4 Nisan 2013 Perşembe

Allah’a değil nefislerine iman etmişler…


Allah ve Resulünün hükümlerini yapmamayı günahkârlık, inkâr etmeyi ise kâfirlik olarak yorumlayan din adamları, hükmü yerine getirmemenin münafıklık olduğunu vurgulamaktan kaçınırlar. Sonuçta günahın affedilebileceği umudu vermelerinden günah işlemeyi dolaylı olarak meşrulaştırırlar.
 
Oysa iman ettiğini ileri sürdüğü bir hükmü yapmamakla inkâr etmek arasında bir fark yoktur. Nasıl ki münafıklık ile kâfirlik arasında bir fark yok ise, iman ettiği şeyi yapmamakla inkâr etmenin de bir farkı yoktur. Dolayısıyla inandığı halde yapmayanla inanmadığı halde inkâr edenin farklı değerlendirilebilmesi mümkün değildir. Biri hain diğeri düşman!

Adamın biri zamanın zatına; ”Namaz kılmayan kâfir olur mu” diye sormuş, o da, ”Kâfirlerde namaz kılmıyor” diye yanıtlamış.

“Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de içinde ebedi kalacakları cehennem ateşini vadetti. O, onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.” Tevbe 68

İnsan, her ne işle iştigal ediyorsa da vahyin ortaya koyduğu kriterlere göre karakterleşmekte, nefis veya Rahman doğrultusunda özleşmektedir.

Anadilde eğitim gerekçesiyle tarihteki barbarları aratacak canavarlıkta milletimizi katleden ve diri diri yakabilecek kadar gaddar bir PKK ile uzlaşı hem Allah nezdinde hem de insaniyet adına haram ve affedilmez bir suçtur. Zaten güya Kürt kökenli toplum adına giriştikleri hunharlıktaki mazeretlerinin anadilde eğitim hakkı olması, taleplerinin nasıl nefsi olduğunu, böylece nefisleri gereği önlerine gelen her canlıyı doğramakta sakınca görmeyen sapıklar, insan mı ki müzakereye kalkışılabilmekte ve muhatap alınabilmektedirler?
  
Ki, kendini Müslüman sayan bir Kürt, eğer anadilde eğitim hakkı adına PKK zulmünü meşru sayabiliyor ve canilerin arkasında durabiliyor ise, vallahi billahi o Müslüman değil münafığın ta kendisidir. Hatta vicdan ve muhakeme taşımayan vahşi bir yaratıktır!

Dilin Allah nezdinde bir önemi ve yaptırımı varda ben mi bilmiyorum? Dil de ırk gibi Allah’ın yaratma kudretini ortaya koyan ve tıpkı bitkiler misali renkten öte ne niteliği ve bağlayıcılığı vardır? Allah, Peygamber Efendimizin dili olan Arapçayı dahi şart koşmayıp farklı diller ve ırklar yaratarak zenginliğini insanlık hizmetine sunmuşken; Kürtler şeytan mı ki, dil için insan öldürüyor ve isyan çıkarıyorlar? Aynı yaklaşımım Türkler ve diğer milletler için de geçerlidir.

Her ne kadar CHP Diktatörlüğü tarafından asimilasyona tabi tutulmuş isek de, uluslar arası arenada Türk ve Türk bayrağı doğrudan İslam’ı sembolize ettiğinden terörist PKK istedi diye vazgeçilebilmesi mümkün değildir. Ben bir Müslüman olarak nasıl Atatürk milliyetçiliğini reddediyorsam, Müslüman Kürtlerde Apo milliyetçiliğini reddetmelidirler.

Adı çözüm süreci olan şeytan yolu, “analar ağlamasın, gençler ölmesin, kardeş kardeşi vurmasın” gibi manipülasyonlarla idamlık suçluların aklanması, ne Allah’ın ne de hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir iblis tezgâhıdır.

Oysa başta Sahabi olmak üzere nice Müslümanlar küfrün karşısında Allah ve vatan adına genç yaşlarda ölmemişler miydi, anaları ağlamamış mıydı? Peygamberimizin başkomutanlık yaptığı savaşlarda baba-oğluna, oğlu-babaya, kardeş-kardeşe karşı savaşarak birbirlerini öldürmemişler miydi? Neden Peygamber Efendimiz müdahale edip engellememişti? Çünkü hak ve adalet uğruna kötü kim olursa olsun cezası ve katli farzdı.

Düşünün, ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş bu milletin yüz binlerce ecdadı neden şehit olmuş ve anaları ağlamıştı? Onlarda günümüzdeki hezeyan gibi genç yaşlarda ölmeyip düşmanla barış yapmak suretiyle yaşamalarına devam edemezler miydi? Analarının kollarında saadet süremezler miydi?

Azılı zalimin tehditlerini ciddiye alarak gerek yandaş yığınları gerekse haçlıların baskılarıyla etki altında kalan Başbakan Erdoğan, değil toplumun tamamının desteğini, arkasına dünyayı da alsa teröristlerce katledilen insanların geriye kalan yakınlarının rızasını almadan Allah’ın gazabından kurtulabilmesi ve çözüm diye sunduğu şeytan yolunu başarıyla sonuçlandırabilmesi imkânsızdır. Hani öldürülenlerin yakınları rıza göstermeden devlet af edemezdi? Demek ki PKK’lı teröristler istisna!

Nasıl bir akıl, yargı ve izandır ki, silahları diledikleri yere gömüp ülkeyi terk etme serbestîsi, eğer verilen taahhütlerin yerine getirilmemesi akabinde tekrar gömdükleri yerden silahlarını çıkararak kıyıma girişme pazarlığıdır. Dünya yaratıldığından bugüne kadar hangi devlet, teröristler yahut düşmanlarıyla böylesi bir pazarlığa kalkışmış ve müsamaha göstermiştir?

Ayrıca silah bulmak nedir ki; önemli olan silah değil o silahı ateşleyecek canilerdir. Bugüne kadar rahatlıkla silah temin eden caniler, salıverilmeleri akabinde silah bulup tekrar saldırmayacaklarının garantisi var mıdır? Destek aldıkları düşman devletlerle de bir uzlaşma sağlandı mı?

Başbakan Erdoğan ifadesinde;”Çözüm sürecinin önemli bir aşaması olarak süreci takip edecek, toplumsal desteği perçinleyecek, çözüm iradesini güçlendirecek, toplumsal algıyı olumlu istikamette geliştirecek, farklı kesimlerin görüşlerini değerlendirecek bir heyeti tespit ettik” sözleri, içinde Allah rızası ve buyruklarının önemsenmeyip zalim PKK’yı hidayete erdirmiş gibi iflah olduğu teminatı taşıyor ki, inat ve ısrarla lanetlenmişlerle barışa ulaşabileceğini sanıyor. Öyleyse Allah’ın uyarılarını dikkate almayıp Başbakan Erdoğan’a mı güvenelim?
Anlaşılacağı üzere; Allah, Resulü ve hükümlerinin barınmadığı ve şeytanın bayraktarlığını yaptığı hümanist anlayış çerçevesinde yürütülen çözüm süreci, Başbakan Erdoğan’ın nefsi bir zaaf içinde olduğunu kanıtlamaktadır.  
Başbakan Erdoğan’ın;Tahriklere, sabotajlara, süreci bozmaya ve bulandırmaya yönelik girişimlere karşı herkesin gücü nispetinde sürece dâhil olmasını özellikle rica ediyoruz” açıklaması, acımasız teröristlere işledikleri cinayetleri kazanç saydırtıp adalet gereği hiçbir ceza almadan gitmelerine dâhil olmak ise ben, ne dinimi ne adaleti ne de vicdanımı satarak taraf olurum.
Adalet ve vicdandan yoksun argümanları nefissel mantığa hitap etmiş olsa da, zalim PKK ile girişilen süreç tamamen nefsi olup, şeytanın tahtı olan nefiste ne devlete ne millete ne de insanlığa yarar değil dehşet getirir.

Allah’ın ve vicdanların razı olmadığı harami bir çözümün refah değil felaket getireceği aşikârken, nasıl olurda harama ve yıkıma teşvik edebiliyor?

Canı yanmış milletin elini taşın altına sokmalarını istiyorlar. Müslüman milletimiz var olduğundan itibaren ne taşların altına elini sokarak zaferler kazanmıştır. Ancak manipüle edilen taş, cehennem ateşinin ta kendisi ise, bu nasıl bir taleptir?

Başbakan Erdoğan, Biz destek verenlerle yolumuza devam ederiz. Buradaki derdimiz başka; biz milletçe üzüm yiyelim, bağcı ile bizim işimiz yok” diyor. Ancak hak ve adaletten yana olan ve vicdan taşıyanlar böylesi bir yolda devam edemezler. Ayrıca Hz. Âdem cennetteyken Allah, kendisine şu ağacın meyvesinden yeme demiş ve şeytanın kendisini kandırmasıyla kovulmuştu. Acaba yenilen üzümde o ağacın meyvesi gibi olmasın? Dolayısıyla asıl bağcı Allah olup, her Müslüman’ın imanından ötürü bağcı ile işi vardır.

Şeytanla uzlaşma ve işbirliği yapmanın ilk kuralı; YAPMA’dır. Dolayısıyla şeytan dostu PKK ile girişilen çözümün selamet getirilebilmesine ne kadar çabalansa da, yaldızlı sözler sarf edilse de, yığınların tamamı ikna edilse de, değil yetmiş akil insan(!), yetmiş milyon akil insan görevlendirilse de; kahpece kıyılan, parçalanan ve katledilen şehitlerin kanı, dul ve yetimlerin akan gözyaşları üzerine güvenli bir yapı inşa edilemez.

Adaletten ve cezadan ödün vermeyen Allah’a rağmen mi yollarına devam ederek çözümü gerçekleştirecekler?

Allah’ın laneti zalimlerin üzerineyken her kim şeytan misali insanlara vesvese vererek çözümü kurtuluş olarak dayatmaya kalkışır, biliniz ki korkunç bir yalan içindedir.

Kürtlerin ayrılmak isteyip özerklik, federasyon veya bağımsız bir devlet kurma taleplerine böylesine şiddetli bir muhalefette bulunmayabilirim. Zamanında 23 milyon kilometre kare olan bir vatanımız vardı, şimdi ise 780 bin kilometrekare kaldı. Sonuçta dünya Allah’ın arzı olduğundan vatanın nicelik büyüklüğü değil içinde hak ve adalet var olmasıdır.

Yarın kıyamet kopacak dahi olsa PKK’lıların yargılanmayıp ceza almaksızın salıverilmeleri apaçık Allah’a bir başkaldırı ve millete ihanettir.

“Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resul'e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.” Nisa 61

Hiç yorum yok: