20 Mayıs 2009 Çarşamba

Neo-laik diyanetin münafık ilahiyatçıları

Hedefi vahiysel Kur'an'ı kökten reform etmek olan diyanet, bir türlü başaramadığı hıyanetini tamamen bid'at fetvalarıyla aşmaya çalışmakta, temsilcileri vasıtasıyla vahyi bozmak suretiyle akılları karıştırarak laik ve Kemalist devletin dileği doğrultusunda sözde çağdaş ve hümanist bir din olgunlaştırma yolunda ayet ve hadisleri saptırmaktadır.

Hıristiyan ve Yahudi din adamlarından çok daha beter bir anlayışla Kur'an'ı günümüze uyarlama girişiminde bulunarak laikleştirebilme gayreti içinde olan ilahiyatçılar, sanki Allah'ın varolan gelişme ve ilerlemeleri bilmekten aciz bir irade ve görüngüye sahipmişçesine çağdaş bir din yapılaşmaya gitmekte; ayetlerin anlam ve mahiyetlerini, birey, toplum ve devlet ilişki ve yönetimlerindeki tartışılmaz hükümlerini kökten değiştirmeye yönelmektedirler.

Laik devletin koyduğu anayasal çerçevede Allah'ın haram saydığını helal, helal emrettiğini haram kabul edercesine Allah'ın değil, putperest devletin hükümlerine bağlılık gösterip vahyi ayaklar altına alan diyanet, laik yapısıyla açık bir küfür içindedir. Bu sebeple diyanete bağlı ve laik temelle yetişmiş bir hocanın veya bir ilahiyatçının fetvalarına ve hurafesel açıklamalarına asla güvenilmemeli, mutlaka Kur'an'da karşılığı aranarak, muatabakat sağlanmalıdır. Yoksa şeytanın adımlarını takip eden onlar gibi dinden çıkılmış olunur ki, şeytanın da varolma amacı odur.

Türkan Saylan adlı azılı İslam düşmanının cenaze merasimindeki bir müftünün inanılmaz övgüsel dalkavukluğu, tarihte eşine raslanılmamış ve bir daha rastlanılmayacak bir korkuçluktaydı. "Kişi dostunun dini üzerinedir" hadisi şerifinden de anlaşılacağı üzere; bir müftünün bir kafir ile olan dostluğundan gurur duyabilmesi, hak olan tek din İslam'ın kimler tarafından temsil edildiğini ortaya koymaktadır. Münafık müftü İhsan Özkes, laik ve Müslüman ayırımıyla bölücülüğün şovalyeliğini yapan Saylan'ı, "Türkiye'yi kurtaran insan" sözleriyle nasıl abideleştirmeye çalıştığı halkımızı şok etmiştir. Yaşamı boyunca İslam'a küfredip, öldükten sonra gönüldaşı müftü aracılığıyla evliyalığa yüceltilen Saylan, müftününde ifade ettiği gibi, isyankarlığının karşılığı olan ödülünü, mutlaka Allah'tan alacaktır.

Hiçbir dönemde Müslüman olduğunu söylemeyen Saylan, annesini referans göstererek onun üzerinden kendini savunması, kimilerinin dikkatinden kaçsa da apaçık bir manipülasyondur. Kişinin anne, baba, kardeşi veya akrabaları değil, kendinin ne olduğu önemlidir. Kimi peygamberlerin babaları, kardeşleri, eşleri, çocukları ve akrabaları Allah'a iman etmedikleri halde, onlara hiçbir zarar verilmemiş ve sorumlu tutulmamışlardı. Her insan kendinden sorumlu olmasından dolayı, Türkan Saylan'ın kimliği herkesçe bilinmektedir. Münafık müftünün ruhbani günah çıkarma, övgü ve duaları ile cenazesine katılan yığılar, Saylan'a hiçbir fayda getirmeyecektir.

Allah indinde makbul olmayan bir kimseye bütün insanların hürmet ve tazimi ona hiçbir fayda sağlamayacağı gibi, Allah indinde makbul olan bir kimseye bütün insanların yüz çevirmesi de ona hiçbir zarar sağlamaz.


Şeytanın, yaratılan yaratıklar arasında en muazzam ilme ve bilgiye sahip olması baz alındığında, Saylan'ın İslam'ı yok etme temelinde inşa ettiği batıl eğitim seferberliği amacının şeytani olduğu anlaşılacaktır.
Türkan Saylan öylesine şeytaniydi ki, sağlığında iman etmeyip savaştığı dini öldükten sonra kullanmayı planlayarak dostu olan müftüyü kanalize etmiş, ihanetlerini örtbas edebilecek iyi bir ad ve hıristiyanlar misali günahlarını affetirecek Müslüman kimlikli bir papaz bırakmak suretiyle cenaze merasimindeki trajikomik sahneyi yaşatmış, neredeyse yaptıklarını unutturabilecek "eğitim tanrıçası" ünvanıyla bir duygu seli oluşturmuştur. Oysa şeytanın da, muazzam batıl eğitimiyle milyarları etkileyip yoldan çıkardığı unutulmamalıdır.
l
Her canlı, hakkında yazılmış olan rahmani veya şeytani bir yaşamı idame ettirme mecburiyetinde bulunduğundan, kaderini değiştirebilecek yaratıksal bir iradenin vaki olamayacağı muhakkaktır. Gerek peygamberler, gerekse şeytan bu amaçla yaratılmış, herkes o doğrultuda hak ile batıl yollara ayrılarak, yazgılarının gereğini yapmaktadırlar. Şeytan yok edilemedikçe kötülükler ve temsilcileri kötüler sonlandırılamayacaktır.

Yaratık hiçbir insan, benliğini yücelterek çeşitli gerekçelerle Allah ve Resulünün hükümlerini kendi istek ve düşüncelerine göre yorumlayamaz, günün kozmetik şartlarına ve global fikirlere göre uyarlayamaz. Allah'ın iradesine, emir ve hükümlerine başkaldıran kafir ve münafıklar, Müslümanlıkla şereflendirilemez...

"Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." Ahzab.36

Hiç yorum yok: