17 Kasım 2012 Cumartesi

Onlarla savaşın ki, mükâfata erişesiniz…


Mükâfatı dünya nimetlerine odaklayıp da ahirete hesaba katmayanların olası bir kazançları dahi çerçöp olmaya mahkûmdur.

Sözü Müslüman özü münafık olanların şer güçleri boyunduruğu altındaki politikaları kötülüğün kırılıp da iyiliğin egemen olamamasına yegâne sebeptir. Mükâfatı Allah’ın yanında değil de şeytan adımlarını takip edenlerin yanında arayanların izzete ve zafere ulaşabilmeleri mümkün değildir.
Müslümanların zilleti sindirmesi, hor ve hakir kalması, batılın esaretine razı olması, ölmekten veya öldürülmekten korkması imanlarıyla çeliştiğinden münafık oldukları tartışılmazdır.

Allah, savaşı Müslümanların üzerine farz kılıp izni ile düşmanlarını öldürecek vadini yerine getirdiği halde; zaafa düşüp şüphe ve tereddüt geçirenlerin hayrı değil de şerri tercih etmeleri, Allah’a olan güvensizliklerini ortaya koymaktadır. Böylece düşmana karşı boyun eğilmekte, sabretmek yerine şeytanla uzlaşmaya gidilerek nefsi galebe çaldıracak arayışlarla güdülmeye ve imansızlığa gönüllü olunmaktadır.
      
“Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” Al-i İmran 146

Yahudi gibi lanetlenmiş bir toplumun gücü ve düzeni zayıf olmasına rağmen Filistin Halkına üstün gelişi, sözde Müslüman Filistinlilerin gerçekten iman etmediğine bir delildir. Bağımsız bir devlet olma arzularını doğrudan şeytan dostlarına endekslemelerinden ve kabul görebilme hesaplarından Allah’ın hükümlerine sebatkâr kalmayıp topyekûn İsraillilerle savaşarak elleriyle onları cezalandırma, rezil rüsva etme ve galip gelmek suretiyle kalplerini ferahlatacaklarına, yıllarca eza ve cefa çekmektedirler.
     
Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi tamamen ABD kuklası iktidarlara dayanıp güvenmelerinden zulümden kurtulamamakta, hunharca katledilmekte, din ve şerefleri tecavüze uğramaktadır. Oysa ABD mandası altındaki münafıklara değil de yaratıcıları Allah’a dayanıp güvenselerdi, biri en azgın on Yahudi’ye galip gelir, böylece kurtuluşa erişebilirlerdi.

“Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.“ Enfal 65

Dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek az olmasına karşın dünya hayatını ahirete tercih eden Müslüman kimliklerin Allah tarafından kendilerine yardım edilmemesi, münafıklıkları yüzündendir.
Allah yolunda savaşmak ve sonunda şehit olmaktan daha üstün bir mükâfat olabilir mi? Şüphesiz şeytan kötülüğün misyonu üzeri yaratılmış, İsrail ve ABD gibilerde şeytanın adımlarını takip ederek yapması zaruri olanları yerine getirmektedirler. Bu yüzden ‘neden canlara kıyıyorlar, bebekleri öldürüyorlar, zulümlerden keyif alabiliyorlar, Müslümanlara acımıyorlar ve yakıp yıkıyorlar’ gibi hayıflanmalar, ancak mücadele etmekten korkan insan müsveddesi münafıkların mantıki hezeyanlarıdır. Şeytan ve dostlarının var olduğu bir dünyada kötülüğün hükmetmemesi mümkün müdür?

İnsanlık düşmanı İsrail ve destekçisi ABD’yi suçlamak yerine direniş göstermeyip haksızlık ve adaletsizliğe karşı savaşmayanları lanetlemek çözümün anahtarıdır. Ki, onlar, “eğer ABD ve batıl güçlerin müttefiki olarak esareti kabullenip bizim yanımızda yer alsaydılar, ölmezler ve öldürülmezlerdi” diyerek, güya ölenlere acır ve marjinallikle suçlarlar. Oysa canı veren nasıl Allah ise, alan da Allah’tır. Dolayısıyla ne İsrail ne de ABD, bir pirenin dahi canını alabilecek kudrete sahip değillerdir. Ancak sebep oluşları, mutlak irade sahibi yanılgısına yol açmaktadırlar.

“Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bu kanaati onların kalplerine bir hasret olarak koydu. Canı veren de alan da Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür. “ Al-i İmran 156

Mal ve can emniyeti adına kötüyle barış yapmak, ancak gelecek nesli de tehdit altında bırakarak aynı acı ve dehşeti yaşamalarına zemin hazırlamaktır. Şeytanın doğru yola gelebilmesi nasıl imkânsız ise, kötünün de iyi olabilmesi mümkün değildir. Bu sebeple yok edilmelerini sağlayacak savaştan başka hiçbir çıkar yol yoktur ama İslam ve hümanist imajı taşıyan iktidarlar, saltanatlarına bir halel gelmemesi için tiyatrosal kınamalar ve vicdansı sömürüler ile alışılagelen demeçler vermeye devam ederler. Asıl zalim onların ta kendileridirler.

Hiçbir mümin, Allah yolunda ölmekten, öldürmekten ve öldürülmekten asla çekinmez. İmanları gereği asıl hayat ahiret yurdu olduğuna göre; şehit olmanın bir kayıp ve üzüntü değil ebedi dirlik olduğuna nasıl inanılamıyor? Ya da inanıldığı halde neden iman edilemiyor?

Filistin Halkının hem Allah’a hem de insanlığa karşı imani görevi; münafıkların önüne koyacakları uzlaşı manipülasyonlarına sırt dönerek kıyasıya İsrail’le savaşmalarıdır. Kötülüğün ve insansızlığın merkezi İsrail’e gösterilen her tolerans, sadece Filistinlileri değil tüm dünyayı tehdit etmektedir. Şeytanı yok etmek için savaşmayanların şeytandan şikâyetçi olmaları münafıklık değil de nedir?

Eğer Filistinliler, inandıkları gibi Allah’ın vaatlerine iman etmiş olsalardı İsrail’i bugünlere getirtmez,  böylece ne kundaktaki bebekleri ve çocukları öldürülür, ne dul ve yetimleri çoğalır ne de bombalar altında yaşadıkları korku ve dehşet tekerrür ederdi. Yarın kabul edecekleri bir ateşkes ve politik entrikalar, bir süre sonra aynı şeyleri yaşamalarına neden olacak, hem ahiretlerini hem de dünyalıklarını yitirmenin bedbahtlığıyla onursuz ve imansız yaşamları tükenip gidecektir. Oysa ahiret gibi ebedi bir hayatı kazanma fırsatını tepmekten daha büyük bir kayıp olabilir mi?

İslam’ı kabul etmekle peşinen dünyayı ahiret karşılığı satmaya ant içen Müslümanlar, Allah düşmanlarına karşı savaşmaktan başka çareleri yoktur. Özellikle Filistinliler şükretmelidirler ki, Müslüman kardeş sandıkları ancak münafıklıkları aşikâr olan iktidarlar gibi imtihandan yoksun bırakılmayıp, İsrail şeytanıyla cenkleşme fırsatı yakalamışlardır.

Türkiye’nin Başbakan yardımcısı ve Müslüman imajıyla tanınan o adam, Müslüman kardeşlerinin yanında İsrail’e karşı savaşacağına saldırıların durması için 9 vatandaşımızın katili ve Müslümanların düşmanı İsrail ile görüşmeyi teklif edebiliyor ise, Türkiye iktidarından fayda bekleyebilmek deveyi iğne deliğinden geçirmeye kalkışmaktan farksızdır.

Başbakan Erdoğan, peşine 200 işadamı katarak Mısır’a yapacağı ziyarette İsrail mezalimine vermeyi düşündüğü mesajdan ne samimiyet beklenir? Bu sebeple İslam ülkelerinin iktidarları, İsrail’i haklı bulan ABD’nin kurguladığı tiyatroyu sergileyip şovsal nutuklarıyla Müslüman halklarına gövde gösterisi yaparak, olabilecek küresel bir haykırış ve direnişin önüne geçmekten başka hiçbir amaçları yoktur.

Zaten Filistin Halkının yanında Allah olduktan sonra tagut yolunda savaşan ABD figüranlarına ihtiyaç duymalarına gerek yoktur. Yeter ki tumturaklı Allah’a güvenip dayanan bir imanı ortaya koyabilsinler.

Çocuk-kadın, yaşlı-genç demeden İsrail şeytanına öyle saldırsınlar ki, tüm dünya imanın zaferiyle titresin. Belki büyük bir çoğunluğu öldürülecektir ama o ölümlerin Allah nezdinde nasıl bir dirilik ve ebedi kurtuluş olduğuna kalpleri mutmainse; inanmalıdırlar ki, önlerinde hiçbir beşeri güç kalmaz ve İsrail denen cehennemsi karanlığı boğarak muhteşem bir Müslüman Filistin aydınlığını mukim kılabilirler.

Yahudilerin nasıl Müslüman düşmanı oldukları, İsrail’deki hükümetin tekrar seçimleri kazanabilmek için akıttığı Müslüman kanıyla orantılı ise, sadece İsrail yönetimini suçlayıp da halkını masum addetmek, şeytani bir saptırmadır.

Ey Müslüman Gazze Halkı!

Şüphesiz Mahmud Abbas gibi İsrail işbirlikçi hainlerle zalimlere karşı mücadele her ne kadar meşakkatli ise de, Allah size yeter. Zaten galebe çalamamanızın önemli bir nedeni, içinizdeki hainlerdir. Onların öldürülmeleri, zafer kapısını aralayacak bir anahtardır.
                  
İsrail şeytanına karşı onbinlerce şehit veren sizler, İslam ve insanlığın sembolü olmanızı sağlamıştır. Böylesi ebedi bir izzet, itibar ve ayrıcalıktan kaçınmak sizlere yakışmaz. Bu sayede İslam toplumlarının da lideri olursunuz. Ezilmişlerin ve zulme uğrayanların da umutlarını yeşertirsiniz. İnsanların emperyalist haçlılarca sömürülüp yağmalanmasına, dünyadaki haksızlık ve adaletsizliklere son verecek tetiklemeyi yapacak darbeyi indirmeniz, imansı bir kalple kolaydır. Velev ki tamamınız şehit bile olsa, şeytanın yok edilmesine değmez mi? Allah için nasıl var olduysanız, Allah için ölünüz ki sonsuz saadete ulaşınız. 

Bizler, sizlerin şerefli mücadelelerini izlemekle yetinen münafıklarız.

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” Nisa 76

Hiç yorum yok: