28 Temmuz 2009 Salı

Tok köpekten fena av beklenir…

Hem fiziki hem de ruhi olarak insanı yenilgiye sürükleyen tokluk; sayısız zaferlerle dünyaya hükmeden hükümdarların ve peygamberlerin ısrarla üzerinde durduğu bir felaket olmuş; asker, halk veya ümmetlerine tokluktan kaçınmaları konusunda telkin ve emirlerde bulunmuşlardır.

Azgın nefsin dizginlenmesi, cesaretin oluşması ve erdemliğin yücelmesi, ancak acı ve açlıkla mümkündür.

Benliğinin, yani maddenin üstünlüğünü savunan şeytan, nasıl cennetten kovulup ebedi cehenneme gark olmak suretiyle lanetlendiyse, şeytanın adımlarını takip eden materyalist insanlar da öyle lanetlenerek; inanç, onur ve şereflerini doğramış, dolayısıyla maneviyattan arınarak maddeyi güç, şöhret ve iktidar sanmak suretiyle insanlıklarını yitirmişlerdir. Oysa insanlar maddeyle değil, ancak iman ve adaletle doyarlar.

Liyakat sahibi olmayan gerek asker, gerek siyasetçi, gerek bilim adamı, gerekse ilim adamlarına biçilen payeler, duyulan ilgi ve haksız övgüler; zaferleri, egemenlikleri, keşifleri, gelişmeleri, ilerlemeleri, adaleti ve imanı tüketmiş, ezberden öte hiçbir bilgi, duygu ve aktif eylemleri olmayan birikimleri her ne kadar aşikâr ise de, toplumlar tarafından dikkatle gözlemlenemediğinden güven duyularak, tavus kuşu misali rütbe, makam ve sözde kariyerleriyle övünüp, insanları aldatabilmişlerdir.

Sözleriyle davranışları birbirine zıt önderler; inandıkları gibi iman edemediklerinden, planladıkları gibi yönetemediklerinden, stratejidikleri gibi savaşamadıklarından ya da bilgileriyle buluş gerçekleştiremediklerinden; ifadeleri, unvan ve kariyerleri ancak çöpten ibarettir. Sadece kendi mutluluk ve refahlarını düşünenler, hilâfsız utanmazın ta kendileridirler.

Hiçbir savaş kazanamamış, hatta yapmamış bir asker nasıl “general” olmayı, hak ve adaletle davranamayan bir politikacı nasıl siyasetçi olmayı, nasihat ettiği gibi örnek olamayan bir ilim adamı nasıl hoca veya imam olmayı, herhangi bir keşif başaramamış bir akademisyen nasıl profesör olmayı hak etmiyor ise, günümüz yığınları da “insan” olmayı hak etmiyorlar ki, insanca muamele görmüyor ve fikirleri doğrultusunda hareket eden yandaş yalancılara taparcasına sahip çıkıp, hem dünyalarını hem de ahiretlerini perişan edebiliyorlar. Gölgelerin peşine değil, ışığın peşine düşün ki, ebedi saadeti ve kurtuluşu yakalayabilin…

Geçmiştekileri bir inceleyin de, günümüzdekilere öyle değer verin…

İşte tokluk; böylesi erdemsiz bir dünyayı var etmiş; ne askeri, ne devlet adamı, ne akademisyeni, ne de ilahiyatçısı layık olmadıkları örümceksi kudretlere ulaştırılarak, değerler yok edilmiştir. Halbuki kuvvet kimdeyse hakim o olduğuna göre; Yaratıcınız Allah’tan başka bir güç, güven, vekil ve destek aramak niye?

— İdare ettiği halkının en alt seviyesindeki bireyinin yaşam standardını sürmeyen bir devlet adamına siyasetçi denemez, onun hak ve adaletine güvenilemez.

— Savaşan ordusunun başında bulunmayan bir generale ordu emanet edilemez ve onun yönettiği bir ordudan asla zafer beklenemez.

— Keşif gerçekleştirememiş bir ezberciye bilim adamı denemez ve onun yetiştirdiği öğrencilerden gelecek beklenemez.

— Cemaatine anlattığı vaazı kendi hayatında uygulayamayan ve örnek olamayan papağansı ilim adamına hoca veya imam gerekçesiyle saygı duyulamaz, itimat edilemez, dolayısıyla cemaatinden hiçbir hayır umulamaz.

Tilki kümesi iyi tanıyor diye nasıl bekçi yapılmaz ise, onları da bir bilen, komutan, önder veya lider yapmamalısınız.

Kendi aç, itibarsız ve güçsüz insanların başlarına getirdikleri sefillere saltanatı reva görerek toklaştırmaları, şüphesiz ihaneti, ezilmeyi, horlanmayı ve sömürülmeyi haklı kılmaktadır. Onlara hizmet etmeyi, sevgi ve saygı göstermeyi, emirlerine itaati, hatta dokunma veya yanlarında bulunmayı dahi şeref addeden yığınların herhangi bir şikâyet ve dertlenme hakları bulunmamalıdır. Uçurumun kenarına varmayanlardan kanatlanabileceklerini umarak peşlerine takılmak, uçmaya değil parçalanmaya neden olur.

Bildiklerini zannedenlerin gerçeğe düşman olmaları, toplumsal bencilliği, erdemsizliği ve cehaleti körüklemiştir.

Gücü, izzeti ve şerefi kendi gibi yaratıklarda aramalarından yaratıcıları Allah’ı unutmakta, dolayısıyla hak ettikleri bedhahlıkta yönetilmekten kurtulamamakta ve Hakk sandıkları nefsanî yolda insanlıklarını ve imanlarını kaybederek, cehennemin yakıtı olabilmektedirler.

Adaletin tek örneği İslamsal idareyi öcüleştirerek insanı egemen kılan kapitalist, sosyalist, liberal veya demokratik düzen ve pornografik yaşam; nefisleri azdırtmasından benlikleri etkilemekte, böylece güçlünün güçsüzü yeneceği ve özgürlüğün adresinin cinsellik olabileceği düşünülerek, her açıdan hayvanlar gibi tıka basa doyup, tatmin olunabilmektedir.

Ya sonra… Yegane güçlü ve hakim Yaratıcı Allah olduğuna göre; yaratıklara bahşedilen emanetsel geçici güçlerin ne değeri olabilir? Geçmişte oldu mu ki günümüzde yahut gelecekte olabilsin…

Toplumların; hak ve adaletin üstün olabilecekleri, zafer kazanabilecekleri, keşif yapabilecekleri, cesur ve kararlı davranabilecekleri, günahkâr bir yaşamı değil cennetsi bir ölümü tercih edebilecekleri, artıklarla beslenen onursuz bir müstemlekeliği değil aslan gibi hükmedecekleri bir iktidarı, hurafelerle şöhret ve gücü yakalamaya çalışan korkak, çıkarcı ve fırsatçı münafıkları değil Allah adına ölüme meydan okuyan ve batıl düzenlere karşı Hakk’ı savunan ilim adamlarını önder edinerek, peşine takıldıkları tok köpekleri terk etmedikleri müddetçe, diledikleri geçici ve ebedi insani bir hayata kavuşabilmeleri söz konusu değildir.

Siz tok olmadan, onları toklaştırmayın, sürekli aç ve acı içinde bırakın ki önder olmanın ehemmiyeti ve sorumluluğunu tadabilsinler…
Ancak böylece sömürülen yığın veya köle olmaktan sıyrılır ve onların sahip oldukları her şeye sizlerinde hakkı olduğunu anlasınlar…

“Bir tek kişiye yapılan bir haksızlık, bütün topluma yapılan bir tehdittir.” Montesquieu

Devlet Başkanı Hz.Muhammed (S.A.), Hz. Ömer ve diğer halifelerin halkını ‘efendi’ gören anlayış ve idarecilikleri; saltanat içinde yaşam süren ‘tok köpekler’ örnek alınmadıkça, haksızlık ve adaletsizliklerin sonu asla gelmez.

Hiç yorum yok: