27 Eylül 2011 Salı

Hani, Obama barış, refah ve adalet getirecekti?

Mason Barack Obama’nın ABD Başkanlığına seçilmesiyle sanki kurtarıcı bir mehdi gelmişçesine, özellikle İslam ülkelerinde baş gösteren sevinç ve umudun şeytansı bir aldatma olduğu tartışılmaz yargısıyla, 06.11.008 tarihinde “Değişim umudu taşımayın” başlıkla kaleme aldığım yazıda; ABD’yi kişilerin değil sistemin yönettiğini, emperyalist ve İslam düşmanı sisteme muhalif hiç kimsenin başkan seçilemeyeceğini, işgalci ve barbar İsrail’e kesinlikle sırt dönemeyeceğini, başkanın sistemin bir kuklası olduğu ve Obama’nın sobadaki bir odun parçasından farkı bulunmadığı uyarısını yaparak, temel politikalarda hiçbir şeyin değişmeyeceği gerçeğini vurgulamıştım. İlluminati masonlarının 32. derece unvanına sahip Barack Obama’nın İsrail odaklı maskesi, asıl amaç ve hedefini ne kadar gizlese de politikaları deşifre olmasına yetmektedir.

Müslümanları teröristlikle yaftalayarak İslam’a savaş açmış İsrail güdümlü ABD sistemini analiz edemeyen yığınlar, Başkan Obama’nın Müslüman babasını referans alabilecek bir ahmaklıkla haksızlık ve zulümlerden kurtulabilecekleri beklentisine kapılabilmişlerdi. Ancak ümit ettikleri bir Obama’yı karşılarında bulamayıp süregelen kölelik ve baskıların aynı önyargıyla devam ettiği, Filistin Halkının bağımsız bir devlet olma girişiminde dahi ABD aleyhtarlığı bir nebze olsun uyanmalarına vesile olsa da, maalesef iktidarların tutsak bağımlılıkları sürmekte, ABD’nin oyun taşları olmaktan sıyrılamayarak bağımsızlığa kavuşamamaktadırlar.

Kendinden bir başkasına özgürlük ve bağımsızlığı sindiremeyen ABD, barış ve güvenlik özlemi çeken halkının değil İsrail’in buyurgan talimatı altındadır. Dolayısıyla ABD, ancak İsrail’in teyidiyle politikalar üretmekte ve müttefik tiyatrosuyla gösterilerini sürdürmektedir.

İsrail’in tetikçiliğini yapan ABD, dünyanın legal tek mafyasıdır. CEO’su İsrail’le aynı hedef ve amaçları taşımalarından küresel bir barışın tesis edilebilmesi imkânsızdır. Yalnızca boyun eğip insanlıktan arınarak pis bir köleliği kabul edip halkının zenginliklerini sömürttüğün takdirde sorun çıkmaz, aksi takdirde her türlü insanlık dışı baskı ve şiddet demokrasi adına meşru sayılır. Şüphesiz bu gerçeği tüm iktidarlar bilmekte ama korkuları ağır bastığından onurlu bir mücadeleden kaçınmaktadırlar.

Milyonlarca insanı acımasızca katleden, işgal eden, sömüren, ırzına geçen, fitneyle kaos oluşturan, suikastlar düzenleyen, hakları birbirine kırdıran, şantaj ve tehditle diz çöktüren, yurtlarından çıkaran ve hunharca işkence yapan ABD ve CEO’su İsrail canilerinin mesajları, temel denklem çerçevesinde okunabilirse gayet açık ve nettir.

Sanki amaçları barış ve adalet uğruna insaniymiş gibi duygu ve beklentileri şeytani bir manipülasyonla yanıtlayarak umut vaat edebilmeleri ve işbirlikçilerinin de propagandalarını üstlenmeleri maskelerinin düşmesini engellemekte, böylece küresel bir insani duruş sergilenememektedir.

İsrail’le fevkalade savaşsı bir sorun yaşadığımız sırada Başbakan Erdoğan’ın Obama görüşmesi ve taleplerinden; iyi niyet temennilerinden öte hiçbir sonuç çıkmaz. Obama ile görüşmenin bile ayrıcalık sayıldığı bir anlayış, her ne kadar insanlığı aşağılayan bir kompleksse de, ne acıdır ki kimsenin umurunda değildir. Türkiyei stratejik açıdan ne kadar önemli, göstermelik ve tutsak bir müttefik olsa da, ABD’nin İsrail’le olan yapışık ikizliği lehe olabilecek gelişmelere ve haklı argümanlara mani olur. Dolayısıyla İsrail’in oluru olmaksızın ABD’nin zehirsi yardım ve desteği imkânsızdır.

Başbakan Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi; BM’nin İsrail aleyhine aldığı yaklaşık 89 karara yaptırım uygulaması ve insanlık suçuyla ilgili yüzlerce müracaatın ABD’ce veto edilmesi, BM’nin bağımsız olmayıp dikta ile yönetildiğini ortaya koymaktadır. ABD aleyhinde bir karar çıkarılabilmesi nasıl imkânsız ise, İsrail aleyhine de mümkün değildir. Dolayısıyla BM, başta ABD olmak üzere beş daimi güvenlik üyesinin diktatörlüğünde varlık göstermekte, dünya, o beş efendinin çıkarları doğrultusunda pazarlanarak, kalan artıklar bölüştürülmektedir. Böylesi bir kuruma üye olan tüm devletler, o beş üyenin boyunduruğu altında tasmalı mahlûklardır.
Eşitsizliğin, adaletsizliğin ve bağımsızlığın apaçık kanıtlandığı yer, BM’dir. Sözde milletler arası barışı sağlayan bir misyon görünümünde ki BM, çıkara, fırsata ve hırsa dayalı öyle kötü ve bencil bir barışı ikame ettirmektedir ki, savaştan daha berbat bir kıyameti basınçlamaktadır.

İran ve Kuzey Kore’nin ABD karşıtı dik duruşlarına diğer ülkelerde destek verebilse; ABD gibi aslında bir hiç olan emperyalistlerin hadlerini anlayacaklarına şüphe yoktur. Acaba ABD ve Batı’lı müttefiklerin ambargoları İran ve Kuzey Kore’yi pes mi ettirdi? Kaçtıkça kovalayan iblisin üzerine gidildiğinde yenileceği tartışılmazdır. Ancak insanlığını yitirmiş fiyat etiketli politikacıların iktidar olduğu bir dünyada canavarları alt edebilmek ve bağımsız kalabilmek mümkün değildir. Tabiatıyla o iktidarları başa getiren toplumlarda aynı zilleti hak etmelerinden şikâyet hakları bulunmamakta, dolayısıyla onursuzluğa mahkûm olmuşlardır.

Başbakan Erdoğan’ın duruşu her ne kadar umut doğursa da, söz ve davranışlarındaki çelişkiler, ABD’nin gerçek amacını bilse de sığınmaya devam etmesi, hükümet üyelerinin çıldırtıcı açıklamaları; BDP (pkk), İsrail ve Rumları sindirmekten alıkoymaktadır.

İslam ve insanlığın yüz karası toplumlar, tıpkı iktidarları gibi hiç sarsılmayacak, ölmeyecek ve başka felaketlerle karşılaşmayacaklarmış düşünceleriyle paradan başka hiçbir şeyi hedef edinmemekte, bu sebeple değer denen erdemlikler yavaşça yok edilerek materyalizm, düşünce ve duyguları istila etmektedir.

Aslında kötülerin hüküm sürmesine yegâne sebep, sözde iyilerin teşvikkârlıklarıdır. Suçluya hak ettiği yaptırım uygulanmadığı takdirde, o suçlu, yaptıklarından sorumlu tutulamaz. Eğer gerek İsrail gerekse BDP (pkk), işledikleri katliamlara karşılık bilmukabele de bulunarak caydırıcı bir müeyyideye gidilebilseydi, böylesi bir acziyeti yaşamaz, gizli bir yakarışla müzakerelerden bahsedilmezdi. Artık barış, korkakların sığındığı bir liman haline gelmiş, demokrasi de suçları meşrulaştıran bir kalkan olmuştur.

Benliklerini galebe çaldırmalarından yaratıcıları Allah ile barış içinde olmayanların hilkatteki eşleriyle sulh içinde yaşayabilmeleri mümkün mü?

“Barış istiyorsanız savaşa hazır olun.” Sezar

Benliklerini galebe çaldırmalarından yaratıcıları Allah’a karşı böbürlenerek demokrasi adına tiranlıklarına seçimle kavuşanların halka eşit ve adil davranabilmeleri mümkün mü?

“Demokrasi” ve “demokratik devlet” kavramlarının kullanımı konusunda büyük bir eksiklik vardır. Bu kelimeler açıkça tanımlanmadıkça ve anlamları üzerinde uzlaşılmadıkça insanlar bu anlam karmaşası üzerinde yaşamaya devam edeceklerdir ve bu tartışmalar demagoji yapanların ve despotların işine yarayacaktır.” Alexis de Tocqueville

Hiç yorum yok: