28 Eylül 2010 Salı

Biri tehditle, biri oligarşiyle, biri terörizmle…

Politika yapıp Türkiye’yi mahvediyorlar. Kalplerindeki tüm sinsilikler suratlarına yansımışken insanlık şeref ve vicdanını ayaklar altına alan yığınların politik ve bürokratik kötülerin ardına düşmelerine asıl neden; adil bir siyasetin olmaması ve sürekli manevra yapan Ak Parti hükümetinin doğruluk yolunda bağımsız, cesur ve kararlılıkla yürümemesidir.

Ak Partinin sekiz yıldır iktidarda bulunmasına rağmen hem içeride hem de dışarıda hala meşruiyet kazanabilme zaafı hak ve adaleti lağvetmiş, yanlışa pirim veren oy zafiyetinden ötürü doğru ile yalanın, iyi ile kötünün arasına sıkışarak tumturaklı dürüst bir siyaseti gerçekleştiremeyerek, batılda hakkı aramanın faturasını debelenerek millete ödetmeye devam etmektedir. Tıpkı namuslu bir kadının ilgi duyan her erkeğe hoşgörü adına mavi boncuk dağıtıp zamanla iffetini kaybetmesine yol açabilecek davranışları gibi kötü amaçlılarla uzlaşma arayışına girerek doğrudan sapması; chp, mhp ve bdp benzeri azgın emellilere can katmıştır. Oysa şeytanın adımlarını takip eden hiçbir güruhla her ne adına olursa olsun pazarlığa ve uzlaşıya kalkışılmamalı, doğru ve vicdanın egemen olacağı bir barışı tavizsiz müdafaa edebilmelidir. Çünkü şeytan ve ortaklarından asla iyi niyet beklenmemelidir…

Bir taraftan ağzını açtığı anda tehditler ve hakaretler savuran Devlet Bahçeli adındaki mafyamsı bir külhanbeyi; bir taraftan ilkeleri mahkûm olmuş ve maskeli varlığıyla milletin köle ve karanlıkta kalmasına gayret eden Kemal Kılıçdaroğlu adındaki statükocu bir kukla; bir taraftan da ülkeyi kana bulayan ve acımadan çocuk-kadın demeden katleden Abdullah Öcalan adındaki bir teröristi muhatap alarak gelecek adına; Ak parti neyin ittifakı ve işbirliğine çabalamaktadır? Oysa Allah, Tevbe Süresi 10. ayette; “Bir mümin hakkında ne ahit tanırlar ne de antlaşma. Çünkü onlar saldırganların kendileridir.” buyurmaktadır.

Zihinleri ve kalpleri iğfal edilmiş söz konusu parti seçmenlerini insaniyette buluşturmanın yolu, hükümetin her şart ve koşulda adil davranmasıyla mümkündür. Ne var ki 8 yıllık hükümetleri boyunca becerememiş, sürekli birilerinin güdümünde varlıklarını sürdürmüşlerdir…

İnsanlık vasfına sahip kişinin inancı ve düşüncesi her ne kadar aykırı olsa da çıkarsız samimi bir sıcaklık ve dürüstlük tüm engelleri aşmaya yeterlidir. Daha yeni vuku bulmuş bir olayı sizlerle paylaşmada yarar görüyorum. Yıldız Teknik Üniversitesinde iki fakülteyi üstün dereceyle aynı anda bitiren kızım, tek bir dersini zaman yetersizliğinden dolayı yaz dönemine bırakmış, ancak söz konusu dersin Yıldız Teknik Üniversitesinin yaz programında bulunmamasından, İstanbul Teknik Üniversitesinden alma mecburiyetinde kalmıştı. Ancak türbanlı olmasından dolayı büyük bir sorunla karşılaşmış ve bayan profesörün türban konusundaki tavizsiz katılığından örtüsünü çıkarmadan derse giremeyeceği kendisine bizzat bildirilmişti. Devreye birçok akademisyen arkadaşım girmesine rağmen hiçbir sonuç alınamamış, söz konusu profesörü razı edebilmenin mümkün olamayacağı, türbanlı bir öğrenciye bugüne kadar geçit vermediği ve vermeyeceğinin tarafıma bildirilmesi üzerine; kendisini cep telefonundan aramış ve yaklaşık 15 dakikalık bir görüşme sonrası doğruda buluşarak, asistanlarına gerekli talimatı vereceğini ve kızımın kendisini görmesini istemişti. Ayrıca ders verdiği müddetçe ilgi ve yardımını esirgememişti. Çünkü o bir insandı. Düşünce ve görüşü ne olursa olsun adaletten sapmamış, aklına ve vicdanına samimi seslenişim yanlıştaki ısrarından vazgeçirmişti.

Ancak muhakeme edebilen insanlar içten, adil ve vicdan sahibidirler. İnsani niteliklerden yoksun ama bedeni insan görünümündeki hilkatteki eşlerlerle barış ve adalet adına anlaşabilmenin imkânsızlığı şeytani fıtrattandır. Gerek ırki gerek dini gerek sosyal gerek siyasi gerekse maddi nedenlerden Müslüman’ı potansiyel bir düşman bellemiş taraflar, amaçlarına ulaşabilmek için her yüze bürünürler. Bu sebeple aldattıkları seçmenleriyle kurumsallaşarak ahkâm kesen chp, mhp ve bdp gibi bozguncularla yan yana gelmek ve bir sorunun çözümlenmesi konusunda tartışmak dahi yönetimlerine meşruiyet kazandırır. Çıkarcı, acımasız ve bencil sömürücülerin yalnızlaştırılmaları millet ve devlet lehine bir diriliş ve kurtuluştur. Onunda denklemi azgın parazitleri aracı olmaktan çıkararak doğrudan seçmenleriyle muhatap olup, değil parti aleyhine, ana ve baba aleyhine dahi olsa adaletle şahitlik etmekle mümkündür. Böylece kendiliğinden tasfiye olacaklarına şüphe yoktur.

Hakka, adalete ve halka hasım olanların toplum tarafından yüceltilip temsilci seçilebilmelerinin sorumlusu; sözde hakkı, adaleti ve halkı savunanların söz ile davranışlarındaki riyakârlıklarıdır. Oportünist bir amaç uğruna halkı parçalarcasına, ayrıştırabilecek ve öldürebilecek derecede düşman kılarcasına birbirlerini bölücülükle ve ihanetle suçlayıp en ağır hakaretleri yapanların hiçbir şey olmamış gibi birbirlerinden ya özür dileyerek ya da bir araya gelerek görüntü vermeleri, insanları güvensizliğe itmekte ve pespaye bir fırsatçı ahlaksızlığa yönelterek dürüst ve samimi siyasetin bitirilmesine neden olmaktadır. Doğru ile yanlışı günlük çıkarlar doğrultusunda yorumlayanlar bertaraf olmaya mahkûmdurlar. Eğer her şey anlık kazanabilme uğruna benliksi bir partizanlık ise, kimin adil ve doğru olduğu kestirilememekte, dolayısıyla laik ve kapitalist temelde iktidarı ele geçirebilme bencilliği halkı kucaklamayı ve egemen kılmayı imkânsızlaşmaktadır.

Şoven bir milliyetçiliği ve kurtçuluğu özümsemeden ve iktidarı paylaşmadan mhp ile uzlaşabilir misin? Vahyi reddedip evrim teorisini kabul etmeden, Kemalizm’i ilke edinmeden, Atatürk’ün kurtarıcı tanrılığını benimsemeden ve oligarşi iktidarlığına boyun eğmeden chp ile işbirliği yapabilir misin? En acımasız katil bdp’ye Doğu Bölgesini teslim etmeden ve pkk’yı muhatap almadan mutabakat sağlayabilir misin? Ancak savaştan kaçabilmek ve akan kanın durdurulabilmesi gerekçesiyle bütün isteklerini yerine getirsen bile yine ahitlerini bozar, bitmek tükenmez nifaksı taleplerinin önüne geçemezsiniz.

“Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra her defasında hiç çekinmeden ahidlerini bozan kimselerdir.” Enfal. 56

Sözde nefislerden ırak “Milli Görüş” sloganıyla batıllığa karşı hakkı ilke edinen, her şeyi hak ve adalet için yaptığını, benliksi hırs, ihtiras ve makam gözetmediğini vaat ederek ömrünü bu uğurda harcayan Necmettin Erbakan’ın ölümüne bir kulaç kala benliğini daha da galebe çaldırarak birlikte mücadele ettikleri arkadaşlarını İslam düşmanı chp’den yardım almak suretiyle az bir bedelle harcayabildiği dikkate alınırsa; düzenin, imanı kâmil zannedilenleri dahi nasıl bozabildiğini, dolayısıyla böylesi bir iktidar savaşında yaratık hiçbir lidere teslim olunamayacağını ortaya çıkarmaktadır.

Kürtler vicdan sahibi Müslüman ve Türkiyelidirler. Siyonist destekli ateist pkk ya da bdp’nin Kürtleri temsil etmediği, pkk’ya özerklik sağlayabilme peşinde oldukları; acımadan katlettikleri Kürtlerin hak ve özgürlükleri için dertlenmedikleri ve hedeflerinin bağımsız bir pkk devleti kurabilme oldukları aleniyken; nasıl bir diyalogla barış getirebileceği düşünülüyor? Ülkenin zengin ve şöhretli elit sporcularına açık çekler vaat edip önlerine milyarlar dökerken; vatandaşının mal ve can güvenliğini garanti altına alamayarak teröristlerin kanlı ellerine terk edip ve beraberinde yiğit askerlerimize de biçtiğiniz kefen paralarıyla mı huzur ve güveni inşa edeceksiniz? Hani, pkk’nın terör örgütü olduğunu itiraf etmeyen bdp’lilerle masaya oturulmayacaktı? Doğrudan terör örgütüyle değil de bdp ile diyaloga geçtiğini açıklayan Başbakan Erdoğan’ın duruşu apaçık bir manipülasyon değil midir?

Pkk ve temsilcisi bdp’yi palazlandıran ve bölgede egemen kıldıran hükümet ve oturdukları yerde ulumaktan öte hiçbir etkinlik göstermeyen muhalefettir. Pkk ve bdp’nin acımasız şeytanlığını halka anlatamayıp samimi bir kucaklamayı ve adil duruşu başaramayanların Öcalan’a diz çökerek el açmaları, her vatandaşımızın bir utanç kaynağıdır. Canı yanmış tüm halklarca haklı olduğumuz halde hakkımızı müdafaa edemeyen sefil temsilcilerimiz çareyi dün olduğu gibi bugünde teslim olmakta bulmuşlardır. Çünkü onlar için tek amaç, katledilen halkın desteğiyle iktidara gelip saltanat sürmektir. Aslında öldürülen binlerce masum insan ve milletini savunan şehitler umurlarında değildir…

Tüm tartışılmaz hayati değerler etiketlendirilerek ekonomiye endekslendiği bir politikanın varacağı yer; kıyametsi bir felakettir. Aynı anlayışla sekiz yıl önce Irak’ı barbar ABD’ye peşkeş çekip, bugün de pkk ya da bdp ile masaya oturulabiliniyorsa; yarın ne olacağıyla ilgili müneccim olmaya gerek yoktur.

Pkk gibi azılı ve acımasız sürüyü halk desteğinden mahrum edebilecek o kadar çok sıcak gerekçeler bulunmasına rağmen referandumda bile topyekûn mağlup olunması, al birini vur ötekine kabilindendir. Hem pkk’ya destek çıkıp hem de pkk’nın katlettiği bebek ve çocukların ebeveynlerini ziyaret ederek baş sağlığı dileyebilen kravatlı ve rozetli bdp’li teröristlerle neyin tartışması ve uzlaşmasının sağlanabileceğinin şifresi, siyasi ve ekonomik pazarlığın getireceği ganimet beklentisidir. Bdp, bizzat katlettikleri bölge insanların yanında acılarını paylaşma hilesiyle kendilerini aklarken; neden Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli bölgede bulunmayıp kirli emellerini deşifre etmediler? İşte o acılı ebeveynlerin Kürt milliyetçiliği adına katillerini baş tacı yapabilmeleri ve arkalarında durabilmelerinin müsebbibi hükümet, muhalefet ve hümanist söylemli işbirlikçi ve vicdansız demokratlardır.

Bir avuç teröristin ve sözde mahkûm bir elebaşının inisiyatifine terk edilen Kürt halkının özgürce oy kullanabilmelerini sağlayamayan ve insani taleplerine karşılık vermeyen hükümet ve muhalefet, suçluların ta kendileridirler. Oturdukları saltanat koltuklarından atıp tutmalarının bedeli Müslüman Kürtleri şeytan pkk’nın kucağına oturtarak tüm Türkiye’yi elem ve kedere boğmuş, böylece millet adına teröristlerle pazarlığa mecbur kalmışlardır.

Adaletsi denge, ancak suçlunun hak ettiği cezaya çarptırılması ve muhataplarının rızası alınmadan affedilmemeleriyle sağlanır. Hiçbir devlet ve siyasi otorite, kendince öngördüğü çıkarları doğrultusunda millete rağmen karar alamaz; insafsız teröristler, vekilleri ve yandaşlarıyla diyaloga giremez.

Filistin Halkı barış ve insaniyet adına terörist ve işgalci İsrail’le her ne kadar defalarca anlaşma yapmış ve uzlaşma adına verdiği tavizlerden dolayı 2004 yılında Yaser Arafat’a Nobel Barış Ödülü kazandırdıysa da Filistin kan ve cesetlerden kurtulamamış; Arafat, İsrail ve ABD’nin baskı ve zaaflarını cezp ettirici vaatlerine yenik düşerek, aynı yılın sonlarına doğru İsrail tarafından zorla tutulduğu binada ölmüştü. Peki, halkın razı olmadığı bütün bu irrasyonel gayretler Filistin ile İsrail arasında bir ateşkesi mi sağladı, yoksa daha vahşi bir süreci mi doğurmuştu? Yaşamı boyunca Filistin Halkının özerkliği için mücadele eden Arafat, 1988 yılında BM Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararını kabul edip kahramanlığının nefsini azdırıcı keyfini çıkarmaya başlamasıyla Filistin Halkı’nın haklı davasını teslimiyetçi bir yaşama tercih ederek hezimete uğratmış, doğrudan Filistin Halkı’na yapılmış ama nerede olduğu bilinmeyen milyarlarca dolar bir servet bırakmıştır. Tıpkı milletimizin ilk dönemlerindeki gibi Filistin Halkı açlıktan, barınaksızlıktan ve sağlık imkânsızlıklarından sürünürken; Yaser Arafat’ın Fransa’da yaşayan eşine her ay ödediği 100 bin doların hesabı sorulmamıştı? Çünkü o kurtarıcı bir önderdi ve ne yapsa yeriydi…

“Beden aç olmadıkça harekete gelmez. Tok bedeni ıslah etmeye kalkışmak, soğuk demiri dövmektir ancak!” Hz. Mevlana

Bu sebeple liderleriniz tok olduğu müddetçe rahat ve güvenli koltuklarından nutuk çekmekten başka hiçbir şey yapmazlar. Bilinmelidir ki adil olmayan ve vicdanlara hitap etmeyen her müzakerenin sonu hüsrandır. Dolayısıyla pkk yahut bdp ile yapılan diyalogların sonu tıpkı Filistin-İsrail sonucundan farklı olmayacak; ABD ve İsrail’in Filistinliler aleyhine kurdukları BM tuzağına Türkiye düşmeyecek, Yaser Arafat misali Nobel Barış Ödülü kemiğine de Başbakan Erdoğan atlayamayacaktır…

Herkes bilmelidir ki, gerek dış gerekse iç mihraklar ne kadar çırpınsalar da pkk’ya hak ve özgürlük tanınmayacak, işledikleri suçların cezalarını mutlaka ödeyeceklerdir.

Hiç yorum yok: