27 Eylül 2015 Pazar

Nah Müslümansın!

10 Nisan 1928 tarihinde yapılan değişiklikle Anayasa’nın 2 maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslâm’dır” hükmü çıkarılıp Allah, Resul, Kur’an ve İslam kaldırılarak devletin ateistliği kabulüyle milletin tamamı ateist olmuş ve halen sürmektedir.

Her ne kadar kamu dışında İslam inancına izin verilmiş ise de, ateist devletin koyduğu kurallar muhtevasında bir dine serbestlik tanınmış, dolayısıyla güdümünde Diyanet İşleri Başkanlığı kurularak, Allah’ın hükümleri raptı zapt altına alınmak suretiyle ateist devlet, egemenliğine tehdit gördüğü Allah’ı ve vahyi sözde dizginlemiştir. 
      
Oysa Kur’an’i hükümler, din ve devlet ayırımı yapmaksızın sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzeninin İslam’a göre tatbikine mecburiyet getirmiştir. Ama ateist rejim, Allah’ı, Resulünü, Kur’an’ı ve İslam’ı kutsal sayarak yerin binlerce fersah altına öyle hapsetme manipülasyonuyla ilişilmez kılmış ki, siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapamaz, istismar edemez veya kötüye kullanamazlar” taktiksel gerekçeyle güya dini koruma altına alma hilesini Müslümanlara kabul ettirmiştir.

Peki, Allah’ın hükmü nedir?

“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi (ya da batıl devletin) isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” Ahzab 36

CHP’nin kurucusu ve eski Genel Başkanı Atatürk, Allah’a ve İslam’a öyle savaş açmış ki, önce devletin dini olan İslam’ı kaldırmış; Allah adının anıldığı her sözcük, milletvekili yeminlerinde geçen “vallahi” kelimesi dahi “namusum üzerine söz veririm” diye değiştirilip anayasayla yasaklamış; 1937’de de ateizmin siyasi terminolojisi olan seküler laiklikle devletin ateistliği tamamlanmıştır.

Aslında “egemenlik kayıtsız-şartsız milletindir” hükmünün asıl amacı, öncesinde Allah’a ait olan egemenliğin anayasayla ilişiğini kesmek maksatlıdır. Lakin dikta edildiği gibi egemenlik hiçbir zaman milletin olamamış, egemenliğin Atatürk ve CHP dışında hiç kimseye verilmeyerek ilkelerine yani ayetlerine dokundurulmak bir yana karşı çıkılmasına hatta eleştirilmesine dahi cüret ettirilmemiştir. Dolayısıyla her seçilen vekil, Atatürk ilke ve inkılâpları üzerine ve laiklik adına ateizme bağlı kalacağına ant içerek resmi meşruiyete hak kazanmıştır.

Diğer taraftan devlet, “Türkiye Cumhuriyeti” değil, “Atatürk ve CHP devleti”; vatandaşlar da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları değil, Atatürk ve CHP vatandaşlarıdır.  Dolayısıyla CHP ilkeleriyle kurulmuş devlet ve anayasaya bağlı her parti ve vatandaş, CHP’nin hükmü altındadır, dolaylıda olsa Atatürk ve CHP’ye kulluk yapmaktadırlar!

O günden bugüne Allah adının anılmasına duyulan kin ve nefret hiç tükenmemiş, “Bismillah” ile birlikte kalplerde saklanan ezeli düşmanlık tekrar açığa çıkabilmiştir.

Gerçi yapılmak istenen, batılılaşmakla birlikte devlet dinini Hıristiyanlaştırmaktı ama Müslüman milletin isyansı tepkisinden korkmalarından ateizmi laiklik olarak dayatmalarıyla birlikte tüm dinlere karşıymış gibi izlenim vererek din ve devleti ayırmışlar, siyaseti de kutsal saydıkları dine düşman kılmışlardır. Madem din mukaddes ise, sosyal ve ekonomik her işi yöneten, yönlendiren, refah ve güven vadeden, hak ve adalet sağlama işlevi gören siyaset pislik midir?

Allah’a olan iman ve inancı reddedip aklın üstünlüğünü kabul eden laiklik anlayışında Müslümanlık nerededir? Öyleyse laikliğe razı olmuş bir millet, Müslüman olabilir mi? Devlette ateistliğe, sokakta Müslümanlığa geçit verebilecek bir Tanrı yahut din ancak Atatürk ve CHP devletinde görülebilir! 
  
Yaklaşık 20 yıl öncesinde Tempo Dergisiyle yaptığım röportajın ses getirilmesiyle birlikte aleyhimde kamu davası açılmış, derginin yazı işleri müdürü ve şahsımla röportaj yapan muhabir ile birlikte Bakırköy Adliyesinde hakim karşısına çıkmıştık. Hakimin sorusu üzerine savunmamı yaparken dayanağım olan Maide Süresi 33. Ayeti söyledim. Hakim büyük bir öfkeyle mahkeme salonunda ayet okuyamayacağım diye çıkıştı. Kendisine, tuvalet dışında her yerde okuyabileceğimi, buranında tuvalet değil mahkeme salonu olması hasebiyle savunmamı engelleyemeyeceğini, dolayısıyla ayet okuyabileceğimi ifade ettim. Bunun üzerine; “seni tutuklarım” dedi. Kendisine, “Allah izin vermez ise tutuklayamayacağını, velev ki tutuklanmamı dilemişse şahsım için daha hayırlı olacağı” yanıtı vermemle birlikte hışım ve kızgınlıkla bir müddet yüzüme bakmasının ardından salondan çıkmamı söyledi. Hakimin tutuklamak istemesi bir yana, davadan ceza dahi veremedi. Çünkü Allah’a tumturaklı güvenip dayanana; vekil ve destek olarak Allah yeter! 

Daha öncede defalarca açıkladığım gibi; “Türkiye’de vahye iman etmiş ve Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmeden yahut yaşayan şahsımda dahil olmak üzere tek bir Müslüman yoktur. Türkiye’deki sözde Müslümanlık, ateist devletin koyduğu kurallar doğrultusunda inanılan ve ibadet edilen bir dindir.”

İnsanlar, devlette dinsiz, sokakta dinli olmak üzere öyle bir yaman çelişki içindedirler ki, hayatta ruhlu, mezarda ruhsuz bir beden misali dinsiz devlette yürüyen Müslüman ölüler olarak, batıldan çıkıp hak yola yönelememekte; dolayısıyla heva ve heveslerin tanrı yapmalarından nefislerinin egemenliğine Allah’ı ve hükümlerini rakip tanınmak istenmemektedir.
 
Türkiye, milletin egemen olduğu bir Cumhuriyet değil, Atatürk ve CHP diktatörlüğündeki müstebit bir devlettir. Bir kimsenin herhangi bir partili, düşünce ve dinde olmasının hiçbir önemi olmayıp, her kapı Atatürk ve CHP’ye açılmaktadır. CHP’nin yıllar önce inşa ettiği anayasa halen yürürlükte ise, milletin tamamı CHP’nin mahkûmiyeti altındadır!

Peki, CHP kimdir ve anayasanın temel ilkesi nedir?
   
“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus telakkisini ortadan kaldırmalıyız. Partiyi(CHP'yi) bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz!” Atatürk

Göklerde ve yerde ne varsa, Allah’ındır, din de yalnız Allah’ındır. O halde Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?” Nahl 52


“Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işde idiniz!" dediler. Bunlar: "Biz yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. Melekler de: "Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir.” Nisa 97

Hiç yorum yok: