4 Ocak 2019 Cuma

Günahı meşrulaştıran…

Din adamları öyle bir algı oluşturmaktadırlar ki, kendilerini Allah ve elçisi Resul’ünün yerine koyarak İslam dışı düşünceler lehine manipülasyon yapmaktadırlar.

Nasıl ki, doğrudan yapılan bir inkâr, benlik ve gururdan meydana gelen bir günah ise, inkâr edilmeksizin yapılan ihlaller, uyulmayan ibadet ve bilumum hükümlere itaatsizlikte bir günahtır. Dolayısıyla günah, Allah nezdinde bir suçtur; ister inkârcı ister inanmış olunsun!

Esas olan, Allah’ın hükmettiği şeye riayet edilip edilmemesidir.  Diğer bir ifadeyle, Allah’ın hükmettiği bir işe inanmış bir müminin kendi yahut başkalarının isteklerine ya da hoşgörü adına seçme hakkı bulunmamasıdır.  

Affedilmesi mümkün olmayan Allah’a ortak koşmak olduğuna göre; şirksiz bir günah mümkün değildir. Çünkü nefse uyma, zaten şirkin ta kendisidir!

İnkâr eden ile etmediği halde Allah ve Resulüne tevafuk etmeyenler arasındaki fark, kâfir ile münafık aralığı kadardır. Sonuçta her iki düşüncede nefis öne çıktığından günahın aleni ya da gizlilik içermesi veya doğrudan yahut dolaylı olması şirki ne ortadan kaldırır ne masumlaştırır ne de birbirinden farklı kılar.

Tövbe hem inkârcıyı hem de inananı kapsayarak günah boyutundaki tasarruf Allah’ın iradesindedir. Dolayısıyla din adamlarının ayırımcı ve ayet dışı yorumsu yargıları tamamen bir şirktir. Bu sebeple hoş görünebilmek maksadıyla yapılan kayırmalar küfürsü bir yetkisizliktir.    

Dille ikrarın yeterli olmadığı imanda zaruri olanın amel, fiiliyat yani davranıştır. Çünkü kalpte saklananları açığa çıkaran fiziki özeliktir. Ancak örf, adet, gelenek ve çıkar doğrultusunda meydana gelen fiziki özellikler her ne kadar İslami bir algı doğurmuş olsa da, riyakârlığı ve hainliği yok sayabilmek de mümkün değildir.   

İslam adına ahkâm kesen din adamlarının inkâr ile inandığı halde günah işleyeni farklı mütalaa etmeleri Allah ile öyle bir alaydır ki, vahiy ve sünnet yerine hüküm koymaktır.  Çünkü Kur’an’da inkâr edenle, inanan bir günahkârı ayrı tutan hiçbir ayet bulunmamakta; inanana hükümlere uymama gibi bir salahiyet tanınmamakta; günah her ikisi için suç sayılmaktadır.

Şöyle ki, yanınızda çalışan bir işçiyi, direktifiniz altında görev yapan bir memuru yahut emrinize bağlı bir askeri düşünün. Her biri patronuz, amiriniz veya komutanınız olduğuna inanarak saygıda kusur yapmamaktadırlar. Ancak kendilerine tevdi ettiğiniz görevleri yerine getirmemektedirler. Haydi, o günü geçiştirerek kendilerini affediyorsunuz. Lakin ertesi gün ve daha sonrada aynı tavrı sergilediklerinde, “ulan benimle dalgamı geçiyorsunuz” diyerek kovup müeyyide uygularsınız. Ya da baştan sizi inkâr ederek tanımamaları durumunda yine kovulma süreci yaşanıyor ise, aralarındaki fark nedir?

Hümanist, seküler-laik ve demokrasi bakışıyla İslam üzerine getirilen yorumlar sapıklığı ne hafifletir ne yok sayar ne de küfürle yaftalamaktan uzaklaştırır.

Kur’an hakikati odur ki, Allah ve vahye muvafık Resulünün hükmettiği kuralların aynen tebliğ edilmesi; hiçbir şart ve koşulda eğilip bükülmemesi, ateizm ve deizm misali inkâr ve inanç konusunda buyruk dışı bir ayırıma gidilmemesi ve amelsiz bir inancı masumlaştırırcasına teşvik edici bir meşruiyette bulunulmamasıdır.   

İnkârcının lanetlenip, amel etmeyen inanç sahibini iman ehli görmek öyle bir fitnedir ki, adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Gerek temize çıkmak gerek affetmek gerekse tövbeleri kabul etmek ALLAH’ın inisiyatifinde ise, ruhbanlıkta olduğu gibi günah çıkartırcasına inkâr eden ile inandığı halde yüz çeviren ayrı tutulamaz.

Hidayete ulaştırmak, doğru yola eriştirmek, sapıklıktan uzaklaştırmak, inkârdan vazgeçirmek, imana kavuşturmak, amelle şereflendirmek yalnızca ALLAH’a mahsus ise, sen kimsin ki, hoşgörü edebiyatıyla ilminle ahkâm kesebiliyorsun?  

(Bazı insanlar:) «Allah'a ve Peygamber'e inandık ve itaat ettik» diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.” Nur 47

“Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. Ahzab 36

“Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmazsın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.“ Lokman 33

“İman edip sonra inkâr edenleri, sonra yine iman edip tekrar inkâr edenleri, sonra da inkârlarını arttıranları Allah ne bağışlayacak, ne de onları doğru yola iletecektir. Nisa 137

“Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip «Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız» diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” Nisa 150-151

Hiç yorum yok: