28 Nisan 2013 Pazar

Başarı için mazeret yokmuş…


Aman Yarabbi; bu nasıl bir iddia, bu nasıl bir güven, bu nasıl bir irade, bu nasıl bir benlik, bu nasıl bir tanrısallık, bu nasıl bir meydan okuma, bu nasıl bir mutlaklık, bu nasıl bir nefis!

“Ben bir tanrı değil insanım; mutlak bir başarı için kulluğumu aşabilme iradem yok; Allah dilemedikten sonra nasıl başarılı olabilirim; insanoğlunu etkileyebilecek mutlak bir güce sahip değilim; Allah’ın takdiri olmadan yaprak dahi yere düşmüyorsa ben ne yapabilirim; nasıl olur da Allah iradesini savuşturabilirim; yoldan çıkmışı hangi güçle iflah edebilirim; Peygamberlerin başaramadığını ben nasıl başarabilirim; karşımdakiler kulum olmadığına göre üzerlerinde bir yaptırımım olabilir mi; bu tamamen nefsi üstün kılabilecek bir taleptir” gibi mazeretler Ak Partice kabul görmeyecek, böylece teşkilatını tanrısallıkla kutsayıp başarıyı yakalamayı tartışılmaz ve kaçınılmaz addetmektedir.

Kendini 10 yılı aşkın bir süredir iktidarda bulunduran Ak Parti, savunduğu laikliğin çarkına girerek “tanrı akıldır” felsefesini sindirebilmiş ki, başarı için hiçbir mazerete yer vermemektedir.

Başbakan Erdoğan, Allah’ın kendisine lütfettiği iktidarlığının getirdiği böbürlenmeyle tıpkı Atatürk misali kendini mağlup edilemez kabul ederek dilediğini yapabilecek bir kudrete sahip düşüncesinden başarı için hiçbir mazereti onamaması, ya Allah’ın bir ortağı olduğunu ya da akıl ve iradesiyle tüm kötülükleri ortadan kaldırabileceği zannetmektedir.

Oysa hiçbir nefis, kötülükleri istemeyeceği gibi barışa da karşı olmaz. Her nefis, huzur ve güvende yaşayabilmek ve tehdit altındaki tüm tehlikelerden kaçıp kurtulmak ister. Ancak her nefsin kendi doğruları için bir mücadelesi vardır. O mücadele kimi zaman kanlı kimi zamanda kansız bir akış içinde hak, adalet ve barışa odaklıdır. Lakin neyin barış neyin adalet getireceği seçimi nefislere terk edildiğinden tartışmalar ve çatışmalar asla son bulmaz.

İyiliğin temsilcileri nasıl Allah’ın elçileri peygamber ise, kötülüğünde temsilcisi de yine Allah’ın elçisi şeytandır. Dolayısıyla iyi ile kötünün savaşı kıyamete kadar sürecek bir yazgıyla tamamlanmıştır. Şüphesiz şeytanın bayraktarı olduğu kötülüklere karşı peygamber taraftarları da iyiliğin hâkim kılınabilmesi için insanlığın muhafazası adına mücadele etmekte ve kötülüğün nasıl engelleneceği ile ilgili Yaratıcı’nın buyruklarını rehber edinmektedirler.

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut (batıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” Nisa 76

Ne var ki laik rejimin iktidarı ‘analar ağlamasın, gençler ölmesin, kötülükler son bulsun, barış gelsin ve ekonomi güçlensin’ gerekçeleriyle diyor ki; (Hâşâ) Allah kim ve ne bilir ki? Aklın tanrı olduğunu kabul eden laik ve hümanist düşünceye itibar etmek varken neden Allah’ın meşakkatli buyruklarını önemseyelim? Manasını anlamasan da oku Kur’an’ı, kazan cenneti! Hem Kur’an’ı laik siyasete müdahale ettirerek çağdışı, yobaz ve irticacı gibi ithamlarla yaftalanmak gururunuzu aşağılatmaz ve haçlılara dostluğumuzu bozmaz mı? Ayrıca iktidarı kaybetmemi, zenginleştirdiğim ve dünya gündemine oturtturduğum ülkenin yoksullaştırılmasını, itibarsızlaştırılmasını ve düşmanlarınızın başa gelmesini mi istiyorsunuz? Din başka siyaset başkadır. Bana inanıp güvenin şeytan dostu PKK’yı ıslah edip silahlarını bıraktırmak suretiyle kötülüklere son verecek ve yarının güzel günlerini yaşatacağım.”

Madem ikna yoluyla kötülükleri ortadan kaldırabilecek böylesi tanrısal bir etki ve güce sahipler; Başbakan Erdoğan’a ve Ak Parti’ye tüm insanlığı kötülüklerden kurtarıp sadece iyiliği egemen kılabilecekleri bir önerim var. Ak Partinin zihniyetine göre Allah’ın teşvik ettiği savaş şeytanidir(!).

PKK gibi lanetli bir zalim güruhunu kötülükten vazgeçirip Türkiye’yi huzur ve güvene taşıdığını iddia eden; neden şeytanla da uzlaşarak dünyadaki kötülüklerine son vermesin? Başarı için hiçbir mazereti kabul etmeyen bir iktidara, bu kolay olsa gerek!

Malumunuz üzere Hac ibadetinin bir yükümlülüğü olan Mina’daki şeytan taşlamada milyonlarca hacı, her yıl şeytan taşlar ama hiçbiri şeytanla diyalog sürecine girerek kötülüklerinden vazgeçmesi için barışa kalkışmaz.

Oysa şeytan dostlarıyla barışı sağlayıp kötülüklerinden vazgeçiren Ak Parti, Başbakan Erdoğan’ın önderliğinde topluca hacca giderek Mina’daki taşlama töreninde diyaloga geçmek suretiyle işlettiği kötülüklerden vazgeçirecek süreci başlatsa, aynı sonucu alamaz mı? Şeytan dostlarını ikna edebildiğine göre; neden şeytanı da ikna etmesinler ki?

Haydi, Başbakan Erdoğan ve Ak Parti! Gelin insanlık adına böylesi üstün ve yüce bir görevi başarabilme iradesini insanoğlundan esirgemeyin. Her ne kadar ruhla bedeni ayıran pozitivizm etkisinde kalarak din ile siyaseti ayırıştasınız da, bu talebe siyasi çerçeveden bakarak laiklikle ters düşmeyin.

Bir de yeni bir anayasa yapıyorlar. Millet Müslüman, Hıristiyan yahut Yahudi ama rejim laik (dinsiz) ve putperest. Peki, o anayasa da Allah var mı, vahiy var mı, İslam var mı, ayet var mı, Yaratıcı ve egemen olan Mutlak İrade var mı, Peygamber var mı, YOK!

Ne var? Laik ve putperest temelli anayasanın makyajla manipüle edilmiş hali! Öyleyse Allah’a, Resulüne ve kitabına iman etmiş bir mümin, bu anayasayı onaylamasıyla kâfir olmaz mı? Ama diyeceksiniz ki din ile siyaseti karıştırmayın, dinin hükümleri siyasette bağlayıcı ve geçerli değildir, öyle olsa dahi akabinde tövbe edersiniz; nasıl olsa Allah affedicidir.

“Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” Lokman 33

Müslümanların anayasası Ku’an’ı Kerim’dir…

Hiç yorum yok: