16 Şubat 2009 Pazartesi

Vay Münafık İmam(!) Vay…

Kur'an-i Kerim'in on iki yerinde geçen “imam” kelimesinin âyetler ışığı altındaki lügat mânası; "numune, işaret, misal ve rehber" demektir. Dolayısıyla bir imamın dönek bir münafık olamayacağı dikkate alınırsa, onlara, laik devletin “namaz kıldırma memurları” demek, daha isabetli bir tanım olur.

Yahudi dönmelerden daha aşağı, bayağı ve karaktersiz olabilen bazı Türk ilahiyatçılarının söz ve davranışları; sığ hayat tecrübelerinden, dünyayı yanlış okumalarından, benliklerine yenik düşmelerinden ve ezbersi bilgilerinden dolayı vahyi anlayamayıp iman edememelerine, böylece sözde inandıkları dinlerini laik veya modern düzen kriterinde tefsir yapmak suretiyle çıkarları doğrultusunda az bir bedel karşılığı satarak, nasıl dönek birer kâfir yada münafık olabildiklerini dehşetle izliyor, geçici bir makam yahut menfaat uğruna dinlerine ihanet edebilmelerini şeytansı bir sapmanın kadersel sonucu telakki ediyorum.

Bir Müslüman’ın; ateist yahut deist olan CHP gibi varlık amacı vahyi ortadan kaldırmak ve iman etmiş Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini ellerinden alarak kölelere dönüştürmek olan laik ve Kemalist bir partiye oy vermesi bir yana, gayri-islami ilkelerini kabul ederek bizzat aday olması, korkunç bir cinayet ve açık bir münafıklıktır.

Kur’an’a, peygamberine ve şeriata ezeli düşman olan bir partinin, yıllardır savunduğu ilke ve inkılaplarına, tıpkı ilahiyatçıların dinlerine hıyanet etmeleri gibi, sırf seçim kazanabilmek uğruna inanılmaz bir döneklik göstererek İslâm halifeleri Hz. Ömer ve Hz. Ali’yi referans alıp benzedikleri iddialarıyla şeriata, dine ve dini söylemlere sığınmaları; aydınlık ve ilericilik olarak angaje ettikleri laiklik ve Atatürkçülüğün birer yalan ve aldatmaca olduğu itiraflarına neden olmakta, dolayısıyla Müslüman halkımızı kasıp kavurdukları ilkelerini çöpe atabildikleri anlaşılmaktadır. Peki, bunlara güvenilir, çocukların hayatları, vatan ve gelecek emanet edilebilinir mi?

Yoksa CHP’liler; Batıdaki dönek konverso yahudileri gibi, “Yeni Müslümanlar” mı? Ayrıca, eski Avrupa’daki yahudi kökenli konversolar’a “Marrano” denildiği de unutulmamalıdır.

Hırs, benlik ve çıkarlarının peşinde dört nala koşan politikacıların insanlık haysiyet ve şerefini doğrayan iğrençlikleri, toplumları fevkalade kötü etkilemekte, en çok güvenilen hocaların sahip oldukları deryası ilim temelinde nasıl başkalaştıkları muhakeme edilememektedir. Ancak, şeytanın, yaratıklar içinde, hatta peygamberlerden dahi üstün en muazzam ilimle kuşatıldığı dikkate alınırsa, benliğinden dolayı cennetten kovulup ebedi cehenneme gark olabildiği de kavranabilecektir.

Aklıma, eski CHP’li Yaşar Nuri Öztürk adlı ilahiyatçı ve günümüz politikacısının uzun yıllar önce “Ceviz Kabuğu” adlı programda benliğini kabartarak ahkam kestiği geldi. Sabredemeyerek telefonla programa bağlanmış, ilminden dolayı kendisini tanrılaştırmamasını, şeytanın benliğinden ötürü cennetten kovulduğunu ve ilminin kendisine hiçbir fayda sağlamadığını ifade ederek, onu şeytana benzettiğimi söylemem üzerine titremeye başlayarak, hakarete uğradığı şikayetinde bulunmuştu. Bunun üzerine aynı paydaları paylaşan Kemalist Hulki Cevizoğlu taraflı davranarak, ertesi gün tekrar yayınladıkları programdan benimle ilgili bölümü çıkarmışlardı. Oysa tartışma tam yarım saat sürmüştü.

İşte o ilahiyatçı ve sosyete hocası olan Yaşar Nuri Öztürk, bugün kıyasıya eleştirip düşman kesildiği Deniz Baykal’a, CHP’de milletvekili adayı olabilmek için öyle yalakalıklar yapıp övgüler yağdırmıştı ki, Baykal’a; “Atatürk’ün ruhunun taşıyan adam” benzetmesiyle, eşine rastlanmayan “dalkavuk”’luğu en doruk noktasında yapabilmişti. Bugün AKP’yi ve İslâm’i kurumları din istismarı yapmak ve Allah ile aldatmakla suçlayan Öztürk, 13 Ekim 2002 tarihinde CHP’nin Samsun mitinginde hadisi şerifler okuyarak alçakça dini sömürmüş ve deist Baykal’ı, “Peygamber efendimiz; ‘kanında haram lokmadan eser olan Allah’a gidemez’ diyor, bende öyle birini bulmalıydım ki, damarlarında haram lokma olmasın. İşte bu yağız delikanlıyı buldum. Bu Türkmen alpereniyle hayallerime koşabilirim” diyerek, ne kadar çıkarcı ve şeytansı bir sinsi olduğunu kanıtlamıştı. Bu riyakârın sözleri ve kitapları inandırıcı ve güvenilir olabilir mi?

Her seçimde laiklik ve Atatürkçülükten vazgeçerek kurtuluşu dinde arayan CHP, tıpkı siyasi inancını gizleyen “kripto-Judaizm” siyonistleri gibi, seçimlerden sonra dine, peygambere ve Müslümanlara sövmeye devam etmekte, dine ve insan haklarına karşı amansız savaşmaktadır.

Sultanahmet Camiinin eski namaz kıldırma memurunu partisine katarak, Sultanbeyli’de başkan adayı yapmak suretiyle manipülasyonlarıyla mütedeyyinlerine kazık atmaya çalışan CHP, kazanabilmek adına halkın etkilenebileceği her türlü argümanı ahlaksız ve ilkesizce kullanabilmekte, laik rejimin aleyhine en büyük tehlike gördüğü ve irtica yuvaları olmakla aşağıladığı tarikatlarla işbirliğine girişmekte hiçbir beis görmemektedir.

Yaşar Nuri Öztürk’ün övgülerine benzer bir dalkavukluğa soyunan Osman Nuri Bedir adlı sözde imam, haddi öylesine aşmış ve alçaklaşmış ki, Büyükşehir Belediye Başkan adayları olan ne düğü belirsiz deist Kemal Kılıçdaroğlu’nu İslâm halifeleri Hz. Ömer ve Hz. Ali’ye benzeterek akıl almaz dini istismara kalkışabilmiş, dolayısıyla görevli olduğu dönemde peşinde namaz kılan Müslümanların, namazlarını tekrar kaza yapmalarını mecbur bırakmıştır.

Her kim, geçmişte Osman Nuri Bedir adlı memurun ardında namaz kılmış ise, mutlaka namazlarını kaza yapmaları kaçınılmazdır…

Laik ve Kemalist CHP’liler şunu çok iyi bilmelidirler ki, gerek Hz. Ömer, gerekse Hz. Ali; adaletlerini Allah sevgisi ve korkusundan almakta, şeriat temeline dayalı bir yönetim ifa ettiklerinden, benlikleri doğrultusunda nefsani tek bir adım atmayarak, her işlerini Allah rızası için yapmaktaydılar.

Allah’a olan iman ve inancı reddedip, aklın üstünlüğünü kabul eden laik bir CHP veya Kılıçdaroğlu’nun laik ve Kemalist temel ilkeleriyle o mübarekler gibi siyaset yapabilmeleri mümkün mü? Şüphe yok ki Yaratıcı’yı egemen kabul edip hükümlerine boyun eğmiş kimseler, ancak İslâm halifeleri Hz. Ömer ve Hz. Ali gibi hem halkını, hem de düşmanlarını adaletle yönetir ve kıl kadar haksızlık yapmazlar.

Başta Türkiye milleti olmak üzere tüm politikacılar, aşağıdaki kıssayı anlamaya çalışsınlar da, yöneticilerin hangi inançla siyaset yaptıklarını, erdemli ve cesur bir halkın nasıl etkili ve yönlendirici olabildiklerini öğrensinler.

Hz. Ömer, halka hitap ettiği bir gün, eğer yanlış işler yaparsa, kendisine nasıl davranacaklarını sormuştu. Kalabalıktan biri hemen ayağa kalkarak, “Ya Ömer, seni kılıcımızla doğrulturuz” demişti. Bunun üzerine Hz. Ömer, adamın cesaretini sınamak için, “Benim hakkımda böyle konuşmaya nasıl cüret ediyorsun?” diye sordu ve adamda gözünü kırpmadan, “Evet, bu sözleri senin hakkında söylüyorum” demesine pek sevinmişti. Halka dönerek, “Allah’a şükürler olsun ki, yanlış yola sapacak olursam, halkımın içinde beni kılıcıyla doğrultacak kimseler var” demişti. Ya şimdiki sözde çağdaşlar!...

"Benim için insanların en sevimlisi, bana hatalarımı hediye edendir." Hz. Ömer

Bu anlayış; tanrılaşan benlikleriyle şeytanlaşan günümüz politikacıları, devlet adamları ve toplumlara bir ibret olabilir mi bilemiyorum. Ancak iman ve inançlarının olmadığı laik bir vicdana sahip olduklarından, özgür ve egemen tanrılar olarak hesap verecekleri bir mercileri bulunmamakta, hatadan münezzeh kutsal varlıklar olarak eleştirilmelerine asla izin verilmeyerek susturulmakta, hatta karga tulumba götürülebilinmektedirler.

Hz. Ömer bir gün, Şam’ı ziyâret ettiğinde valisi Ebû Ubeyde bin Cerrâh, büyük bir kalabalıkla kendisini karşıladı. Şam’a giderken, kendisine refakat eden kölesinin devesi rahatsızlanmıştı, büyük ve güçlü bir Devlet Başkanı olmasına rağmen, kendi devesini kölesiyle paylaşıp sırayla biniyorlardı. Uzaktan bakanlar, deveye binmiş köleyi halîfe, devenin yularını çeken Hz. Ömer’i de köle zannediyorlardı. Bunu gören komutanı Ebû Ubeyde bin Cerrâh, koşarak Hz. Ömer’in yanına geldi ve dedi ki: “Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler; Müslümanların büyük halîfesini görmek için toplandılar, size bakıyorlar, bu yaptığınızı nasıl îzâh edebilirsiniz? Sizi köle zannedecek ve küçümseyecekler.”

Valinin bu kompleksli telaşı karşısında Hz. Ömer, şöyle cevap verdi. “Yâ Ebâ Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vâsıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelîl ve hakîr bir kavimdik. Allahü teâlâ bizleri Müslümanlıkla şereflendirerek yüceltti. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi zelîl eder, her şeyden aşağı eder.”

O devirde bir çok ülkeyi idaresi altında bulundurarak Roma ve İran ordularını perişan eden Hz. Ömer, günlerce süren seyahatlerinde koruma olarak yanında tek bir asker dahi bulundurmamış ve arkadaştan farksız kölesiyle sınırlar ötesi gezilerini sürdürmüştü. Ancak o günün köleleri, günümüz modern köleleri gibi aşağılanan, horlanan ve sömürülen bir hayat yaşamıyor, naralar atarak, gözyaşı dökerek ve mitingler düzenleyerek hak aramıyorlar, sadece görevlerini yapıp gerektiğinde her şeyi liderleriyle paylaşabiliyorlardı. Çünkü tek bir tanrı vardı, O’da Allah’tı.

Hz. Ömer, idaresi altında bulunduğu topraklarda var olan tüm aç ve yoksullar›n imdadına koşar ve bizzat sırtında taşıdığı yiyeceklerle onlara yardım ederdi. İdaresi altındaki insanların tokluklarından, güvenliklerinden, sağlıklarından ve barınaklarından emin olduktan sonra ağzına koyacağı lokmayı, yatacağı döşeği ve Devlet Başkanlığını kendine helal sayardı.

Hz. Ömer öylesine bir örnek ve rehberdi ki, bir gün karısının üstünde yeni bir elbise görünce; “Yeni mi diktirdin” diye sorunca, karısı ”Evet, ya Emir’ül Mü’minin, bana verdiğin harçlıkları biriktirerek aldım” deyince, biriktirilebilen fazla bir maaş aldığını haksız addeden Hz. Ömer, derhal hazineden maaşının azaltılmasını emretmişti. Ya günümüzdekiler?!?

Evet, Kılıçdaroğlu ve o münafık hoca! Allah’ın mutlak egemenliğini ve kanunlarını reddeden siz laik çağdaşlar, hâlâ Hz. Ömer’e benzeyebileceğinizi ve onun gibi adaletli davranabileceğinizi düşünüyor musunuz?

“Hikmetin başı, Allah korkusudur. Başka deyişle, insanlığın ölçüsü, Allah’a ve O’nun kanunlarına olan bağlılıktadır.” Hz. Ömer


Deccal misali kılıktan kılığa girseniz de, aptal sandığınız bu milleti kandıramayacaksınız…

Hiç yorum yok: