20 Aralık 2013 Cuma

Yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvetten suçlanamayacak tek adam!

Hiçbir yalan, iftira ve dedikodu; boğazından tek bir haram lokma geçmemiş ve iffetsizlik yapmamış Recep Tayyip Erdoğan’a yaraşamaz.  İstanbul Belediye Başkanı olmadan önce dahi vahyin yolunda olmadığından kıyasıya eleştirdiğim, bulunduğumuz ortamlarda tartıştığım hatta kavga ettiğim Başbakan Erdoğan’ın tartışılmaz özelliliği kul hakkına olan hassasiyeti; yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvete karşı olan duyarlılığına her daim şahit olmuş, asla toleransta bulunmamış olmasıdır.

Gerek kitaplarımda gerekse günlük yazılarımda İslami bir siyaset gütmemesinden en ağır üslupta eleştirdiğim Erdoğan’ı dürüstlüğünden ötürü hep takdir etmiş, rahmetli annesinden emdiği sütün helal olduğunu vurgulamışımdır.

Takdir edilir ki, din ve namus düşmanlarının yegâne argümanları; ya rejim düşmanlığı ya da yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet gibi kabul edilemez yaftalarla Müslümanları gözden ve iktidardan düşürebilme çabalarıdır.

Milleti layık oldukları seviyeye ulaştıramayarak güvenini kazanamayanların alışa geldikleri taktikleri bugünde yaşamakta, ya darbelerle ya komplo ve isyanlarla ya da iftiralarla halkı kandırarak hükümet olabildikleri herkesçe malumdur.

Özellikle CHP’nin; Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için din ve namus telakkisini kaldırmalıyız. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz” ilkesi gereği savaşlarda şehit düşmüş ecdadımızın geriye bıraktıkları dul ve yetimlerinin haklarını gasp ederek nasıl yolsuzluk ve hırsızlık yaparak CHP Diktatörlüğünü kurdukları hatırlanmalıdır. Bu sebeple halen kapkara leke taşıyan, dul ve yetimlerin yanı sıra tüyü bitmemiş neslimizin dahi hakkını yemiş CHP’nin Ak Parti’yi suçlayabilmesi adil olabilir mi?

MHP’nin de DSP ve ANAP ile yaptıkları koalisyon ortaklığındaki yolsuzlukları, hırsızlıkları ve yağmaladıkları devlet kurumlarının perişan halleri hala hafızalardadır. Ayrıca Alpaslan Türkeş’in rahmetli olmasıyla beraber İngiliz bankalarında ortaya çıkan milyonlarca sterlini, eş ve çocuklarının miras paylaşımıyla ilgili kavgaları unutulmamalıdır. 

Şöyle bir düşünün; CHP ve MHP’nin yolsuzluk ve hırsızlık gerekçesiyle Başbakan Erdoğan’ı suçlayabilmeleri trajikomiktir. Ayrıca madem çok dürüstler ve kendilerini hak ve adalete adayarak millet için varlar; neden millet onlara güvenmeyip iktidara getirmiyor veya kısa dönemli getirdiğine bin pişman oluyor? Çünkü milleti aptal sanarak taktıkları maskelerle aldatabileceklerini düşünürler ama milletimiz onların ne olduklarını çok iyi bilmelerinden geleceklerini asla ellerine bırakmamaktadırlar. Lakin onlar, geçmişi bilmeyen yeni nesli kandırarak yıkılmayacak ölçekte destek almalarından böbürlenebilmektedirler.

Eğer Başbakan Erdoğan iddia edildiği bir ahlaksızlık içinde olsaydı, ülkeye devasa yatırımlar yapmaz, CHP ve MHP gibi hazineyi yakınlarına peşkeş çekerdi. Demek ki hiçbir yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvete bulaşmamış ki, millet tarafından 3 dönem tek başına iktidara taşınmış, muhalefet partileri gibi iktidardan uzaklaştırılmamıştır.

Gerek CHP gerekse MHP’nin şansları, çok uzun zamandır iktidara gelmemelerinden dolayı kimilerinin yaptıklarını unutmaları, kimilerinin ideolojik bağlılıkları, kimilerinin de yeni nesil olmalarından şerleri, acaba kabilinden denemek heveslerindendir. Yoksa Başbakan Erdoğan’ın çığır açan başarıları ortadayken, nasıl bir akıl yahut kalp onlara imkân tanıyabilir? Ki, onların yolu bilinmeyen değil binbir belanın fokurdadığı bilinen harami bir yoldur!

Nasıl ki hiç para görmemiş bir adama namuslu yahut kadın görmemiş bir adama iffetli denemeyeceği gibi, iktidar gücünü ele geçirmemiş bir adama da dürüst denemez!

Evet, herkesin aklını karıştıran ve hislerini paçavraya çeviren bir yolsuzluk iddiasıyla karşı karşıyayız. Bilgi ve kanıt kirliliğinin en dorukta yaşandığı bir karmaşada sağlıklı bir kanaat ve yargı mümkün değildir. Lehte ve aleyhte her kesim, kendilerini doğrulaştıracak deliller ve yorumlarla zihin ve duyguları iğfal etmekte, neyin doğru yahut yanlış olduğu kestirilememektedir.

Bu durumda ölçü alınması ve güvenilmesi gereken iktidarın başıdır. Eğer başbakan dürüst ise adaletin yerini bulacağından şüphe edilmemeli ve kirliliğin aklanacağı gün sabırsızlıkla beklenilmelidir. Dürüst olduğu da ne benim ya da başkalarını sözleriyle değil, 12 yıldır sürdürdüğü iktidarıyla kanıtlıdır. Düşünün ki, benim gibi Başbakan Erdoğan’a radikal bir muhalif, dürüstlüğünden dolayı Erdoğan’ı savunabiliyor! Nefsi değil adil şahitlik, Allah’ın sevdiği ve kıymet verdiği bir özelliktir.

Hiçbir şeyin göründüğü yahut işitildiği gibi olmadığı, tecrübelerin ortaya koyduğu bir gerçektir. Nefis öyle bir zehirdir ki; adil olunmasına düşman, önyargısız yargıya gidilmesine karşı, arzulanan sonuca ulaşılmasında hırslı, haksızlık ve adaletsizlikte celalli, peşin hükümde ısrarcı, karalamada sınırsız, yalan ve iftirada bayraktar, gözbağında mahir, ihanette sinsidir. Bu sebeple Allah, yeryüzünde bulunanların çoğuna inanılmamasını ve uyulmasını emrederek, söze değil öze odaklanılmasını buyurmaktadır.  Dolayısıyla ortaya konan kanıtlar bile yüzeysel değil derinsi bir araştırma ve irdeleme akabinde adalet sağlanır.

Allah’ın sebatkâr kılmadığı hiçbir insan yoktur ki, nefsi tutkularının esiri olmasın! Örneğin bir kadın ve erkeğin birbirleriyle konuşmaları, yürümeleri yahut bir arada oturmaları öyle bir fitne ve fesadı tetikler ki, daha eve varmadan çekilen fotoğraflar yahut üzerine katılan dedikodular eşlerine yahut yakınlarına ulaştırılır da, ya tartaklanır ya iffetsizlikle suçlanır ya da öldürülürler. Oysa görünenin ve sanılanın aksine hiçbir ilişkileri bulunmayan taraflar, birbirlerinin ya dertlerini dinlemiş, ya sorunlarına yardımcı olmak istemiş, ya kardeşçe sohbet etmiş, ya da ticari bir görüşme yapmış olabilirler! Young Deneyinde dahi yarım bardak bir suya sokulan bir kalem nasıl kırık görüntüsü veriyor ise, delil olarak sanılan görüntüler ve duyumlar da aynı yanlışa sebebiyet verebilir.
  
Gerek kanıtlar gerek tartışmalardan dolayı herkes gibi ben de etki altında kalmış, dürüstlüğünden asla şüphe duymadığım Başbakan Erdoğan’ın sessizliğine ve hakkında iddialarda bulunulan bakanları görevden almamasına şaşırmış, atılı suçların üzerine sıçrayacak olmasının doğuracağı riskten ülkenin zarar görebileceğini düşünmüştüm. Ancak sağlıklı bir düşünce sonrası takındığı sabır, kati bir dayanağın ve iddiaların kesinleşmesini beklediğini ortaya koymuştur. 

Her ne olursa olsun dürüst ve adaletten asla taviz vermez bir başbakanın var oluşundan, herkesin ulumalara kulaklarını tıkayıp gerçeğin açığa çıkmasını beklemesi hem dinen hem hukuken hem siyaseten farzdır.


“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.” Maide 8

Hiç yorum yok: