5 Aralık 2012 Çarşamba

İnsanlığın insan olmayan numuneleri…


Dünyanın gelmiş geçmiş hangi ülke tarihinde ve medeniyetinde Türkiye’deki gibi alçaksı bir anlayış vardı ki,  yıllardır katleden, yakıp yıkan, tehdit eden,  meydan okuyan, aşağılayan, parçalamaya çalışan, gözyaşlarını sellere ağıtları gök gürültüsüne dönüştüren, mal ve can güvenliğini ortadan kaldırarak otoriteyi etkisiz kılan azılı düşmana kol kanat geren bir devlet mevcuttu?

Hem de öyle bir kollama ki, dünyadaki her ülkede ihanetten yargılanarak idama mahkûm edilmesi mutlak olan BDPPKK’lı vekillerin, sadece dokunulmazlıklarının kaldırılması dahi tartışma konusu yapılarak aba altından gösterilen sopaya teslim olunabilen bir politika ve düşünce, PKK’nın kök salarak BDP adı altında meşrulaşmasına yegâne yanıttır.

Gerek Ak Parti içindeki PKK ajanı vekiller gerek PKK’nın gizli işbirlikçisi CHP, gerek adalet karşıtı medya gerekse haçlı sözcülerinin dokunulmazlıkların kaldırılmamasıyla ilgili görüşlerine zerre kadar önem vermiyor isem de, Cumhurbaşkanı Gül’ün devlet ve millet aleyhtarı terörist desteksi açıklamaları yenilir yutulur değildir!

Cumhurbaşkanı Gül, safını hak, adalet, vicdan ve hukuk yanında değil de canavar vekillerin tarafında mukim kılarak dokunulmazlıkların kaldırılmaması için herkesi sorumlu olmaya davet etmesi, fevkalade ürpertici bir yenilgidir.

1994 yılındaki PKK’lı vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını kastederek, Geçmişte yaşananların tekrar edilmemesi gerekir” açıklaması, devletin teröre ve terörist vekillerine karşı hukuku çalıştırmaması gerektiğini vurgulamakta, ne kadar azgın olsalar ve kan dökseler de görmemezlikten gelinmesini istemektedir. Ayrıca geçmişten bugüne kadar tekrarlanmayan yaptırım, terörü bitirdi mi yoksa çıkmaz bir sokağa mı toslattı? Oysa 1994 yılındaki terörist vekiller, günümüzdeki şeytanların yanında masum idiler. Tabii ki şeytanın masumu var ise!

Açıklamasının devamında; BDP'lilerin şiddet içeren sözleri tasvip edilemez. Tüm yetkililere sesleniyorum. Kendimizi çıkmaz sokaklara itmememiz lazım. Akan kan kimin kanı olursa olsun üzülürüz. Daha önceki teşebbüsler sabote edildi. Devletimiz kanı durdurmak için çalışıyor. Terör örgütü zayıf olduğu için propaganda yapıyor. Artık yanlış yapmak zor” ifadeleriyle, gücüne inanıp güvenmeyen ya bir cumhurbaşkanı psikolojisiyle karşı karşıyayız yahut BDPPKK lehine çaba gösteren bir hainle…

Bir taraftan ‘BDP’lilerin şiddet içeren sözü tasvip edilemez’ diyor, diğer taraftan dokunulmazlıklarının kaldırılmaması yönünde fikir beyan ediyor. Oysa sokaktaki bir insana “ulan” demek dahi ceza yasasında karşılığını buluyor ama millet düşmanı canilerin muaf tutulmaya çalışılması kime hizmet ediyor?

Cumhurbaşkanı, ‘Kendimizi çıkmaz sokaklara itmememiz lazım. Akan kan kimin kanı olursa olsun üzülürüz’ açıklaması, Gül’ün derhal ya istifasını ya da ihanetten yargılanmasını mecbur kılmaktadır. Milletiyle, ordusuyla, polisiyle, kurum ve kuruluşlarıyla koskoca bir devlet, sapık bir terör örgütü ya da vekillerine işletilecek yargıdan dolayı mı çıkmaz sokağa saplanacak? Yoksa Gül, kendini böylesine aciz bir devletin başında mı zannediyor? Ya da terör örgütünün elinde nükleer imha silahları, 75 milyonu katledebilecek bir gücü olduğu telaşından dolayı mı çıkmaz sokak vurgusunu yapıyor? Açıkça teslim olmaktan başka bir yol olmadığını mı anlatmak istiyor?

Nasıl olurda, ‘akan kan kimin kanı olursa olsun üzülürüz” açıklamasıyla, halkını çocuk-kadın demeden katleden, insanları diri diri yakan, güvenlik güçlerini genç yaşlarda öldürerek geriye sayısız dul ve yetim bırakan şeytanların aktığı kanlarına üzülüyor? Gül, bu milletin Cumhurbaşkanı değil midir? Gül, vicdanı ve dini olan insan değil midir? Köşke davet ettiği şehit yakınlarına da, teröristlerin akan kanlarına üzüldüğünü söyleyebilir mi? Hangi din ve düşüncede şeytanın aktığı kanından üzüntü duyan bir insan mevcuttur? Masum insanların ve şehitlerin kanını terörist kanlarıyla müsavileştirebilen bir insan, cumhurbaşkanı da olmuş olsa sağlıklı sayılabilir mi? Nasıl bir Müslüman’dır ki, Allah’ın açık ve seçik ayetlerine de karşı çıkabiliyor?

Devletin kanı durdurması, ancak devlet duruşuyla mümkündür. Yoksa yoldan çıkmış ve asla iflah olmaz sapkınlarla girişeceği uzlaşma, pazarlık ve taleplerini yerine getirebilme arayışları, kanın daha zalimce akmasına ve durmaksızın dökülmesine neden olur. Unutulmalıdır ki, tükenmekte olan kötüyü canlandıran umuttur. Dolayısıyla her beyan, kötünün umutlanmasına ve azmasına neden olmaktadır. Bu sebeple Türkiye’de hâkim politika, yıllardır PKK’ya umut vererek beslemiştir.

Dünyanın büyük bir çoğunluğu nefislerinin doğrultusunda şeytanın adımlarını takip ederek büyük bir dostluk ve barış sağlamalarına rağmen, neden şeytanın ihanetiyle karşı karşıya kalarak perişan olduklarını hiç sorguladınız mı? Çünkü şeytanla barışın ilk kuralı, YAPMA’dır. Dolayısıyla şeytan dostu PKKBDP ile yapılacak bir uzlaşı veya barıştan yarar beklenemez.  Ancak Cumhurbaşkanı Gül, Allah’tan da daha iyi bildiğini varsayarak aksini düşünmekte ve şeytanla barışın mümkün olabileceğini umut etmektedir.

Nasıl olurda zayıf olan bir terör örgütünün propagandası etkili olabilir? Zayıf bir terör örgütünün propagandasından çekinen Gül, 75 milyonu yöneten devletin başında değil mi ki, devlet gücünün o propagandayı etkisiz kılamayacağından tedirginlik duyuyor? Acaba terör örgütünün devletten fazla bir gücü mü var? Bu açıklamasından dolayı Cumhurbaşkanı Gül, terör örgütünü devletten daha etkili ve güçlü bulmasından yargılanmalıdır.

Cumhurbaşkanı Gül, “Artık yanlış yapmak zor” ifadesiyle, sonucu her ne olursa olsun terör örgütüne boyun eğmeyi mi kastetti? Eğer akan kanı durdurmak PKKBDP’ye teslim olmaktan geçiyor ise, etrafımızı çevirmiş yüzlerce musibete karşı reçetesi nedir? Kötülüklerin temsilcisi sadece PKKBDP mi? Böylesi insanlığın onur ve şerefini doğrayıp hak ve adaleti yıkan bir anlayış, can vermiş ve vermeye devam eden insanlığın karşısında barınamaz…

Şükürler olsun ki merhum Erbakan misali tuzağa düşmeyen Başbakan Erdoğan, millet vicdanının temsilcisi olduğunu kanıtlayarak, adaletten geri adım atmamıştır.

Eğer merhum Erbakan’da çevresindeki Abdullah Gül ve Bülent Arınç gibilere kulaklarını tıkayıp imanının sesini dinleyerek cesaretli davranabilseydi, bugün cezaevinde yakaran hiçlerin 28 Şubat kabadayılıklarını alaşağı eder, zillet içinde iktidardan ayrılmazdı.

Cumhurbaşkanı Gül, bugün azılı teröristlerin dokunulmazlarının kaldırılmaması konusunda yaptığı açıklamayla vicdanları kahrettirirken, türbanıyla meclise giren partisinin kadın milletvekili Merve Kavakçı’ya neden sahip çıkmamış ve lehinde tek bir açıklama bile yapmaya cesaret edememişti? Ki, Merve Kavakçı ne terörist ne terörist vekili ne halkı şiddete azmettirmiş ne de devlete ve millete meydan okumuştu!

Seni ne kadar eleştirsem ve kusurlarını hediye etsem de, iyi ki varsın Başbakan Erdoğan…

Hiç yorum yok: