11 Ekim 2011 Salı

Terörist vekiller; milletin vekilleri olabilir mi?

Türkiye gibi kararsız, oynak ve çok efendili kaotik ülkelerde olur.

Milletin onur ve haysiyetini doğrayan politikalarla devlet ve halka hasım teröristleri vekil yapan bir düzenden çözüm beklemek ve asayişi tesis edebilmek mümkün değildir. Sağanak gibi yağan sözlerin ok etkisi yapamamasının ceremesini mağdur insanlar canlarıyla ödemektedir.

Teröristlere millet adına vekillik payeleri verilmesi, tarihte eşi görülmemiş bir hıyanet ve düşmanlıktır.

Halkının mal ve can güvenliğini koruma adına hayatlarını kahramanca feda eden binlerce polis ve askerin mevtaları bir yana, geriye bıraktıkları dul ve yetimlerin ağıtlarına dahi duyarsız kalarak, kışkırtıcı terörist vekillere güvenlik güçlerini ezdiren bir devlet, millete değil teröre hizmet etmektedir.

Azılı terör örgütü BDP’li cani vekillerin şehid namzedi polislere hakaret ve darplarını sindirebilen bir otorite, onlardan farksızdır. Teröriste dokunulmazlık kazandırmak suretiyle polise tokat atarak itip kakması, ‘alçak’ gibi sözlerle aşağılaması, gözdağında bulunması ve emirler yağdırması, vicdanı olan hiç kimse tarafından makul karşılanamaz. Ki, o polisler bizler için canlarını vererek eş, ana, baba ve çocuklarından koptukları halde, nasıl olurda terörist vekillerine müsamaha gösterilebiliyor? Eğer bu; yasalar, demokrasi ve barış adına yapılıyorsa; batsın o demokrasi, batsın o yasalar ve batsın o barış…

Terörist vekiller; arkalarına yığınları alarak yolları kesmekte, trafikleri kapatmakta, elebaşları Apo’nun salıverilmesi adına yürüyüşler düzenlemekte, Molotof ve taşlarla güvenlik güçlerine, insanlara ve dükkânlara saldırmakta, yıkıp yakmak ve öldürmekte, ama dağılmaları için tazyikli su ve göz yaşartıcı gaz gibi masum müdahale araçları kullanıldığında ise demokrasiye sığınarak tehditler savurmaktadırlar. Kimi işbirlikçi hainlerde polisi suçlu onları haklı göstererek yazılar kaleme almakta ve nutuklar çekmektedirler.

Ayla Akat Ata adlı bir terörist vekil, güvenliği sağlayabilmek maksadıyla eşkıya yığınlarını dağıtabilmek adına görev yapan kahraman polislere vekili olduğu teröristleri koruyabilmek için panzerin önünde durarak, “Alçak, sen benim kim olduğumu biliyor musun, alçak” hakaretleriyle panzeri yumruklayıp kendisine su gelmesinin hesabını sormaya kalkması, kendisine dokunulmazlık sağlayan devlete apaçık bir saldırıydı. Oysa onun nasıl azılı ve cani bir terörist olduğu bilinmekte, panzerin o necis bedenine su fışkırtmayla yetinmeyip altına alarak ve üzerinden de birkaç kez geçmek suretiyle hak ettiği karşılığı vermesi, terörle mücadelenin samimi bir göstergesi olacaktı. Ancak böylelikle kim olduklarını anlayacak, bakalım ondan sonra yığınların önünde cengâverlik yapabilecek cesareti bulabilecekler miydi? Zaten yandaşlarına panzer altında intihar etmeleri komutunu vermiyorlar mı?

Çok şehid veren polis teşkilatından bir babayiğit çıkar ve “artık yeter” diyerek, öyle kabadayılık yapan vekillerin üzerine sadece panzerleri sürmekle kalmaz, şehidlerin aşkına vücutlarını mermilerle doldurabileceklerini de hatırlatmak isterim.

Unutmamalıdır ki, güvenlik güçleri emirlere kayıtsız itaat eden biyomekanik yaratıklar değil, muhakeme yetileri ve duyguları olan insanlardır…

Gülten Kışanak adlı bir başka terörist vekil de, önderleri Apo’nun kendileri gibi canavar bir terörist değil, siyasi bir karaman olduğu gerekçesiyle düzenledikleri yürüyüşü polisin engellemesine tepki göstererek, ”O aracı üzerime süren ve bilerek üzerime su sıkan polis memurunun yaka numarasını almadan buradan ayrılmayacağım. Yoksa tek başıma oturma eylemi yapacağım" meydan okuyuşu, ülkenin nasıl teröristlerin hegemonyası altında olduğunu kanıtlamaktaydı. Kime güveniyorlar ki, o polise bir yaptırım uygulatabileceklerini sanıyorlar? Hâlbuki o polisin ayak tozu bile olamayacakları gayet aşikârdır.

Şükürler olsun ki pespaye politikalardan bezen güvenlik güçlerimiz, apaçık düşmanlarına karşı dimdik durabilecek bilince kavuşmuşlardır. Diyarbakır’daki terörist vekillerin dokunulmazlıklarına aldırış etmeyen kahraman bir polis, arkadaşlarına dönerek; “onları muhatap alma'' çıkışı umut doğurmuş, siyasi otoriteye diz çöktürdükleri gibi canlarını feda eden polislerimizi yıldıramayacakları gerçeğini ortaya konmuştur.

O kahraman polis, atalarımıza yakışır bir üslupla, İdris Baluken adlı terörist vekil’e, “Kimsin lan sen” diye sorarak, teröristin “ben milletvekiliyim, sen kimsin” yanıtına, “Ben devletim” karşılığı, yerde sürünen devlet gücünü yukarı kaldırmasına sebep olmuştur.

Ne mutlu haksızlıklar karşısında şeytan misali susmayan güvenlik güçlerimize…

Devlet, bir taraftan 30.000 kişinin ve bebeklerin katili, teröristbaşı ve bölücülükle yaftaladığı Apo’yu suçlu ilan ediyor, diğer taraftan barış adına muhatap alıp müzakerelere kalkışıyor. Gerçekte Apo kimdir? Apo’nun katil bir terörist değil siyasi bir muhatap olduğunu ilişkileriyle meşrulaştıran devlet, ruhani lideri olduğu BDP adlı terör örgütüne de siyasi misyon kazandırtarak katliamlara devam ettirmesi, kapalı perdenin arkasındaki gerçeği de ortaya çıkarmaktadır.

Bu, nasıl bir devlettir ki, benzeri olmayan bir çelişkiyle teröristleri güçlendirip halkını zayıflatıyor. ”Halkını tüketen devletlerin kendileri de tükenir.” Platon

Terör Örgütü BDP’nin geçici terörist Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; “Bugün barışa giden en önemli yol İmralı'dan geçiyor ve Öcalan’a özgürlük" deyip, Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle barışı sağlamanın İmralı ile yapacağı mutabakatla mümkün olacağını bildiğini ve bu yüzden görüştüğünü beyan etmesi, apaçık bir ihanettir. Bundan dolayı mı Ak Parti hükümetinde terör artmış ve şımaran teröristlerin ardı ardına kesilmeyen cüretkârlıkları son bulmamıştır?

Ak Parti’nin çeşitli gerekçelerle BDP ile olan dirsek temasını kesmemesi ve gizliden gizliye amaçlarına hizmet etmesi, “yaratılanı severim yaratandan ötürü” vahiy ve insanlık dışı hümanist anlayışındandır ki, Apo ve teröristleri bağırlarına basarak insan yerine koymalarına neden olmakta, dolayısıyla insanlığı yok eden terörizmi meşrulaşmaktadırlar. Hem de BDP’nin Kürt sorunu tuzağına düşerek! Şeytanın da bir yaratık olması ve kötüleri de yaratan Allah olduğuna göre; Allah’ın lanetlediği kötüleri, sırf Yaratıcı yarattı diye sevmek, apaçık bir isyan değil midir? Oysa doğrusu, “Yaratıcı’yı severim yarattıklarından ötürü”’dür.

Sayın Başbakan Erdoğan! İddialar fevkalade vahim olup, size oy veren her iki kişiden birinin yakınları alçak terörde can verdikleri halde, BDP’nin iddiaları doğru mu? Ergenekon Terör Örgütü ve saman altından BDP terör Örgütünü destekleyen CHP ile aynı kulvarda mı yarışıyorsunuz? Bilmelisiniz ki, Türkiye’deki teröre hak ettiği karşılığı vermeyip, size güvenen halkınıza huzur ve güven sağlamadıktan sonra ağzınızla kuşta tutsanız dahi beyhudedir. Can olmadıktan sonra gerisinin ne önemi var?

Ak Partili heyetin yeni anayasa yapımıyla ilgili terörist BDP ile görüşmesinin akabinde ağızları kulaklarına vararak uzlaşı sevinçlerinin yorumunu takdirlerinize bırakıyorum…

Uzlaşma yolunun İmralı’dan geçtiğini açıklayan BDP ile nasıl bir ittifak sağlanmıştır?

Hesap sormamız gereken devlet mi, politikacılar mı, teröristler mi?

Terörle ilgili caydırıcı, kalıcı ve kararlı kanunlar yapılmayıp, yapılsa da arkasında durulmayarak sürekli değişime tabi tutulmak suretiyle esnekleştirilmesi, doğrudan veya dolaylı aflar çıkarılması; kanunlara gerekli saygı duyulmamasına ve devletten korkulmamasına yegâne sebeptir.

“Kanun, nizam ve asayiş, devletlerin vasıflarını ölçecek üç temel unsurdur.” Montesguieu

Oyunlarınız bugün sabırla izleniyor, bakalım yarın ne olacak?

Hiç yorum yok: