalışan, ideolojilerini egemen kılabilmek için vahye ve peygambere saldıran, masum insanlarımızı diri diri yakan, bombalarla parçalayan, kahpece hazırladıkları tuzak ve komplolarla mal ve can güvenliğini ortadan kaldırarak korku yayıp tehditten vazgeçmeyenlerden nasıl bir helallik talep edebiliyor?

Başbakan Erdoğan’ın nefsi ya da çıkarsı düşünce ve duygularla hareket edemeyeceği, mağdur milletini temsil etmesinden haksızlık, acı ve feryatlarını hissederek muhakeme etmek suretiyle vicdanının sesine kalbini verip duruşundan asla taviz vermemelidir. Aksi takdirde umut olmaktan çıkıp, onlardan hiçbir farkı kalmaz. Doğru yolda görünüp de yanlışa göz kırpanlardan daha hain kim olabilir?

Emelleri halkı tutsak etmek, acımadan tepelemek, temel hak ve hürriyetleri zincirlemek, kandan ve gözyaşlarından haz duymak ve dine karşı savaşanlardan helallik istemek, sözlerinde hiçbir samimiyetinin olmadığını kanıtlar. Şeytanında bir yaratık olduğu dikkate alınırsa; nasıl olurda yaratılmışın iyi yahut kötü kıyasına gidilmeksizin yaratandan ötürü sevilebileceği düşünülür? Hâlbuki Allah, yoldan çıkmış olan zorbaların dost edinilmemesini, sevilmemesini ve kötüye karşı yaşam boyunca mücadele edilmesini buyurmadı mı?

Vahiy karşıtı hümanist felsefesinin etkisinde olan Başbakan Erdoğan, bundan böyle ne CHP, ne MHP, ne BDP yahut pkk, ne Ergenekon ve Balyoz örgütleri ne de İsrail veya benzeri vahşilere karşı eleştiride ve şikâyette bulunabilir. Unutmamalıdır ki kötü ve zalimleri yaratılmış olmalarından ötürü yaratandan dolayı sevmek, iyiyi yok etmektir.

Yine aldatıldığımı düşünüyor, sırf yapılacak anayasa değişikliği için şahsıma güvenenleri Ak Parti lehine yönlendirerek, adaletsiz rejimi meşrulaştırma gafletine düştüğüm kaygısını taşıyorum. Görünen köyün kılavuza ihtiyacı olmayacağı misali cesur ve kararlı bir lider sandığım Başbakan Erdoğan’ın seküler ve küresel düzene bağlı kalarak göstermelik bir anayasa yapılanmasına gidebileceği kuşkusu, derinsi bir sıkıntı duymama neden olmaktadır.

Tecrübe, her ne kadar yediğin kazıkların bileşkesi ise de, maalesef aldatılmaktan sakınamıyor, umudunuz biranda kırılabiliyor. Hakkımızda yazılan kaderi aşabilecek bir irade gücümüz bulunmadığından hiç kimsenin elinden hiçbir şey gelmektedir.

Ancak Başbakan Erdoğan ve Ak Parti şunu bilmelidir ki, eğer milletin düşünce, inanç ve duygularının yer alacağı adil bir anayasa değil de, o helallik dilediği çevrelerin etkisi altında kalarak yanlışı meşrulaştıran bir zehre kalkışırsa, ön ayak olduğum oyların hesabını çok şiddetle sorar ve iktidarlarını dar ederim.

“Oğlumun öğretmenine,

Öğrenmesi gerekli, biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını. Fakat şunu da öğret ona; her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış lider vardır. Her düşmana karşılık bir dost olduğunu da öğret ona. Zaman alacak biliyorum. Fakat eğer öğretebilirsen ona, kazanılan bir doların bulunan beş dolardan daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı. Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını. Eğer yapabilirsen, ona kitapların mucizelerini öğret. Fakat onu sessiz zamanlarda tanı. Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceğini. Okulda hata yapmanın hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona. Kendi fikirlerine inanmasını öğret, herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi. Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı sert olmasını öğret ona. Herkes birbirine takılmış bir yönde giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma. Tüm insanları dinlemesini öğret ona. Fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret. Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona ve aşırı ilgiye dikkat etmesini. Ona kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret. Uluyan insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona. Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran, fakat onu kucaklama. Çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır. Bırak sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun. Bırak cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona, her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlığa karşı da derin bir inanç taşıyacaktır. Bu, büyük bir taleptir, ne kadarını yapabilirsin bir bak bakalım. O, ne kadar iyi, küçük bir insan, benim oğlum.” Abraham Lincoln

Hiç yorum yok: