1 Aralık 2012 Cumartesi

Prof. Dr. Nurşen Mazıcı fahişe midir?


Her ne kadar bedenen fahişe olup olmadığına şahit değilsem de zihnen fahişe olduğu; Müslüman Türk milletinin yüz akı ve şerefi padişahları için veled-i zina benzetmesiyle kanıtlanmıştır.

Aşırı bir CHP militanı ve Kemalist olan Mazıcı; dini değer taşıyan tarihi şahsiyetlere haçlılardan daha şiddetli saldırmakta, din ve namus abidesi padişahlarımıza ve iffetli analarına alçakça küfredebilmektedir.

Dünya, padişahlarımızı yüceltirken hainlerin alçaltma çabaları, insanlarımızın ne denli habis ve nankör olduklarını ispatlamaktadır.  

Amaç ve hedefleri Allah’ın yüce dini İslam’ı yeryüzünde egemen kılarak hak ve adaleti yerleştirmek olan padişahları, iflah olmaz laik savunuculuğuna rağmen İslam’ı referans alarak eşleriyle dini nikâh yapmamakla ithamı, hem savunduğu laikliğe bir tezat hem de tarihimizi karamakla görevli bir haçlı olduğuna delildir.

Allah adı anılmadan kesilen bir hayvanın etini yemek dahi haram olduğuna göre; şeriat için savaşarak canlarını veren herhangi bir padişahın Allah adına nikâh kıymaması yahut zinası mümkün müdür?

Ki, nikâhın anlam ve mahiyetini milleti aptal yerine koymak suretiyle manipüle eden İslam düşmanı Mazıcı, Allah’a olan iman ve inancı reddedip beyin üstünlüğünü kabul eden ateist anlayışından dolayı karşı olduğu nikâhı kaynak alarak padişahlarımızı veled-i zinayla suçlaması, nasıl kasıtlı bir düşman olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Bu düşüncesine göre başta CHP’liler olmak üzere Kemalistler, solcular ve PKK’lıların tamamı veled-i zina olup, asıl gayrimeşru olanlar Allah adına değil de beşer adına kıyılan nikâhlardır. Dolayısıyla Mazıcı, laiklik gereği ülkemizde kıyılan resmi nikâhların haram, Allah katında zina sayılan evliliklerden doğan çocukların da veled-i zina olduğunu itiraf etmiştir.

Aynı zamanda Müslüman millet hasmı Ergenekon Terör Örgütünün de destekçisi olan Mazıcı, adımızı altın harflerle tarihe kazıyan ecdadımıza, sırf İslam inancından ötürü öyle katmerli bir müteneffirdir ki, “Kral çıplaktır” sözünü “Padişah çıplaktır” diye değiştirerek kadim Osmanlı karşıtlığını her mecrada sürdürebilmektedir.  

Bilimle özde hiçbir bağı olmadığı halde ezberleriyle hak etmediği unvanını bilim adamı Pasteur ile verdiği örnekten anlıyoruz. Dine bağlılığı ve buluşlarını Allah’a olan inanç ve imanıyla gerçekleştiği bilinen Pasteur’ün koyu bir dindar olmasını kabul ederek, güya dini, laboratuarın kapısında bıraktığını iddia edip kendilerinin de dini bırakmaları gerektiğini açıklayan dinsiz Nurşen Mazıcı, çok iyi kullandığı sanılan mantığının nasıl aldatmacı bir şeytan taktiği olduğu, Pasteur’un şu sözüyle ortadadır.

"Doğayı ne kadar çok incelersem, Yaratıcının eserleri karşısında inancım o kadar çok artıyor. Bilim insanı Allah’a götürür." Pasteur

Demek ki Nurşen Mazıcı bilim adamı değil ki, Allah yerine şeytanı rehber edinmiştir!

Tıpkı padişahlara veled-i zina iftirasında bulunduğu gibi Pasteur’u da iftira atarak, dini, laboratuarın kapısında bıraktığını iddia edebilmektir.  

Oysa Pasteur, o güne kadar Aristo felsefesi ve evrim teorisiyle hareket eden tıp dünyasına karşı büyük bir mücadele başlatmış, kendiliğinden türemenin bir hayal olduğunu kesin olarak ispat etmesiyle, her oluşumun bir yaratıcısı ve nedeni olduğu, gözle görülemeyen virüslerin dahi bir program dâhilinde ürediklerini savunmuştu. Pasteur, embriyoların kendiliğinden meydana gelmediği doktrinini açıklarken, tabiat bilimleri müzesi müdürü ve o devrin Darwinist bilim adamlarıyla çok büyük tartışmalar yapması bile, dini, laboratuarın dışında bırakmadığını ortaya koyan somut bir kanıttır.

Pasteur’un yıllarca eğitimini alıp kendisini otoriteliğe yükselten teorilere karşı gelmesi ve tıp akademisinde köhnemiş kuramlara ayak direyenlerle mücadele etmesi, Nurşen Mazıcı’nın savunduğu dinsiz (pozitivist) bilimden değil, dinsi bilimden kaynaklandığı aşikârdır.

Öyle ki, bir çocuğun köpek tarafından ısırılması üzerine Pasteur, inceleme amacıyla kuduz mikrobunu bir şişeye koyar. Laboratuarındaki camın kenarına koyduğu şişenin içine rüzgârla bir küf girer. Bir kaç gün sonra kuduza neden olan mikrobun yok olduğunu görür. Buna neden olan küfü araştırarak kuduz aşısını bulur ve serumunu gerçekleştirir. Böylece Pasteur, embriyoların kendiliğinden değil yaratıcının programı dâhilinde ürediklerini ispatla, zaferini ilan eder.

Ancak kendini duygulardan arındırıp mantık çıkarımlarına odaklı Nurşen Mazıcı gibi ölüler, tıpkı ruhsuz beden taşıdıklarını zannıyla gerçeği kavrayamadıkları gibi bilim adamı müsveddesi olmaktan da ileri gidememekte ve gelişememektedirler. Onlar için bilim ve gelişim, Allah’ı, Peygamberlerini, kitaplarını ve dinlerini reddetmekle orantılıdır.  

Kendini bilim adamı sanan Nurşen Mazıcı’nın bugüne kadar bir keşfi ve siyasette etkili bir başarısı var mı ki, bilim adamı olarak ilgi ve itibara layık görülebilmektedir? Olmadığından milletini egemen kılacak doktrinler geliştirmeyi ve öğrencilerinin istikballerini karartmayı önemsemeyip, başarısızlığını dine ve tarihe saldırarak gündemde kalmaya çalışmaktadır. Eleştirdiği ve hakaret ettiği kişi ve değerler kadar bir başarısı mı var ki, şeytanın adımlarını izleyerek ezbersi ve taklitsi papağanlığıyla kin ve nefret kusmaktan başka bir şey yapamamaktadır.  

Duygusuz ve dinsiz bir sosyal bilimci ne verebilir ki? Düz mantığı kullanmadaki yeteneği, ancak kör, sağır ve kalpsizleri ikna eder.  

Şüphesiz dedelerimiz ve analarımızı doğrayan haçlıların fışkırttığı döllerden üremesi, ecdada ve millete düşmanlığına yegâne delildir.

Evli ya da çocuğunun olup olmadığını bilemiyor ve bu konuda hiçbir bilgiye ulaşamadım. Zaten gerekte duymuyorum. Hiçle ilgilenmek, kişiyi de hiçleştirir. Eğer evli ise, kendisinin de itiraf ettiği gibi dinsiz bir nikâh kıymasından evliliği gayrimeşru zinası bir beraberlik olup, çocukları da veled-i zinadır.

Acaba Deniz Baykal’a karşıtlığı; Deniz Baykal’ın Nesrin Baytok yerine kendisini tercih etmemesinden midir? O kadar süslenmesine ve militarist CHP’li olmasına rağmen Deniz Baykal’ı etkileyememiş miydi?     

Adını ilk defa yaptığı ihanetsi küfürle duyduğum söz konusu HİÇ’i, ilim sahibi görüp de konuk ettikleri Tv 8 kanalını ve sunucusu Gökmen Karadağ’ı yaptıkları dolaylı ecdat düşmanlıklarından şiddetle lanetlemek, Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne’yi de ecdadını söven HİÇ’in ya ağzına bir tokat vurmayıp yahut orayı terk etmemesiyle kınayabilmek için bu yazıyı ele aldım.

Nasıl olur da Nurşen Mazıcı adlı sapığı, millete meydan okutturarak ecdada küfrettirebiliyorlar?

CHP, herhalde bayraktarlığını yaptığı din ve ecdat düşmanlığıyla övünüyordur. Ancak Müslüman Türk milletini ne dinsiz ne de ecdada saygısız bırakamayacak, hain ve nankörlükle yaftalamayacaklardır.  

Gerek Nurşen Mazıcı gibi bilim müsveddeleri gerek gazeteci gerekse CHP’liler, PKK’lı teröristlerin yapamadıkları tahribatla milletimizi iğfal ederek tüketeceklerini düşünseler de, sonunda asla dönüleceğinden şüphe duyulmamalıdır.

Nasıl ki ruhun bedenden ayrılmasıyla ölüm gerçekleşip çürüyen cesetler, ruhun bedene intikaliyle tekrar canlanıyorlar ise; Müslüman Türk milleti de aslına rücu edecektir.  
      
Sonunda her şey aslına rücu eder…            

Hiç yorum yok: