30 Eylül 2011 Cuma

MİLLETİMİN BAŞI SAĞOLSUN…

BDP’nin bir terör örgütü mü yoksa savaşan bir taraf mı olduğu her ne kadar muamma olarak kafaları karıştırsa da, gerek Cumhurbaşkanı gerek meclis başkanı gerekse Başbakan tarafından ısrarla meclise davet edilip çözümün bir parçası olma yönünde muhatap alınarak müzakereye oturtulması, onların bir terör örgütü değil savaşan bir güç oldukları itiraflarıdır. Söze değil fiiliyata odaklanıldığında devlet nezdinde BDP ya da PKK bir terör örgütü kabul edilmemektedir. “Söylemek bir şey, yapmakta başka bir şeydir.” Montaigne

Milletimiz BDP’nin tartışılmaz ayrılıkçı ve acımasız bir terör örgütü olduğunu kabul etse de, devlet kendilerini siyasi bir yapı olmakla meşrulaştırdığından pazarlığa girişebilmekte ve hunharca katledilen insan ölümlerini gizliden gizliye savaş kayıpları addetmektedir.
Aslında dönen entrikalar öyle alenileşmiş ki, bundan böyle tartışmanın ve bir şeyler izah etmeye çalışmanın lafebeliğinden öte hiçbir anlam ifade etmeyeceği aşikârdır. Maalesef devletimiz terör örgütü karşısında mağlup olmuş, sözde kan akmaması uğruna yabancı düşmanlara karşıda boyun eğdirici bir imaj doğmuştur. Cesaretle savaştan ve terörü bastırmaktan kaçınan bir devletten kim sakınır ve saygı duyabilir?

Bu sebeple sadece uluma misali esip gürlüyor, caydırıcı ve kararlı hiçbir etki gösteremiyorlar. Bugüne kadar gerek içeride gerekse dışarıda geri adım attırabildiğimiz tek bir olay var mıdır? Belki bağırmakla çocukları sindirebilirsiniz ama azgınları asla! Gerçi militanlaşmış çocuklar üzerinde de hiçbir yaptırımda bulunamıyorlar ya!

Keşke ciğerlerimiz benzeri organlarımız yanıp tutuşacağına ruhumuz sızlansaydı da, şehitlerimiz, kahpece kıyılan bebek-çocuk ve kadınlarımıza ihanet edercesine böylesi bir alçalmışlığı tatmasaydık.

Bu nasıl bir teslimiyettir ki, devlet başındakiler, AKP ve CHP; BDP’yi kucaklayabilmek için yarışabilmektedirler. Yoksa BDP, askeri kanadı pkk ile bağlarını kopardığını ve pkk’nın cani bir terör örgütü olduğunu ilan ederek cephe aldığını mı beyan etti? Ya da özerklik taleplerinden vazgeçtiğini mi? Yahut tehditlerinden ve bağımsız bir devlet olma sevdasından mı? Veya düşmanlık ve cinayetlerinden pişman olduklarını mı? Gerçekten BDP hangi hedefinden ve söylemlerinden caydı?

Şeytanın fiziki temsilcisi BDP’nin meclise dönüşünü Başbakan Erdoğan ve kimi çevreler geri adım olarak yorumlasalar da, zaferlerini pekiştirip taçlandırmak maksadıyla meclise geldiklerini okuyamamaları beyaz bayrak kaldırmalarına neden olmuştur.

Dünya yaratıldığından buyana hangi devirde silahlar susturulabilmiş ve kötülük ortadan kaldırılmış? Silahların susmasıyla ölümler son mu buluyor?

Teslimiyetle ölümleri durdurma ve barışı sağlama düşüncesinden daha sığ, ütopik, korkak ve berbat bir anlayış yoktur. Oysa insanın onuruyla arasında çok ince bir bağ olan söz, davranışla örtüşmediği takdirde insanlıktan koparır, ne düğü belirsiz bir yaratığa dönüştürür. Komşularla sıfır sorun politikasıyla iyi-kötü, insan-şeytan, masum-canavar gibi doğruyla yanlışı harmanlayarak paradigmaya dönüştüren zihniyet, teröristlerle de bu yüzden el sıkışabilmektedir.

Karşılarında devasa bir ordu ve millete sahip bir devlete meydan okuyarak 1’e karşı 50’yi feda edebilen azimdeki bir avuç yığının zaferi dikkatli okunmalı, böylece sayının ve gücün önemli olmayıp, ölümüne cesaret ve kararlılığın başarıdaki etkisi iyi muhakeme edilmelidir.

Tüm Türkiye aleyhlerinde olmalarına rağmen; yürüttükleri hem siyasi hem de silahlı mücadelelerinden yılmayarak amaçlarına ulaşmalarından dolayı düşmanımda olsa BDP’yi tebrik ediyorum.

Böylesi utanç verici bir trajediyi yaşayan Müslüman milletimin başı sağolsun…

“Kötülüklerin ilki ve en büyüğü haksızlıkların cezasız kalmasıdır.” Platon

Hiç yorum yok: