21 Eylül 2010 Salı

Valinin görevden alınması CHP'ye teslimiyettir…

Kırklareli valisi Cengiz Aydoğdu’nun şer üretmekten öte hiçbir amaç taşımayan CHP ile ilgili millet duygularını tercüman eden açıklamaları karşılığını açığa alınmakla ödemesi, istikballe ilgili umutları baltalamıştır.

Gerek komutanlar gerek yüksek yargıçlar gerekse CHP’nin halkı birbirleriyle çatıştırma, acımadan tepeleme, hükümeti devirmek maksadıyla alenen tertiplere girişme, terör örgütleri kurma, katillere yardım ve işbirliği yapma, avukatlığını üstlenerek destekleme, rüşvet ve baskılarla tanıkları etkileme, hâkim ve savcıları yıldırma ve ideolojik tehditlerle adaleti biçme misyonlarına karşın; geçmişten bugüne halkın asayişini, hukukunu, kalkınmasını, bütünlüğünü, can ve mal güvenliğini, huzur ve emniyetini yerle bir eden diktotöryalığı açık bir üslupla dile getirerek kalbi vatan ve millet aşkıyla çarpan Vali Aydoğdu’nun; ”DP’nin 1950’de iktidara geldiğinde CHP’yi kapatıp İnönü’yü de tarihteki huzurlu yere göndermemiş olması en büyük talihsizliktir” tartışılması dahi mevzubahis olamayacak vurgusunu okuyamayan ve doğrunun arkasında duramayan hükümet, maalesef hâlâ CHP’nin vesayeti altında olduğunu ortaya koymuştur.

Valinin, sözde CHP’yi incittiği iddia edilen beyanatı eğer hukuk karşısında bir suç teşkil ediyorsa, CHP’nin yargı yolu açık olmasına rağmen; neden hükümet, CHP ve İsmet İnönü lehinde bir yargıçlığa kalkışarak Vali’yi mahkum edip diğer yöneticileri susturma yoluna gitmek suretiyle cesaret ve kararlılıklarını kırıyor? Ayrıca Aydın Valisi Hüseyin Avni Çoş’un provokatör CHP ve MHP’li çakma vekillerin karşısında dik durarak hadlerini bildirmesi, millet adına bir onurdur. Vicdansızlık, kaos, terör, haksızlık ve adaletsizlik olan her yerde CHP var ise; susarak nasıl şeytanlığa razı olunabilinir?

Hükümetin görevden alma gücü; sadece vali ve emniyet müdürlerine mi geçiyor?

Yüzlerce örneği bulunan emri altındaki komutanların tehdit ve hakaretlerine karşı yasal ve caydırıcı yetkisini kullanma cesareti gösteremeyen hükümetin kamu düzeni ve güvenini korumaktan ve vatandaşı tehdit eden şer yuvalarını kurutmaktan sorumlu duyarlı bir valiyi özgür bir platformdaki düşüncesinden dolayı cezalandırılması, kötüye şirin görünebilmek yalakalığından başka bir şey değildir. Valiler devletin ve hükümetin itaatkâr temsilcileri de komutanlar ve yargıçlar tanrıları mı?

Millet ve vatanın hayati bütünlüğü ve devletin bekası aleyhine en korkunç bozgunculuk olan “İrtica İle Mücadele Eylem Planı” çerçevesinde halkı hükümete karşı kışkırtan, din ve ırk ayırımıyla birbirine çatıştırmaya kalkışan Org. Saldıray Berk; “Ak Partiye oy verdiğiniz eller kırılsın. Başbakan’ın memleketi sattığını da biliyor musunuz” sözleri, acaba Vali Cengiz Aydoğdu’nun açıklamasından daha mı masum? Kukla Kemal’in ifade ettiği gibi Saldıray Berk’te fors olarak Türk bayrağı değil de CHP bayrağı mı takmalı?

Ne adaletsizlik ve duyarsızlıktır ki, Org. Saldıray Berk görevden el çektirilemez, hatta EDOK Komutanlığına atanarak ödüllendirilirken, düşüncelerin özgürce ifade edildiği bir platformda Vali Cengiz Aydoğdu’nun hükümet eliyle cezalandırılması; hukuksuzluğun, riyakârlığın ve insafsızlığın ta kendisidir…

12 Eylül darbesini yapan amansız faşistlerin yargılanabilmesinin yolunu açan referandumdaki “evet”in pratiğe geçebilmesi için millet enerjisinin yanardağ misali lavlar püskürtücü bir basınçta olması gerekmektedir. Korg. İzzettin İyigün adlı bir darbecinin; “28 Şubat’ta Sincan’da tankları yürüten, balans ayarını yapan benim. Öncesinden ne Karadayı’nın haberi vardı, ne de Çevik Bir’in. Sadece 3 kişi biliyorduk: Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Doğu Aktulga, Kara Kuvvetleri Komutanı Hikmet Köksal ve ben. O tarihte EDOK Komutan’ıydım, zırhlı tümen bana bağlıydı” açıklamasıyla millete ve hükümete meydan okuyucu övüncü, şüphesiz meclisin, hükümetlerin iktidarsızlığı ve yargının ideolojik yandaşlığındandır. Milletin tankları ve askerleriyle halka başkaldıran o general, sanırım şimdi tüyleri yolunmuş sıska bir kaz gibi pazarcılardan bile azar işitiyor olsa gerek. Ancak referandumla birlikte millet onlara öyle bir balans ayarı çekti ki, değil tank yürütmek yargılanmaktan kurtulabilmek için ya hukuk oyunlarına ya Org. Şener Eruygur benzeri hafızasını yitirmiş deli raporlarına ya da saklanacak bir in arayışına girişmişlerdir.

Org. Saldıray Berk gibi ayrılıkçı Müslüman düşmanı bir komutanın EDOK’un başına getirilmesi, ikinci bir Kara Kuvvetleri Komutanlığı anlamı taşır. Çünkü Türkiye’deki tüm zırhlı birlikler, kara ve havacılık komutanlığı, komando birlikleri, askeri okullar gibi tüm unsurlar EDOK Komutanı’na bağlıdır. Neden Aleviler, Sünni ve vahiy düşmanıdırlar? Aleviler Müslüman değil mi? Pkk terör örgütündeki Alevilerin yüzdesi kaçtır?

Başbakan Erdoğan, Erzurum’daki Ergenekon iddianamesinin 1 no’lu şüphelisi Org. Saldıray Berk hakkında “Kamu görevlisine hakaret” ve “Kişilik haklarını zedeleyici ağır hakaret” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu ama ne emekliye sevk edip yargı önüne çıkarabildi ne de yetkisini kullanıp EDOK’un başına getirilmesine mani olabildi. Neden CHP, Türkiye Başbakanına ve iktidar partisine yapılan bu ağır hakaretlere karşı ses çıkarmadı ve üstelik destekledi? Neden CHP’de validen aynı yolla davacı olmadı da hükümete verdiği direktifle merkeze aldırdı?

Lâkin şu gerçeği de açıkça ifade ederim ki, halkın sevgi ve güvenine duçar olmuş Tuğgeneral Hüseyin Avni Ergün gibi kendini millete ve orduya adamış kalbi sevgi dolu ve onurlarıyla görev yapan nice komutanlarında var olduğunu unutmamak gerek…

Diktatörlükle idare edilmeyi öyle hazmetmişiz ki, hükümetin devlet olduğunu, dolayısıyla her şart ve koşulda halkın tercihiyle iktidara gelmiş hükümete alternatif bir iktidarın yani, bürokrasinin kesinlikle olamayacağını yüksek sesle vurgulamamışız ve ciddi bir tepkide bulunmamışız. Hükümete karşı caydırıcı bir güç olarak dayatılan oligarşi bürokrasiyi CHP, MHP ve bdp gibi muhalefet partileri başta olmak üzere üniversite ve medyanın cesaretlendirip kışkırtarak azdırmaları millet iradesine tartışmasız bir ihanettir. Referandumda verilen ‘hayır’ın anlamı da, milletin hükmetmemesi ve bürokrasi egemenliğinin devamıdır.

CHP’nin dayatmacı ilkeleri doğrultusunda dokunulmazlaşan oligarşik kurumların topluma ektikleri kin ve nefret tohumları, dünyanın gözleri önünde bile yıkıcı ayırımını sergileyebilmekte; U2 gibi müzik topluluğunun konser vermesinde etkili olan bakanın yuhalanması, Dünya Basketbol Şampiyonasının madalya töreninde ülkenin Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı ve Başbakan’ın yuhalanmaları nefretin, kamplaşmanın ve düşmanlığın dehşetsi boyutunu kanıtlamaktadır. Azmettiren CHP iç tehdit olmakla kalmayıp, dışarıdaki caydırıcı gücümüze de telafisi mümkün olmayacak tahribatlar yapmaktadır.

Ey Hükümet yetkilileri! CHP gibi bir felaketin avukatlığını üstlenip kıydığınız o vali’yi ya derhal görevine iade ediniz ya da daha büyük bir kente atayarak ödüllendiriniz. Yoksa Org. Saldıray Berk’ten daha mı tehlikeli? Aksi takdirde CHP’nin vesayeti altında olduğunuz yaftasından asla kurtulamayacaksınız. Kompleksinizden ve özgüvensizliğinizden birilerinin meşruiyetini kazanabilmek için her şeyi o kadar çok abartıyor ve pireyi deve yapıyorsunuz ki, Eurovizyon şarkı yarışmasında birinci olabilmek için Belçika’dan çakma bir Türk getirip milyarlarca harcama yaparak seks-show’la şehvetleri uyandırıyor, alışılagelen futbol ve basketbol şampiyonluklarında sefalet içinde yaşayan dul ve yetim haklarını zengin oyunculara peşkeş çekebiliyor ve daha niceleri… Uçkuru elinde gezen reklam heveslisi ham bir müteahhitte daireler hediye edip caka satabilmiştir.

İyi ki basketbol şampiyonasında birinci olmamışız. Hükümetçe vaat edilen “açık çek” ile Türkiye’nin tapusunu 12 adama vermek zorunda kalacaktık. Çok merak ediyorum; şampiyon olan ABD basketbol milli takımı Barack Obama tarafında beyaz saray da ağırlandı mı, açık çek verildi mi, her birine 1.5 milyon dolar ve 500’er altın ödendi mi? Unutmamalıyız ki bir zamanlar futbolda dünya üçüncüsü olup futbolculara sellerce ödül dağıtmış ama daha sonra elemeleri dahi geçemeyip sahalarda nal toplamıştık. Güçlü ve saygın ülkeler için sadece bir eğlence, terapi ve çerez olan bu tür yarışma ve organizasyonlar, ne acıdır ki Türkiye için bir hedef, kurtuluş, iktidar, zafer ve itibar sayılabilmektedir. Oysa asıl başarı; siyasette, askeriyede, ekonomide ve adaletteki şampiyonluklardır.

Unutma ki sen, dünyaya adaletle hükmetmiş Osmanlı gibi bir şerefin varisisin…

“Küçük şeylere fazla önem verenler ellerinden büyük şeyler gelmeyenlerdir.” Platon

Hidayet Türkoğlu adlı kaptan nasıl bir utanmazdır ki, sanki şehitlerden ya da milletin çilekeş evlatlarından daha üstünlermiş gibi verilenlerle yetinmeyip, hala hediyeler beklediklerini ifade edebilmektedir. Gözünüzü kara toprak doyursun…

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşam odur. Keşke bilmiş olsalardı!” Ankebut. 64

Hiç yorum yok: