13 Aralık 2013 Cuma

28 Şubat’ın darbeci mandaları titriyor…

Görünüşte insan olup tabiatları hayvan hatta daha da aşağı olanların yüksek mevkilere gelerek bir millete hele de Türkiye’ye siyasi ve askeri yön verebilme konumları, takdir edilir ki lanetten başka bir şey değildir.
  
Ergenekon ve Balyoz terör örgüt komutanlarının ihanetleri mahkemelerce kanıtlanmış, yargısı devam eden 28 Şubat hainlerinin de ne kadar korkak, pespaye ve satılmış oldukları ifadeleriyle ortaya çıkmaktadır. Sırf inançlarından dolayı milleti ve seçtiği hükümetlerin üzerine milletin ordusuyla çökmeye çalışan rütbelilerin yargı karşısında birbirlerini suçlayan ve yaptıklarını inkâra varan ifade ve davranışları, insanlığın ve askerliğin onur ve şerefini doğramaktadır.

İnsan, hatadan münezzeh bir tanrı olmadığından yanlış ve kusurda bulunarak nefsi kararlar alabilmesi normaldir. Ancak insanı insan derecesine yükselten; ya cezada alacak olsa yaptığı yanlışı kabullenmesi ya da yaptığının doğru olduğu kararının arkasında durarak şerefini muhafaza etmesidir. Ancak bir kul olduğunu reddedip ‘ben’ diyenler namussuzluğu ve hainliği meslek edindiklerinden ceza alacak ve unvanlarını yitirebilecek kaygılarından aslanken sıçana dönüşebilmektedirler.

İşte 28 Şubat’ın hain generalleri, bir zamanlar gölgeleri dahi koca bir milleti korkuturken, yargı safhasında taşıdıkları rütbelerini dahi ayaklar altına alarak, asılları olan sefillerin en sefilleri olduklarını açığa çıkarabilmektedirler.

Düşünün ki, şerefli, yılmaz ve yiğit bir ordu olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin genelkurmay başkanlığını yapmış İsmail Hakkı Karadayı, ölümüne bir kulaç kala dahi yalan ve inkârdan kaçınmamakta, ihanet içinde olduğu alt kademedeki işbirliğindeki komutanlar tarafından “yalancı ve küstah” olmakla suçlanabilmektedir. Nasıl olurda genelkurmay başkanlığı yapmış Karadayı, böylesi alçak ve izzetsiz bir davranışı sergileyebilir?

Açıklamalarından ve ifadelerinden anlaşıldığı üzere; düne kadar genelkurmay başkanı olmak ve terfi edebilmek için aranan koşul, “İslam düşmanlığı ve İsrail dostluğu” idi. Ancak çoğu insanımızın dikkatinden kaçan ise, irtica gerekçesiyle dinin siyasete alet edilmesi yani İslami şeriat adına bir milleti topyekûn yok etmeye çalışırlar; diğer taraftan Yahudi şeriatıyla yönetilen İsrail’e emir kulu olurlar. Sonra da irtica yaygarasıyla İslam’a ve Müslümanlara kin kusup toplumu birbirine hasım edercesine bölerler.

Merhum Erbakan’ı “dini siyasete alet etmekle” suçlayan ve irticaya karşı orduyu harekete geçiren Karadayı; 27 Şubat 1997’de Netanyahu ve Ammon ile görüştükten sonra neden “Ağlama duvarı”’na gitmişti? Madem “din ayrı devlet ayrı” ise, Türkiye’deyken bir kez olsun camiye gitmeyen hatta şehitlerin cenaze namazlarına dahi iştirak etmeyerek avlunun dışında dikilen Karadayı, Yahudilerin ibadet yeri Ağlama Duvarında ne işi vardı?

Genelkurmay Başkanımız Org. Necdet Özel’e kadar gelmiş tüm genelkurmay başkanları ve üst düzey komutanlar İsrail adına görev yapmış ve Müslümanları ezebilmek için acımasızlıklarını milletin ordusunu arkalarına alarak kanıtlamışlardır. Şükürler olsun ki halkının inancıyla kavga etmeyen ve ordu ile milleti bütünleştiren şerefli bir Genelkurmay Başkanı ve ekibi ile TSK aslına rücu etmiştir. İnsanın daima muhtaç olduğu adaleti halkın gıdası yapmayan düşünceler, er geç yıkılmaya mahkûmdurlar.

28 Şubat darbesinin elebaşlısı ve Müslüman Türk düşmanı şerefsiz ve hain Çevik Bir, 2002 yılında, Middle East Quarterly adlı Amerikan dergisine yazdığı makalede; postmodern darbenin aslında “irtica”ya karşı değil, “İsrail’le dostluğun sürmesi” için yapıldığını itiraf etmişti. Dolayısıyla “Refahyol Hükümeti’ne yönelik darbe”nin sadece ve sadece “İsrail’in çıkarları” için yapıldığını itiraf eden bir genelkurmay, alçak ve hain değil de nedir?
Ne acıdır ki, Müslüman halkına haçlılardan daha azgın düşman bir genelkurmayın TSK gibi gücü ve cesareti dünyaca kanıtlanmış bir ordunun komutasını üstlenmiş olması, Allah’a şükürler olsun ki herhangi bir savaşın çıkmayıp silinmemizin engellenmiş olmasıdır.
Kalkıştıkları isyanı milletin yararına ve demokrasi adına savunanlar, neden hâkim karşısında yaptıklarının arkasında mertçe duramayarak birbirlerini suçluyor, aşağılıyor ve inkâr ediyorlar? Çünkü hile, yalan ve ihanet, güçsüz ve korkakların işidir!  
Bu kadar gerçekler karşısında yediden yetmişe herkesin sorması gereken; “BİZ BU PESPAYELERDEN Mİ KORKTUK? BİZ ORDUMUZU BU HAİNLERE Mİ EMANET ETTİK? BİZİ BU SEFİLLER Mİ SİNDİRDİ? ORDUMUZUN BAŞINA GEÇEN İSRAİL AJANLARINA MI SAYGI DUYUP İTİBAR ETTİK?

 “Bilmeden yapılan hata yanlışlıktır, bilerek yapılan hata ise ihanettir.” B.Brech

Hiç yorum yok: