11 Ağustos 2009 Salı

Utanabilecek bir ar damarınız var mı?

Sürekli insanların neden düşünmediklerini, muhakeme etmediklerini ve gerçeği araştırmadıklarını sorgulayarak, kıyasıya eleştirilerde bulunmuş, fotoğrafı; birilerinin güttüğü doğrultuda tek açıdan değil, tarafsız bir adaletle çok yönlü gözlemlenilmesi üzerinde durmuş, kötülük fışkırtan benliği hapsedip erdemliği açığa çıkaranın sadece “iman” olduğunu vurgulamıştım.

Öncelikle kuralları belirleyip kimin dost veya düşman olduğunu benliksel çıkarlar kriterinde değerlendiren güçlere, şeytani bir nefis taşımalarından itibar edilmemesi, haklı veya haksızın hangi ölçülerde muahezenesi, ancak hakkı ve adaleti ayakta tutan barışçıl bir anlayışla mümkün olunabileceğinin üzerinde durmuştum.

Neyin iyi veya kötü, kimin insan veya şeytan, samimi veya sinsi olduğunu yaratıklar değil, akıl ve kalplerde saklı olanı ve kaderi elinde bulunduran Yaratıcı bilir.

Halkının din ve ırkını ülke aleyhine birinci derece tehlike kabullenen laik ve Kemalist bir düşüncenin devlet ve milleti bütünleştirebilmesi, birlik ve beraberliği tesis edebilmesi, insani değerleri yüceltebilmesi, barış ve huzuru sağlayabilmesi asla söz konusu değildir. Olmadığı da, milletin İslam ve Kürt kesimine karşı takınılan düşmanca tavırdan anlaşılmakta, sürekli taciz, baskı, hakaret, ayrımcılık ve yasaklarla toplum bölünerek, yazık ki damarlara kadar işlenebilmektedir.

Şovenist bir Atatürk yahut Türk milliyetçiliğinin amansızca vurgulanması Kürt kökenli toplumumuzun milli duygularını kabartıp mücadeleye sürüklemiş, ideolojik devletin dışlaması ve ayırım yaparak, o bölgelere gereken sosyal ve ekonomik hizmeti götürmemesi, otomatikman insani refleksi doğurarak, hak arayışına itmiştir. Diğer taraftan vahye karşı laikliğin ve Kemalizm’in bir sopa misali sürekli kafalara indirilmesine ise Müslümanlar çeşitli gerekçelerle tepki vermemiş, Kürtler gibi silahlı veya siyasi bir mücadeleye kalkışmamışlardır.

Kürtlerin PKK adında silahlı bir örgütlenmeye girişerek; ırkçı, laik ve Kemalist devlete karşı mücadeleye teşebbüsleri, öyle içi boş bir “terör” anlayışıyla geçiştirebilecek ve haksızlıkları kamufle edebilecek bir vatan savunması görülmemeli, derinine inilerek adaletsizliğin üstesinden gelebilecek bir siyasetin kaçınılmaz adımlarının atılması ve köklü bir çözüme gidilmesi, ancak tarafların kökten ırki sevdalarından vazgeçmesiyle mümkün olur. Unutulmamalıdır ki ırkçı bir milliyetçilik; halkı, hatta dünyayı bölen en büyük felakettir. Allah, Yasin Suresi 62. ayette: “Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz?”

Kürtlerin haklarını siyasi bir zeminde arama gayretleri; cesur, kararlı ve dik duruşlarıyla meyvelerini vermeye başlamış; hiçbir makam, yasak ve baskılar kendilerini yıldırmayıp, herhangi bir tavizi ihanet addetmeleri savlarıyla ödeyecekleri bedellere dahi aldırış etmeksizin, yanlış veya doğru, topyekûn onurlu bir duruş sergilemişlerdir. Maalesef sözde ahirete inandıklarını iddia eden Müslüman politikacılar ve yandaşları, korkularından kendilerine fiyat etiketi biçerek hem dinlerini hem de haysiyetlerini alçakça satabilmişlerdir. Hala çözemedikleri türban meselesi ve kahredici Merve Kavakçı’nın TBMM’den kovulma olayı, başka bir örneğe ihtiyaç bırakmayan rezaletlerdir.

Her Türk vatandaşı gibi ben de, laik ve Kemalist devletin kurguladığı senaryodan filmi izlemiş, PKK ve DTP’ye aşırı tepki göstererek, açık düşman bellemiştim. Oysa sözde Atatürk ve Türk milliyetçisi merhametsiz şövalyelerin kurdukları Ergenekon Terör Örgütündeki PKK ile olan işbirlikleri ve birlikte işledikleri cinayetler, komplolar, saldırılar ve darbe planları; gerçek teröristin kim olduğu sorusunu sorgulamama, dolayısıyla çok korkunç bir aldatmayla karşı karşıya olduğumuzu anlamama neden olmuştur. Aslında Ergenekon Terör Örgütünün acımasız hedefi; tıpkı haçlı Amerika ve İsrail gibi vahiysel İslam ve Müslümanlardır. MGK Siyaset Belgesi olan “Kırmızı Kitap”’ta da İslam, yani irtica birinci derece düşman bellenmiş, binlerce kişiyi öldüren ve ölümüne sebep olan PKK ise ikinci derecede sınıflandırılarak, dolaylı da olsa itibar görebilmiştir.

Laiklik ve Atatürkçülüğün bekçisi olduğunu her platformda dikta eden Kemalist Genelkurmay, İslam referanslı Cumhurbaşkanı, Başbakan, hükümet ve Müslümanlara karşı aşikâr olan aleyhtarlığını, Kürtlerin temsilcisi DTP’ye karşı da haykırmış, kendince ortaya koyduğu tepkilerle İslam’ı irtica, Kürtleri de PKK olarak tanımlayarak, türbanlı veya dindarların, ayrıca DTP milletvekillerinin bulunduğu ortamları protesto etmek suretiyle hedef düşman saymaktan vazgeçmemiştir. Ancak ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyareti, sözde DTP yüzünden protesto etmeye cesaret gösterdikleri TBMM’ne girmeyi engellememiş, ABD’nin emrine boyun eğerek, DTP ile girişilen uzlaşmaya sessiz kalabilmiştir.

Yıllarca süren savaşta ölen binlerce insanın ve kaybedilen ekonominin ikna edici sebebi anlaşılamamış, bu vatan için ölen ve ölmeye devam eden halkın farklı din ve etnik köken taşımalarından dolayı “devlet-terörist” çatışmasının soğuk ve sıcak savaşıyla insanlarımız manipüle edilerek, yüz binlerce aile acıya boğdurulmuştur. Oysa ortada bir dışlanma, adaletsizlik, haksızlık, dini ve ırki bir gerilim ve kamplaşma vardır.

Kürtler; gerek ferdi, gerekse siyasi partileri kanalıyla mücadelelerini azim ve umutla sürdürme cesaretini ve kararlılığını gösterirken; sözde Müslümanlar ise az bir bedel karşılığı laik ve Kemalistlerin kayığına binme izzetsizliğini sürdürmeye devam etmektedir.

Sözde ırki bir bağımsızlık adına mücadelesini sürdüren PKK ve DTP, Marksist olmalarından hiçbir vicdan taşımamakta, kendilerinden olmayanları biçmeye çalışarak, caniliklerini sürdürmektedirler. Devlet de laik ve Kemalist olmasından aynı sertlikte mukabelede bulunmakta, dolayısıyla benlik, yani ırki egemenlik savaşında halkımız büyük bir kayba uğramaktadır. Oysa Allah dileseydi tüm dünyayı tek bir millet, tek bir renk ve tek bir lisanla konuşan bir topluluk yapardı. Öyleyse bu bölünme ve çatışmanın ardındaki gerçek; her iki tarafın da Allah’a olan iman ve inancı reddetmesi, vahyi kabul etmeyerek birbirlerinden üstün olduğu iddiasında bulunmalarıdır. Allah, Şura Suresi 8. Ayette: “Allah dileseydi onları bir tek millet yapardı. Fakat O, dilediğini rahmetine kavuşturur; zalimlerin ise hiçbir dostu ve yardımcısı yoktur.”

Rum Suresi 22. ayette ise: “O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır. “Şûrâ 8

Eski Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun; “TSK’ da bazen, görev dürüstlükten önemlidir.” sözleri, aleni bir barbarlığı ve adaletsizliği belgelemektedir. Böylesi bir ilkeyle komuta eden Genelkurmay’ın radikal ideolojisinden herhangi bir merhamet, adalet ve hakkaniyet beklenemez. Vahyi reddedenin dürüst ve adil olabilmesi, vicdan taşıyabilmesi ve insani bir değere sahip olabilmesi düşünülemez.

Otuz yıldır yanlış inanç, düşünce ve fikirlerden dolayı akan kanı teşvik eden ve durduramayan devlet; şehitlere ve halkına karşı tek sorumlu suçlu olmaktan ne kendini kurtarabilecek ne de aklanabilecektir. ABD’nin çözüm direktifiyle harekete geçen Abdullah Gül ve AKP hükümetini insani değerler açısından samimi bulmuyor, yaklaşık yedi yıldır iktidarları döneminde inisiyatifi kullanmayarak, elem bir felaket yaşatmalarından suçlu olduklarını düşünüyorum.

Ancak evrim teorisine inananlar milliyetçiliği savunur ve hayvanlar misali birbirlerinden üstün olduklarını zannederek, kendilerinden başkasına bir özgürlük ve bağımsızlık tanımak istemezler. Atatürk milliyetçisi CHP ile Türk milliyetçisi MHP’nin, Kürt milliyetçisi PKK ya da DTP’ den hiçbir farkları bulunmamakta, dolayısıyla zalimsel düşünce ve duyguları aynı paralelde birleşmektedir.

“Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Rabbiniz birdir; babanız da birdir. Bilin ki, Arabın Arap olmayan üzerinde, Arap olmayanın da Arap üzerinde; kızıl derilinin siyah derili üzerinde; siyah derilinin kızıl derili üzerinde hiçbir üstünlüğü ve fazileti yoktur, ancak takva (Allah’tan korkup fenalıklardan sakınmak, ilâhî sınırlara uymak) ile üstünlük vardır. “ Hz. Muhammed (S.A.V)

Darwinistlerin, kendileri gibi yaratık olan maymundan türediklerine inanmalarından ötürü babaları Âdem ve anaları Havva’yı inkâr etmekte, dolayısıyla birbirlerine karşı üstün olabileceklerini zannederek, Yaratıcı Allah’ın arzında barış ve kardeşlik içinde yaşamaktan ise, birbirlerine karşı ırki bir benlik yarışa girişip, hunharca katletmektedirler.

“İnsanlar birbirine benzerlik cihetiyle denktirler, Babaları Âdem, anaları Havva’dır.” Hz. Muhammed (S.A.V)

Her kim ırkçılığı temel alır, şoven bir milliyetçilikte ısrar eder ise, o günümüzün veya geleceğin acımasız bir canisi ve insanlığın yüzkarasıdır. Gerek DTP, gerek CHP, gerekse MHP bölücüdürler ve Türkiye’nin bütünlüğü aleyhine çok büyük felaketlerdir. Bu sebeple taraftarlarını uyarıyor, mutlaka insanlık dışı yok edici bu zehirden kurtularak, hilkatteki eşlerine hoşgörülü ve saygılı olmalarını öğütlüyorum. Bilinmelidir ki ırkçı bir egemenlik adına savaşan insan değildir, tüm düşünmce ve politikaları da şeytanidir. Onlar gensel maymunlardır…

“Irkçılığa davet eden bizden değildir. Irkçılık üzerine savaşan bizden değildir! Irkçılık üzerine ölen de bizden değildir.” Hz. Muhammed (S.A.V)

Unutulmamalıdır ki; sen Atatürk veya Türk milliyetçiliğinde ısrar eder isen, onun da Kürt milliyetçiliğinde veya başka bir tâbiiyette ısrarı meşrudur.

Birbirlerini kıyasıya yok ederek savaşan Avrupa Birliği ülkeleri nasıl Hıristiyanlık şemsiyesi altında toplanıp bir birlik oluşturmuşlar ise, biz de adaletli ve merhametli İslam şemsiyenin altında bütünleşerek, her türlü benlikten arınalım… Kurtuluş için tek çıkar yol, Yaratıcı’nıza dayanıp, güvenmek ve O’nun hükümlerine itaat etmektir.

Unutma; sen bir yaratıksın, ırkını belirleyen de Yaratıcındır...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hay senin diline sağlık