21 Ocak 2014 Salı

İran’ın, İsrail’den bir farkı var mı?

Biri Yahudi diğeri Şia olmak üzere her ikisi de insaniyet, hak, adalet, vicdan ve İslam düşmanıdırlar. Varlıklarından itibaren Müslümanlara zulmü şiar edinmiş ve Müslümanlardan başka hiç kimseyle savaşmamışlardır.

Şia, her ne kadar İslam’ın bir mezhebi olduğu iddia edilse de, 12 imamlarını tıpkı Hıristiyanların İsa’sı gibi kalplerinde Allah’a veliahd kılmışlar ve kurtarıcı olarak sözde mağarada çocukken kaybolup halen yaşadığına inandıkları Muhammed el-Mehdi adlı birinin ahir zamanda yeryüzüne dönerek insanlığı kurtaracağına iman etmiş sapkın bir yığındırlar. Tıpkı Budistlerin Buda’nın ölmeyip uyuduğuna ve uyanınca dünyayı kurtaracağına inanmaları gibi!

Yaratıcı Allah’ın buyruklarına kayıtsız-şartsız teslim anlamı taşıyan, nefsi hiçbir söz ve davranışa geçit vermeyen ve zalimlere hiçbir gerekçeyle aman tanımayan İslam’la hiçbir ilişikleri olmadığı; Esed adındaki şeytan tarafından yanı başında katledilen ve açlığa mahkûm edilen Müslümanların öldürülmelerini, kıyılmaları için cehennem askerlerini göndermeleri ve işkenceler altında inlemelerini sağlamaları ve acımasız şeytan Esed’ı zulümlerinden dolayı desteklemeleri İran’ın İslam olmadığına yeterli kanıttır.

Oysa Allah; zalimleri sevmediğini, zalimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yapılmayacağını, zalimlerin dost edinilmeyeceğini, yardım ve destekte bulunulmayacağını, hatta zalimlerle birlikte aynı safta yer alınmayacağını emretmedi mi?

İran’ın bir taraftan İsrail’in yok edilmesini savunarak diğer taraftan tek bir saldırıya cesaret edemeyip Müslüman toplumları sindirme ve silme politikaları, İsrail’le aynı safta olduklarını ortaya koymaktadır. İsrail’in Lübnan işgaline bilmukabele de bulunmayarak İsrail topraklarına giremeyen hizbuşeytanlar, Suriye halkına acımasızca saldırarak Müslüman halkı katletmede sınır tanımayabilmektedirler.

Zalimlerle birlik olmak, Allah’ın ayetlerini açıkça inkâr etmek değil midir?

El Kaide birçok cephede ABD ve İsrail’e karşı mücadele edip Müslümanların bağımsızlığı adına binlerce şehid verirken; İran, bugüne kadar ne yapmış ve tarihlerinde küfre karşı bir savaşları mevcut mudur? İran’ın İslam adına yaptığı ve Müslümanların safında olduğu tek bir mücadele var mıdır? Her olayda ABD ve İsrail’e karşı düşman olduğunu haykırdığı halde karşılarına çıkıp ulumadan öte ne yapmıştır? İsrail, Lübnan’a saldırarak taş üstünde taş bırakmazken, neden kılını kıpırdatmamıştır? Haçlı emperyalist güçler; Irak, Afganistan, Somali, Nijerya, Çeçenistan, Doğu Türkistan ve birçok bölgede Müslümanları ortadan kaldırabilmek için zulmederlerken, İran sesini çıkarabilmiş midir? Bırakın tepkisini, üstelik Müslüman direnişçileri tutuklayıp ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet etmemiş midir?

İran, İslam dışı Pers zihniyetinden derhal vazgeçerek, Müslüman ise ya gereği gibi Allah’ın hükümlerine itaat etmeli ya da içi boş şovsal tehditlerinden vazgeçerek, en azından Müslümanlara düşman kesilmemelidir diyeceğim ama İran, İslam değil ki böylesi bir çağrıda bulunabileyim!
Ayetler hakkında ileri geri yorumlar yaparak mezhebine uydurma ve egemen olma çabaları, Allah yolunda cihad eden ve bağımsızlık uğruna canlarını feda eden Müslümanları engelleme politikaları, apaçık zalimler topluluğu olduğunu kanıtlamaktadır.

İran, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in bedduasına uğramış bir millettir. Bu sebeple sözle kabul ettikleri Peygamberi, kalben tasdik etmediklerinden kendilerine has bir din kılmış, halifelerden Hz. Ömer başta olmak üzere Hz. Ebubekir ve Hz. Osman’ı düşman belleyerek, ehlibeyt manipülasyonuyla gizliden Hz. Ali’yi tanrılaştırmışlardır. Tıpkı Hıristiyanların Hz. İsa’yı tanrılaştırmaları gibi Hz. Ali ve imamiyetlerini de tanrılaştırmıştır.

İran’ın geçmişteki Kisra İmparatorluğunun öcünü alırcasına Müslümanlara düşmanlığı, Peygamberimizin davet mektubunu yırtıp parçalamalarıyla kanıtlıdır.
       
“Bismi’lillahi’r-rahmani’r-rahim. Allah’ın Kulu ve Peygamberi Muhammed’den Fars’ın ulusu Kisra’ya. Hidayete uyanlara, Allah ve Rasulü’ne iman edenlere, Allah’tan başka hiçbir ilah olmayıp O’nun bir tek olduğuna, ortağı ve benzeri bulunmadığına, Muhammed’in O’nun kulu ve Rasulü olduğuna şahadet edenlere selam olsun. Ey Kisra! Seni Allah’ın dinine davet ediyorum. Çünkü ben, dirileri (Allah’ın azabıyla) uyarmak, kâfirler üzerine o söz (azab) hak olmak için, bütün insanlara Peygamber gönderildim.  Ey Kisra! Müslüman ol ki selamet bulasın. Eğer olmazsan, mecusilerin günahı boynuna olsun.”

Hz. Muhammed (s.a.v), mektubun Kisra’ya verilmek üzere, Bahreyn emir’i Münzir’e teslimini emretmişti. Bahreyn, o zaman İran’a bağlıydı. Münzir mektubu Kisra’ya götürdü. Kisra, mektubu okuyunca yırtıp parçaladı. Hz. Muhammed (s.a.v) bundan haberdar olunca; “Parça parça olsunlar” buyurdu.

Çok geçmeden Kisra Hüsrev Perviz, oğlu Şirveyh tarafından karnı deşilerek öldürüldü. Hz. Ömer (r.a)’in halifeliği sırasında da Kisra’nın İmparatorluğu parçalandı ve bütün İran toprakları Müslümanların eline geçmişti. Onun için İran Halkının Müslümanları kardeş kabul etmesi, vahye ve Resulünün hükümlerine boyun eğebilmesi mümkün değildir.

Bu sebeple Müslüman Halkını acımadan katleden zalim Esad rejimine koşulsuz destek vererek akan Müslüman kanların katil işbirlikçisi olan İran, kendi ırk ve mezhebinden olmayan Müslümanlara beslediği kin ve nefretlerinin haçlılarınkinden daha hafif olmaması fevkalade vahimdir.

ABD ve İsrail dinlerinin egemenliği için Müslümanları katledip zulüm yaparlarken, İran’ın da kendi inancı çerçevesinde Müslümanlara karşı mücadele etmesi; münafığın kâfirden yetmiş kez daha tehlikeli olduğu hadisine göre, ABD ve İsrail’den daha tehlikeli olduğunu ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla İran’ın bir İslam Cumhuriyeti değil, putperestliğe dayanan bir Şia Cumhuriyeti olduğu aşikârdır. Onun için İran, kendinden olmayan hiçbir Müslüman topluma yardım etmemekte, sinsice yok etmeye çalışıp asla ulaşamayacağı egemenliği için bataklığa saplanmış bir hayvan misali debelenip durmaktadır.


“İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.” Ali İmran 22

Hiç yorum yok: