3 Eylül 2016 Cumartesi

Kurbanı etleştirmek küfürdür!

Hem de öyle bir küfürdür ki, dolaylı olarak ruhun reddedilip bedenin öne çıkarılmasıyla Allah’a bir aşk ve tazim değil, insana bir ulûhiyettir. Siyasi ifadeyle seküler-laik-demokratik düşüncenin hâkimiyet iddiasıdır!

İlahlık yani tanrılık sıfatı olan ulûhiyet, sadece ve sadece Allah’ın hakkı olmasına rağmen kul olan insanın yüceltilerek uğruna ibadet yapılabilir hale getirilip vahyin hümanistleştirilmesiyle Allah sözde kalmış; böylece her ibadet insan yani insan hakları lehine meşrulaştırılmıştır.
  
Yılda bir kez hediyesi mutlak olan Kurban da beşere peşkeş çekilebilmiştir!
Yeryüzünün ilk cinayeti Kurban’ın kabulü ile ilgili işlenmiş; ihtiyarlığında çocuk sahibi olmuş olan peygamber oğlunu elleriyle Kurban etmeye kalkışmış; namazla eş değer tutularak Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” hükmü inmiş ama özü yani derinliği idrak edilemeyerek fakihlerin yorumları olay, sünnet ve ayetlerin üzerine çıkarılarak “nas”, diğer bir ifadeyle kesin hüküm kabul edilebilmiştir.

Oysa Kurban bambaşka; et bambaşkadır! Ancak Kurban, tören eşliğinde Allah’a takdiminin akabinde et olur; zengin ya da fakir doyurulur.

Peki, sorun nedir?

Yaratıcı Allah’a ibadet maksadıyla sunulan Kurban’ın başında bulunmayarak selâmlığa iştirak edilmemek suretiyle ehemmiyetsizleştirilmesi yani gizli bir böbürlenmedir. Söz ile ikrar edilmese de davranış olarak “Allah’a karşı üstünlük gütme ve yoksul doyuran rızık verici olma” babında ortak koşmadır.

Allah, yüksek zatı adına Kurban takdim edenden ne et ne de kan istemediğine göre beklediği sadece hürmettir.  Neden insanın karnı doyabilmesi için gösterilen ilgi, sözde adına Kurban sunulan Allah’a karşı duyulmuyor?

Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail’i Kurban yaparken; neden vekil tutmayıp bizzat kendi boğazlamaya kalkıştı? Şayet Hz. İsmail’i Kurban yapsaydı; etlerini fakir fukaraya dağıtıp doyurabilmek amaçlı hayır mı işleyecekti? Ya da Kurban inmeseydi boğazlanacak çocukların etleri dağıtılarak yedirtilecek miydi?  

Artık Allah’a ve indirdiği hükümlere hiçbir saygı ve sadakatin kalmadığı öyle bir İslami düşünce düzeyindeyiz ki, Allah’a sözde olup amelde takılmaması kendi istek ve düşüncelere göre ibadetleri meşrulaştırmış; hac ibadetiyle birlikte anılan Kurban ibadeti de vekâletle mundarlaştırılmıştır. Ölmüş ya da yaşlanmış bir kimsenin hac ibadetini vekâletle yerine getirmesine fetva veren sömürücüler; neden Kurban içinde vererek iman edenleri iğfal etmesinler ki?

Allah, gerek namaz gerekse hac ibadetlerinde olduğu gibi Kurban’da da zengin-fakir ayırımı yapmamış ve hiçbir hükmünde Kurban ibadetinin zenginler tarafından yerine getirileceğine dair bir ayet indirmemiştir. Oysa diğer birçok peygamber gibi Allah Resul’ü de çok yoksuldu ama Kurban ibadetini asla aksatmamıştı.

“Biz her ümmete kurban ibâdetini gerekli kıldık, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları keserken Allah’ın adını ansınlar. Sunu unutmayın ki, hepinizin ilahı bir tek ilahtır. Öyleyse yalnız O’na teslim olun. Sen (ey Rasûlüm!) O alçak gönüllü, samimi ve ihlaslı olanları müjdele!” Hac 34

Dolayısıyla Peygamber Efendimizin vefatından sonra mezhepler, tarikatlar ya da cemaatlerin vahyi bozmalarından Kur’an dışı öyle bir din ucubeleştirildi ki, her hükümde olduğu gibi Kurban ibadeti de payını almıştır.

İman etmiş her mümin; ister zengin ister fakir olsun Kurban ibadetinden sakınamaz. Bu sebeple önemli olan merasime iştirak etmek olup, zikir sırasında Allah’a takdim edilen Kurban’ın başında bulunmaktır.

Çeşitli yardım kuruluşlarına vekâlet vermek suretiyle Kurban ibadetinden bilgisizce kaçınanlara dediğim odur ki mutlaka bir Kurban selamına iştirak edilerek amelsel yükümlülüklerin yerine getirilmesidir. Cemaatle kılınan bir namazda namaz kıldıran hocayı vekil tayin ederek cemaattin arasında bulunmamak nasıl gayrimeşru ise, Kurban takdiminde bulunmamak da gayrimeşrudur.  

Ki, Allah ve Resulü’nün belirlediği gün olan Kurban Bayramı daha gelmeden Kızılay’ın küfür edercesine Kurbanlıkları keserek, Kurban bağışında bulunanlara kavanoz içinde et dağıtımları başka bir söze gerek bırakmamaktadır.     

De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” En’am 162

Hiç yorum yok: