15 Nisan 2013 Pazartesi

Hümanistler için cehennem vahşettir…


Dolayısıyla o vahşeti işleyen (haşa) Allah da!

Nefsine tutsak insan bildiğini sanıyor ama hiçbir şey bilmiyor. Bilmediğini kabul etseydi şeytanın adımlarını takip ederek hak ve adalete düşman kesilmezdi.

İyiliğin, asayişin ve barışın temini için kötüye karşı ceza, suça göre uygulanmak mecburiyetindedir. Yaratıcı Allah, yarattığı nefsi en iyi bilmesi, kalplerde saklananı ve geleceği takdir etmesi; makbul kullarına karşı merhametinden dolayı kötüyle mücadele ile ilgili olarak kurallar indirmiş, böylece insanların huzur ve güven içinde yaşayabilmeleri ve kötülüğü şiar edinmiş azgınların toplumdan izole edilebilmeleri için hiçbir gerekçeye sığınılmamasını ve acıma duygusuna kapılmamasını emretmiştir.

Suçlunun insan görünümünde olması nefsi yargıyı doğurmuş, şeytan gizli bir rab olarak kötüye karşı merhamet duygularını galebe çaldırmıştır.
  
Ruhtaki akıl ve duyguları yaratan Allah, yarattığı kullarına duyduğu sonsuz merhametinden dolayı akıbetleriyle ilgili uyarılarda bulunarak kötülükten ısrarla kaçınıp şeytanın takip edilmemesini, aksi takdirde yakıtı taş ve insan olan cehennemde kalacaklarını bildirmiştir.

Sanki devletler, daha çok özgürlük ve daha çok demokrasi gerekçesiyle kendilerini yok etmek isterlercesine sürekli yasa değiştirir ve çoğaltırlar. Oysa Yaratıcı Allah, tüm kâinat için indirdiği yasaların üzerinden asırlar geçmesine rağmen hiç değiştirmemiş ve arttırmamıştır. Çünkü yarattığı canlılar ve kurduğu düzen özde aynıdır.

Ne var ki devlet, doymak bilmez nefisleri memnun edebilmek için çıkardığı yasalarla suçları hazırlar, suçluyu da işlemesi için azmettirir. Dikkat edilirse suçluları teşvik eden yasalar, ceza yasalarının yanında daha da çoktur.

Nefsi yasalar, adaletsizliğin ve zulmün en berbat şeklidir. Eğer yasalar, yüksekte olanları kayırıp sokaktakilerini tahakküm altına alıyor ise, orada ayırımcılık, haksızlık, zorbalık ve zulüm var demektir. Oysa Allah, her kim olursa olsun ister kral ister dilenci, ister ebeveyn ister hasım olsun hak ve adaletten zerre kadar vazgeçilmemesini ve insanlığın layık olduğu seviyede yaşayabilmesi için hakkaniyetle davranılmasını emretmiştir.

Devletlerin halkı kendilerine uydurabilmek için yasalara boyun eğdirmeye zorlaması özgürlük ve demokrasi de, Allah’ın hükümlerine itaat mi kölelik ve gericilik?

Devlet, nefsi yasalarına karşı çıkanları ideolojisine göre ya cezalandırıyor yahut düşünce hürriyeti yahut barış adına affedebiliyor ama Allah, hiçbir ayırım gözetmeksizin ayetlerini inkâr eden, yalanlayan, itaat etmeyen ve kötülük işleyenleri cehennemle cezalandırıyor. Kimilerini cezalarını çekmeleri akabinde affedebiliyor. Dolayısıyla suç işleyenin cezasını çekmeden cehennemden çıkarılmaması adaletin bir timsalidir.

Suçluları kayıran sözde insan hakları adına iyi ile kötü müsavileştirilip insan seviyesinde tutulması, şüphesiz haksızlığın ve adaletsizliğin ta kendisidir. İşte bu sebeple suçlular ve kötülükler üremekte, şeytan hedefini tutturmaktadır.

“Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış noktasıdır.” Al-i İmran 162

Kimilerinin Allah’a ve hükümlerine baş kaldırdığı halde yaptıkları iyilikler tamamen nefsi olup, psikiyatrı da Oidipus Kompleksi diye geçen kendini yüceltebilmek amacıyla giriştiği nefsi yardımlardır. Onun için temel düzen, neden ve kimin için yapıldığı üzerine oturmuştur.

Ancak suça meyilliler suçlunun ağır cezalara çarptırılmalarına karşıdırlar. Hırsız değil isen hırsızın kolunun kesilmesine karşı olunabilir mi? Katil, hain, terörist, tecavüzcü ve bozguncu değil isen, idama karşı çıkmanın bir gereği olabilir mi? İyi olan kötüyü savunabilir mi? Suçsuz olan suçluyu himaye edebilir mi? İnsan olan suçu kendine meslek edinmiş mücrime insan diyebilir mi?

Allah için yapılan iyilikler, ibadetler ve teslimiyetleri ilkellik, insan adına yapılanları ise ilericilik, özgürlük ve demokratik gören nefsi anlayışlar, suçlunun eylemiyle misli olarak cezalandırılmasını da aynı düşünceyle değerlendirirler.

Allah ne suçları ne cezaları ne de cehennemi boşuna yaratmış, azıcık bir dünya menfaati için nankör ve hain insanoğluna hak ettiği bedeli vermiştir. Merhamete layık olmayana merhamet etmek, Allah ve insanlık düşmanlığıdır. Kötüyü nasıl iyileştiremezseniz, tövbe etmemiş ve hidayete erdirilmemiş suçluyu da insanlaştıramazsınız.

Nasıl ki cehennem Allah’a günahkâr olarak varanlar için ise, hapishaneler ve idam sehpaları da suç işleyenler için olmalıdır. Ne acıdır ki suçluların konumlandırıldığı caydırıcı ve ıslah edici sözde hapishaneler, daha çok azdırıcı konaklama mekânlarına dönüştürülmüştür. Cehennemde suçlulara taviz verilmeyip iliklerine varana kadar azap uygulanıyor ise, dünyada da hiçbir ödün verilmemelidir.
     
Eğer kötülüğü yapan ve kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatanlara insan gerekçesiyle acınılırsa, dünyayı kötülerden ve kötülüklerden temizleyebilmek mümkün değildir.

Allah’tan değil de insanlardan korkanların benlik ve gururları da fevkalade vahim bir çelişkidir. Yaratıcıya karşı benlik ve gurur yaparlar ama kendi gibi yaratıklara kul olurlar. Bu durumda ceza ve azap olarak cehennem hak değil midir?
,
Yaratıcı Allah ve elçisi Resulüne karşı koyanların iyi olabilmeleri mümkün olamayacağından, Oidipus Kompleksi taşıyanların düşünce ve davranışları yanıltmamalı, Yaratıcısına asi olanın hilkatteki eşine iyi olabilmesinin imkânsızlığı temel alınmalıdır. Eğer dünyadaki yasalar ve düzenler, cehennemsi bir yaptırıma gidebilseydi, insanlığın var olduğu bir cennet doğardı. Bu sebeple afları mümkün olmayan nefse odaklı kâfir ve münafıklara karşı ne kadar sert olunursa, o kadar huzur ve güvene kavuşulur.

 “Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” Tevbe 73  

  

Hiç yorum yok: