17 Mayıs 2009 Pazar

Eurovision maskaralığı

“Ancak tabela devleti olabildik” başlıklı yazımla kimliğini, gücünü ve onurunu ilkelliğe peşkeş çeken Türk devleti ve milletinin çöküşü üzerinde durmuş, inanılmaz bin bir türlü gerekçelerle nasıl pespayeliğe döndüğümüzü delillerle ortaya koymuştum.

Adı “Eurovision şarkı yarışması” olan sanatsal bir gösteriyi “SEX SHOW”’a dönüştürerek, Müslüman Türkiye milletini rezil rüsva eden hükümet, sözde çağdaş medyanın ve yığınların desteğiyle Türkiye’yi tanıtma adına milli seferberlik abartısıyla bir devletin ve milletin helakını gözler önüne sermişlerdir.

Belçika’da doğarak batı ahlakı ve kültürüyle yetişmiş zavallı bir Belçikalıyı Türkiye adına yarıştıran AKP Hükümeti, cinselliğini fışkırtarak ve gayri ahlaki ilişkilere girerek şarkıcılık yapmaya çalışan liyakatsiz kadına öylesine ağır bir sorumluluk yüklediler ki, kadıncağız yetmiş milyonun ağırlığı altında ezilerek, depresyona girmekten ve hasta olmaktan kurtulamamış, umutla beklenilen sonucun aksine perişan olmuştur. Uluslar arası sıradan bir yarışmayı kurtuluş mücadelesine çeviren ve milli bir dava haline getiren hükümet, olası bir zafer edasıyla destek arayışında dahi bulunmayı içine sindirebilmiştir. Geçmişte kazandılar ne oldu ki, bugün kazanmış olsaydılar ne değişecekti?

DAVOS’taki duruşunun gerçekte bir manipülasyon olduğunu kanıtlayan başbakan Erdoğan, Müslüman Türkiye milletini ve devletini idare eden bir lider olduğunu unutarak, söz konusu zavallı kadına anchormanlık yapmış, canlı yayında bağlanarak, her türlü desteğinin üzerinde olduğunu ve Moskova’ya ziyaret düzenleyeceğini ifade etmek suretiyle dolaylı da olsa ziyaret amacını ortaya koymuştu.

Başta Almanya olmak üzere birçok ülkenin canlı yayın dahi yapmaya tenezzül etmediği alelâde bir şarkı yarışmasına, dünyadaki hiçbir lider, sarkıcı temsilcisine böylesine açık bir destek vermemiş, insanlarını galeyana getirmemiş, milli ve manevi menfaatlerinden üstün tutmayarak, sadece halklarının boğuştuğu ekonomi kriz ve siyasi çıkarlarını dert edinme erdemliği ve sorumluluğuyla siyasi bir duruş sergilemişlerdi. Böylesi bir tabloda; başbakan Erdoğan’dan bir lider, ülke lehine bağımsız bir hizmet beklenebilir mi?

Seks ve cinsel fahişesel show’un değil; sözün, bestenin, sanatın ve ilkelerin kazanabileceğini idrak edemeyen kompleksi sefiller, hem yarıştırdıkları o kadını kahramanca yücelterek psikolojisini bozmuşlar, hem de Müslüman halkına ihanet ederek; inanç, iffet ve onurlarına kapkara leke sürmüşlerdir.

Hatırlanacağı üzere; bir zamanlar “çocuk pornosu” izleme sapkınlığını hiçbir ülkeye kaptırmayarak dünya birincisi Türkiye, başları öne düşüren sabıkasını Eurovision’da da yinelemiş, utandırıcı cinsellikten öte bir değeri olmayan seks show’uyla şehvetleri kabartmıştır. Azerbaycan ve Ukrayna’nın show’undan daha beterini ortaya koyarak, çocukların seyretmemesi için “kırmızı nokta” ile yayınlanması gereken pornografik bir gösteriyi dünyaya izletmeleri, hangi temel kriterde Türkiye’nin tanıtılmaya çalışıldığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Çağdaş bir batı ülkesi olabilmeyi cinsellik ve seksle bağdaştıran sapkınlar, her geçen gün bir zamanların ünlü seks ve sapkınlık merkezlerinden biri olan knisos’a benzemekte, dolayısıyla aynı akıbete uğrayacağına da şüphe duyulmamalıdır.

Sanatsal, bestesel ve kültürel bir kıymet taşımayan, yalnızca seksiliği ve çıplaklığıyla ön plana çıkan Eurovision temsilcisine kayıtsız destek veren başbakan Erdoğan, izlediği pornografik gösteriden ne kadar tatmin oldu ve memnun kaldı bilemiyorum. Ancak şu bir gerçek ki, temsilcinin tamamen cinsel içerikli seksi show’nun en doruk noktasında cehennemden kaçmış zebani misali kavalye ile sarmalayışı ve yüzeysel sevişme sahnesi, sebep olanların boynunda bir ar yaftası olarak asılı kalacaktır.

Türkiye’yi ve Türkiye milletini tanıtma adına yapıla gelen rezaletler, artık kimsenin suratına bakılamayacak bir hal almıştır. Oysa gerek batı, gerekse doğu Türkiye’yi ve halkını hem şerefli tarihinden hem de günümüzdeki dönekliğinden çok iyi tanımaktadır. Acaba onlar tanıyor mu?

Cahiliye dönemi, ilk ve orta çağın yegane kültürleri ve yaşam biçimleri olan cinsellik, kendilerini kabul ettirmeye çalışan üçüncü dünya ülkelerinde fevkalade önem arz etmekte, kendilerince tanılanacağı ve saygı görüleceği yönünde bir arayışa itmektedir. Oysa maddi veya manevi fahişelik, hiçbir dönemde itibar görmemiş, saygınlık kazanmayarak toplumlarca sindirilmemiştir. İnat ve ısrarla kazanma adına başkalaşarak değişime uğrayan hainlere güvenilemeyeceği, fıtratsal bir olgudur.

Başbakan Erdoğan, hükümet, medya ve çağdaş özentili yığınlara soruyorum; inançları, özgü sanatları ve kültürlerini tanıtmak amacıyla düzenlenen yarışmalara iffetli Müslüman Türk kadınları ve erkeklerin cinselliğini pazarlama girişimleri, kendilerine batı nezdinde bir kazanç mı sağladı, yoksa alçaltıcı bir kayıp mı? Uygar olabildiler mi?!?

Hiç yorum yok: