27 Mart 2016 Pazar

Dini, namusu ve vicdanı olmayan hümanisttir…

Hümanizm, nefsaniyeti tanrılık seviyesine yükselten öyle bir manipülasyondur ki, kâinatın yaratıcı Allah tarafından yaratılmadığını ve sonsuzdan beri varolduğunu; insanın maddeden ibaret olduğunu ve ruhunun bulunmadığını; insanın fıtratı doğrultusunda yaratılıştan gelen özellikleri olmadığını; Allah’ın kâinat ve insan üzerinde hiçbir hâkimiyetinin bulunmadığını; insanın benlik ve özgürlük kazanabilmesi için Allah inancının terk etmesini ve Allah’tan indirilen vahye inanmamasını savunur. 

Oysa hümanizm her ne kadar insanlar üzerinde “insan sevgisi, barış, kardeşlik” gibi olumlu mesajlar çağrıştırsa da asıl hedefi Allah’a ve dinlerine savaştır. Şeytanın insanlar lehine kaygısı ne ise, hümanist düşüncenin de odur.

‘İnsanlık’ kavramını Allah’a karşı isyan ve inkâr üzerine işleyen Hümanizm,  en iyi değerlerin, karakterlerin ve davranışların ilahi otoritede değil de insanlarda olduğuna inanan ateist merkezli bir düşünce sistemidir.  

Hümanizm tüm gerçekliğin bizzat doğanın kendisinden ibaret, kâinatın temel materyalinin de ruh değil madde enerji olduğuna inanır. Düşüncesine göre Allah gerçek değildir ve insanlar ölümsüz ruhlara sahip değillerdir; dolayısıyla kâinatın sonsuz bir yaratıcısı yoktur. Yaratıcı Allah’ı, Mutlak İrade’yi ve vahyi reddeden hümanizm, şeytani düşünceden öyle daha berbattır ki, şeytanın Allah’ı inkâr etmemesi baz alındığında sapkınlıktaki şeditliği de kanıtlanmaktadır.

Geçtiğimiz yüzyılda hümanistler tarafından yayınlanmış iki önemli "manifesto" vardır. Birinci manifesto 1933 yılında yayınlanmış, dönemin ünlü isimleri tarafından imzalanmıştır. 40 yıl sonra, 1973'te yayınlanan II. Hümanist Manifesto ise, birincisini teyit etmiş, ancak aradan geçen zamanın gelişmelerine göre bazı ilaveler içermiştir. II. Hümanist Manifesto'yu imzalayan binlerce düşünür, bilim adamı, yazar ve gazeteci vardır ve bu doküman hala son derece aktif olan “American Humanist Association” (Amerikan Hümanist Birliği) tarafından savunulmaktadır.

Manifestoları incelendiğinde her ikisinde de en temel görüş; kâinatın ve insanın yaratılmadığı, kendi başına var olduğu, insanın kendisinden başka hiçbir varlığa karşı sorumlu olmadığı, Allah inancının insanları ve toplumları geri götürdüğü gibi, bilinen ateist-seküler-laik düşünceler olduğu görülür.

Laiklik, özgürlük ve demokrasi bütünüyle küresel yenidünya düzeninin teorisyeni Hümanistler yani Masonlar, kendi üyelerine özgü yayınlarında, örgütün hümanist felsefesini ve bu felsefe içinde ilahi dinlere karşı duyulan düşmanlığı detaylı olarak tarif ederler.

Masonlar, insansı şeytanlar olarak Allahsız ve dinsiz bir dünya var edebilmek adına insan egemenli laik devrimleri hümanist maskesiyle körüklemişler, son derece acımasız yöntemler kullanmışlardır. Türkiye’de de olduğu gibi kan ve ölüm! Hatta hakkında verilen idam cezası uygulanmadan önce ölen bir âlimin gömüldüğü mezardan çıkartılıp asılması gibi!

Hümanist Masonlar, tıpkı Drakula misali öyle vahşetlere imza atmışlar ve atmaya devam etmektedirler ki, insanların kulağından başlayarak tüm boğazını saracak şekilde kesmişler; karınlarını yarıp bağırsaklarını çıkarmışlar; cinsel organlarını parçalamışlar; gözlerini oyarak burunlarını koparmışlar; kollarını ve ayaklarını kesip çeşitli yerlere dağıtarak halka korku ve panik vermişler; din karşıtı devrimleri ateşleyerek ihanetlere ve ayaklanmalarla sayısız komplolar düzenleyerek yıkıcı skandallara neden olmuşlar; gerçekleştirdikleri manipülasyonlarla insanları kıtlığa ve açlığa mahkûm etmişler; fitne çıkararak kaosu, isyanı, şiddeti ve anarşiyi yaygınlaştırmışlar; akla ve hayale gelmeyecek her türlü pisliğin merkezi olmuşlardır. Hümanistlerin siyasi faaliyetleri ve tüyler ürpertici cinayetlere kadar varan suçlarının yanı sıra, örgütlenme yapıları ve uyguladıkları ayinler de oldukça dehşet vericidir.

Hümanistler acımasızca işkenceler yaparak katlettiklerinde "insan"lık adına derler; Allah adına kötüye karşı yapılan cihadı ise teröristlikle meşrulaştırırlar. 

Allah’ın esas aldığı insan kavramına, sevgisine, dayanışmasına, barışına ve kulluğuna tamamen karşı Hümanizm, dinsiz, namussuz ve vicdansız bir öğretiyle insanları iğfal etmek suretiyle akılları öyle karıştırır ki, şeytan dahi yanlarında merhametli kalır.

Hedefi Allah’a imanı ve dinlerini yeryüzünden tamamen kaldırmak; aile hayatı ve evlilik kurumunu da feshedip çocuklar için komünal bir eğitim sistemini kurmak olan Hümanizmin insani değerlere amansız bir düşman olduğu aşikârdır ama nefsi yücelten argümanları dolaysıyla kabul görür.  

Ne demektir; “'Ancak halk olumlu bilim ve akıl ile eğitilirse, aydınlatılırsa, dinlerin boş inançları kendi kendine yıkılır.' Allahsız ve dinsiz bir bilim ve akıl!

Zaten günümüzdeki laik ve çağdaş eğitimin temel esası da o değil midir?

Amacı dinleri tamamen yok ederek, "insan" kavramının kutsallaştırıldığı hümanist bir dünya kurarak şeytanı egemen kılabilmek olan Hümanizm, böylece dinsizliği, namussuzluğu, ahlaksızlığı, vicdansızlığı, gaddarlığı, egoizmi ve insansızlığı meşrulaştırıp cahiliye düzeni oluşturmaktır. Hâlbuki Allah, yarattığı insana karşı acımasız bir düşman ve kötülüğünü isteyen bir hasım mıdır? İnsanı yaratıcısı Allah değil de kendi gibi yaratık olan hilkatteki eşi mi düşünür?

Nefisleri azdıran modern yaşam felsefesi adına “olmazsa olmaz” kuralları reddederek özgürlük vaadiyle insan boyunduruğundaki bir yapılaşmayı özgürlük ve demokrasi ile özdeşleştirip, ‘her şey insanı mutlu edebilme ve dilediğini yapabilme’ yüceltme anlayışı öyle bir esarete götürüyor ki, Allah’a karşı kulluğu reddeden insan, insana karşı esareti evrensel bir özgürlük sanabiliyor.  

Hümanizmin “insan için her şey, yine insan için yapılmaktadır” hileli felsefesi, dinli-dinsiz her düşünce düzeyini öyle etkiliyor ki, insan, doğrudan ya da dolaylı olarak tanrılaştırabiliyor. Şeytan da misyonu gereği tüm gayret ve enerjisini nefisleri mutlu edebilmek için harcamıyor mu; bitmez tükenmez arzu ve ihtirasların sınırsız taleplerini yerine getirebilmek adına durmaksızın hizmette bulunmuyor mu?


Dolayısıyla Hümanist odaklı her düşünce ve yapı, Allah’ı yeryüzünden ve yönetimden dışlayarak insanı yerine geçirmektir.

“Siz ne yeryüzünde ne de gökte (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız. Ankebut 22

“Bunlar yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi? Hâlbuki onlar, bunlardan daha güçlü idiler. Ne göklerde ne de yerde Allah'ı aciz bırakacak bir güç vardır. O, bilendir, güçlüdür. Fatır 44


(Hesapları görülüp) iş bitirilince,
 şeytan diyecek ki: "Şüphesiz Allah size gerçek olanı vadetti, ben de size vadettim ama, size yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkara) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, beni (Allah'a) ortak koşmanızı reddettim." Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır.” İbrahim 22

Hiç yorum yok: