30 Ekim 2014 Perşembe

Ne din kaldı ne iman ne de namus ama…



Tükenmek bilmeyen laf, yeter oldu insana!

Karşılığı aranmayan lafların âlemdeki değeri, din ve namus önemini öyle yitirtmiş ki, artık vahiy, hak ve adalet değil ağızlardan dökülen laflar muteber hale gelerek heyecan, umut ve güven doğurmuştur. 

İnsan ne kadar berbat, bezmiş ve yıkılmış bir psikolojide olsa da, laf kendisini öyle dinginleştirir ki, sanki sorunları çözülmüş gibi rahata kavuşur. Oysa lafın etkisi bitince altından kalkamadığı badireler ve sıkıntılar tekrar nükseder ve laf, tıpkı soğuktan donarak ölmek üzere olan bir insanın uykusunun gelmesi ve uyumasıyla beraber ölümünün gerçekleşmesi misali bitkisel hayata girer.

İnsan, neden karşılığı olan sözlere değil de laflara itibar eder? 
  
Karşılığı olan sözler, yaratıcı Allah’ın sözleri; karşılıksız olanlar ise Allah’a karşı “ben” diyen insanların lafları! “Ben” diye böbürlenerek kulluğu doğrudan yahut kısmen veya dolaylı olarak reddeden insanın tek başına Allah’ın sözüne itibar edebilmesi mümkün değildir. Onun için gerek din gerek iman gerek namus gerekse şerefi nefsi doğrulara ya da yanlışlara göre kabullenir; Allah’ın sözleri ya inkâr edilir ya da mazeretlerle savsaklanır. 

Amele değil lafa çok itibar edildiği hatta laf yarışında galebe çalanın üstün kılındığı dünyada her nefis mükemmeli arar. Oysa sözün doğrusu ve mükemmeli Allah’ındır ama benliği hoşnut etmediğinden ‘laf’ gibi muteber sayılmaz. Çünkü insanın tamamen özgür kalma iddiası bulunduğu için kul olmayı sindiremez. Dolayısıyla ne dilediği bir özgürlüğe kavuşur ne de mükemmelliğe! İnsan, kendini yaratamadıktan sonra özgür olamayacağı gibi mükemmelliğe de erişemez. Bu sebeple dünyada mükemmellik yoktur. Dualite yani ikilik vardır; iyi-kötü, karanlık-aydınlık misali! Dünyada mükemmele yaklaşım olabilir mi diye sorulacak olursa, yaratıcı Allah’a kayıtsız-şartsız itaat ve hiçbir gerekçeye sığınmayacak bir aşktır ki, o’da ahirete götürüp cennete kavuşturur.
  
İnsanın bozulması ve onurunu yitirmesinin nedeni, sözle değil lafla amel etmesi ve kendine yol edinmesindendir. Söz ile laf arasındaki fark, tıpkı ruh ile beden gibidir. Nasıl ki beden fani ise lafta fanidir. Allah söz, insan laf söyler! Dolayısıyla muhakeme edebilen insan, bakiye değil faniye inanabilir mi?

Kaynağını vahiyden almayan politikacı ve din adamları, yeryüzünün en tehlikeli lafebeleridirler ki, toplumların zihin ve kalplerini iğfal ederek insanda değer ne varsa silip süpürürler. Dolayısıyla insanı insan yapan din, namus, şeref, hak ve adalet mücadelesi yok olur.

Böylece asıl kaçınılması ve sakınılması gereken düşmanlar, kişi ya da toplumun hem dünyasını hem de ahiretini perişan eden siyasi ve din adamlarıdır. Onun için lafa değil söze odaklanılabilinirse, her iki âlemde de korku yaşanmayacaktır.  

Yaşam ve ölümdeki mananın derinliğini bilmeyenlerin lafları tükenmez ama bilen, Allah’ın sözlerinden öte konuşmaya cesaret edemez. Hayatının nerede ve nasıl başladığı ya da nerede ve nasıl sona erdiğine değil, ikisi arasında neler yaptığını sorgulamaya başladığın an, yalanlardan uzaklaşıp gerçeğin açık perdelerine ulaşma ihtimalin doğmuştur. Laftan söze geçiş, batıldan hakka geçiştir!

İnsanın politikacı ve din adamlarının hazırladıkları tuzağa düşmelerindeki en büyük handikap nedir biliyor musunuz; işittiklerini gerçeğin eleğinden geçirebilecek idrakleri olmamalarıdır. Bilgileri demiyorum; çünkü her insan, yaşadığı olaylardan dolayı yalanla gerçeği ayırabilecek bir tecrübeye ve muhakeme yetisine sahiptir. Lakin lafı yani abartıyı kabul edip, sözü yani gerçeği dışlaması, aradığı ‘neden’  sorusuna açık bir yanıttır.

“Hayatımızda işlediğimiz hataların çoğu, düşünmemiz gereken yerde hissetmekten, hissetmemiz gereken yerde düşünmekten ileri gelmektedir.” John Colbins

Yeryüzüne halife olarak indirilen insanın söze değil lafa saygı duyup güvenmesi, halifelik sıfatını da kaybedip düşünemeyen ve kavrayamayan bir mahlûk olmasına sebebiyet vermiştir. Dinsizlikten, imansızlıktan, şerefsizlikten daha sert yatak, daha keskin soğuk, daha acı sefalet yoktur.    

Bu sebeple dinin, imanın, namusun ve şerefin ne olduğu sözden değil laftan öğrenildiğinden, insan da ne din ne iman ne namus ne şeref ne de hak ve adalet kalmış; böylece bozulan insan, yaratıkların en korkuncu olarak dünyada peydahlanmıştır.

Oysa doğruluk ve adalet bakımından kimin sözü tamamlanmış ise, O’na itibar gerçeğin ta kendisidir.
   
“Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir. Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.Enam 115-116

Hiç yorum yok: