16 Mayıs 2013 Perşembe

Düşmana karşı soğukkanlı; dosta karşı celalli!


İnsanlar sadece söylediklerinden değil, söylemesi gerekeni söylemediklerinden dolayı da sorumlu tutulmuyorsa, insaniyet bitmiş demektir.

CHP’nin, Suriye’de zulüm altında öldürülen halka sahip çıkmayarak zalim Esad rejimini dolaylı destekleyip Ak Parti iktidarının insani duruşuna tepki göstermesi, Esad’ın Türkiye’deki siyasi uzantısı olduğuna bir kanıttır. Terör uzantısı ise CHP arkalı sol terör örgütleridir. Dolayısıyla Esad rejiminin Türkiye’deki tüm kanlı yahut kansız eylemlerinin perde arkasında CHP ve güdümündeki terör örgütleri vardır. Her ne kadar çoğunuza ütopik gelse de tartışılmaz bir gerçektir. Yeter ki okuyabilecek bir muhakeme yetisi olsun!

CHP, geçmiş tarihinde olduğu gibi iktidara kavuşabilmek için milletin tamamını gözden çıkarmaya hazır bir ihtirastadır. Kendilerinden olmayanı vatan haini olarak yaftalamakta, hele Ak Partiye oy veren insanları düşman belleyerek, ancak terörden nemalanmak suretiyle iktidar şansının olabileceği hesabı içindedir.

Hükümetin ekonomideki başarısını terörle karartmaya çalışıp halkın nezdinde düşürerek aciz kalmasına çalışan CHP, Türkiye’deki terörün bizzat azmettiricisidir. Her ne kadar terörün içinde fiziki olarak yer almasa da fitneleriyle kışkırtmakta, işbirlikçiliyle cesaretlendirmekte, özgürlük ve demokrasi adına meşrulaştırmakta ve hükümet aleyhindeki olayların üzerine atlayarak fırsatları lehine çevirebilmek için yangına benzinle müdahale etmektedir.

Muhakkak ki zalim Esad rejimi Suriye halkının yanında olan ülkelere düşman olacak ve boğulurken tahrip etmeye de çalışacaktır. Ancak ülkenin iktidarı ve muhalefeti halkın mal ve canları adına kenetlenebilmiş olsaydı, herhangi bir zarara ve caydırışsızlığa da uğrayabilmesi mümkün değildi. Ne var ki nefisleri çıldırmış muhalefet, Ak Parti düşmanlıklarının millete felaket getireceğini umursamamakta, iktidar mücadelesi savaştan çok daha ağır hezimetleri beraberinde getirmektedir.

Muhalefet, akıl ve vicdanlarını nefislerinin eline terk etmelerinden nefisleri dışındaki insani değerlere ve milletin uğrayacağı belâları elem edinmemektedir. Ancak “beni destekle ki Atatürkünüz olalım” vaatleriyle benlik gütmeden sorunlara ortak olma yerine daha da büyütmekte, dolayısıyla milleti hiç tasa etmemektedirler.

Yaratıcısı Allah’ın izini takip etmeyen bir akıl ve vicdandan; ne adalet ne merhamet ne muhakeme ne de insaniyet beklenir. 

İnsanlığın insan olmayan numunelerinden muhalefetteki politikacılar, insanların kaygı ve felaketleriyle beslenerek semizlenebileceklerini düşünürler. Ancak konuşmaya başladıklarında öyle tanrılaşırlar ki, içleri acı içinde kor gibi yanan insanlara döktükleri tatlı dil, tilkinin kargaya döktüğü tatlı dilden farksızdır.
Diğer taraftan Başbakan Erdoğan, patlamaların sorumlusunun Esad rejimi olduğunu belirterek, "Olay kesinlikle rejimle alakalı bir olaydır. Rejim bu işin arkasındadır" açıklamasıyla savaştan kaçınabilmesini imkânsız kılmıştır.  Ne var ki tartışılmaz olan nefsi müdafaayı komplo teorileriyle örtbas etme politikası, hem devlet hem de millet egemenliği hançerlemektedir.

Eğer patlamanın sorumlusu Esad rejimi ise, uzantılarıyla ilgi çalışmalar derinden sürdürülürken; neden Esad rejimine mukabelede bulunularak, bundan böyle olabilecek saldırıların önüne geçilmekten çekiniliyor?
 
Nasıl bir siyasettir ki, ülkemiz hedef alınıp onlarca insan öldürülüp yaralanırken, Türkiye’nin Suriye’deki savaşın içine çekilebileceği korkusu anlaşılabilir değildir. Böylesi izzetsiz bir siyasete halkın güvenebilmesi mümkün müdür?

Türkiye’ye karşı yapılan saldırının cevabını vermekten kaçınan ürkek bir devlet, sadece millet indinde değil uluslar arası camiada da itibar taşıyamaz. 

Ortaya konan gerekçeler, güçlü bir devlete ve kadim bir millete yakışmayacak mazeretlerdir. Neymiş efendim; “Türkiye savaşın içine çekilmek isteniyormuş, bölgede büyük bir mezhep savaşı çıkarılmak isteniyormuş” gibi egemenliği ayaklar altına alan safsatalar, çok daha ciddi saldırılara yol açmakla kalmayıp, zaman içinde işgalleri de tetikleyecektir. Hayatın gerçekleriyle örtüşmeyen böylesi ürkek stratejilerle, Türkiye içindeki saldırı ve çatışmalar sınır dışına itilmeye çalışılsa da, geri dönüp çığ gibi büyüyerek önüne geleni biçeceği muhakkaktır.

Başbakan Erdoğan, Esad rejimine karşı ABD’den yardım dilenerek müdahale yapmasını isteyecek. Lakin ABD böyle bir talebi diplomatik bir manipülasyonla geri çevirecek. Çünkü ABD, Türkiye’yi İsrail gibi bir müttefiki görmeyip çıkarı olmadığı bir mücadeleye girmesi de söz konusu değildir. ABD için adalet ve insanlık değil sadece nefsi vardır, geri kalan boyunduruğu altındaki müstemlekelerdir ve masumların ölümünü dünyadan bir temizlik olarak addetmektedir. Hele kıyılanlar Müslüman ise, âlânın da ötesi! Yıllardır NATO’ya emir erliği yapıp uğruna binlerce can vermemize rağmen, koruma amaçlı Patriot füzeleri için bedel talep etmediler mi?

Milletin önünde gölge yapan politikacıların taklaları son bulduğunda; geçmişteki gibi kükremeye hazır Müslüman milletimizin önünde hiçbir gücün duramayacağı, dünyanın neresinde Müslüman bir kardeşine zulüm yapan bir zalim varsa korkusundan cesarete kalkışamayacağı ve bölgesinde insanlık düşmanı hiçbir alçağın barınamayacağı mutlaktır. Ancak bu cesur Müslüman millet, politikacıların esareti altında vicdansızlaştırılıp ruhsuz bedenlere dönüştürülmüştür.

İşte size milletimizin yiğit bir kadını ve çocukları! Sultanbeyli’de, icra yoluyla satılan evlerini vermek istemeyen kadın ve çocukları öyle bir direniş sürdürüyorlar ki, beş günden bu yana kendilerini kilitledikleri evden çıkmayan kadın ve dört çocuğu, benzin bidonları ve mutfak tüpleri ile eve zorla girilmesinin önüne geçerek; bir ev için canını ortaya koyabilen ile saldırılan vatanı ve milleti için savaşmaktan korkan politikacıların farklılığını kanıtlıyor. Canları pahasına mücadele amaçlarının ev değil onur olduklarını ifade eden kız çocuğunun tırnağını, hiçbir politikacı ve sözde aydınlarla değiştirebilmem bir yana kıyasını dahi abes bulurum.

Haksızlık karşısında takınılan sakinliği dilsiz şeytanlığa dönüştüren soğukkanlı politikacı ve sözde aydınlar, milletin içindeki adalet sevdasını bastırmaya çalışsalar da artan basıncın dışarıya çıkmasını engellemek, hem tabiat hem de fizik kanunlarına aykırıdır.

Kendine yapılan saldırıyı sakinlikle karşılayan kişi, toplum veya devletler; saldırıların devamına davetiye çıkarır ve sakinliğinin bedelini çok ağır öder.

“Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakilerle beraberdir.” Bakara 194

Ne acayiptir ki, millete karşı yapılan ölümcül saldırılarda sakinlik ve soğukkanlılık tavsiye edenler, nefislerine bir hakaret yapıldığında kıyamet koparıp ya yargıya yahut bilmukabeleye başvururlar.

“Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.” Hücurat 9

Hiç yorum yok: